Bugün, zihniyetimizin yaşamımızın
adeta her bölümünde
nasıl bir önem taşıdığından bahsedeceğim.
Ama öncelikle, İtalya'daki
bir grup araştırmacı ile ilgili
bir hikâye anlatarak başlamak istiyorum.
Dr. Fabrizio Benedetti ve meslektaşları
göğüs ameliyatı geçiren bir grup
hastayı incelediler.
Göğüs ameliyatı hakkında
bilmeniz gereken,
oldukça istilacı bir işlem olduğu.
Hastalara anestezi uygulanır ve
cerrahlar kalbe
ve akciğerlere ulaşmak için
yanlar ve sırt kaslarında
geniş kesme işlemleri yapar.
Anestezinin etkisi geçtikten yaklaşık
bir saat sonra
ağrı başlar.
Neyse ki, hastalara güçlü
bir ağrı kesici olan
yüksek miktarda
morfin sülfat verilir.
Bu göğüs ameliyatı için
olağan bir işlemdir
ama Dr. Benedetti ve meslektaşları
göze zor çarpan ufak değişiklikler yapar:
Hastaların yarısına morfin yatak başındaki
doktor tarafından verilir;
diğer yarısı da aynı miktarda morfin
alır ama damar yoluna
önceden programlanmış
bir pompa ile verilir.
İki gruptaki hastaların da
aynı rahatlamaya
erişeceğini düşünürsünüz
ama durum bu değildi.
Morfini doktordan alan grup
belirgin bir ağrı azalması olduğunu
belirtti.
Diğer grup,
yani tamamen aynı miktar morfini alan
ama bunu farkında olmayan
grup aynı yarara ulaşmış gözükmedi.
Dr. Benedetti ve meslektaşları
burada durmadı.
Diğer tedavilerin etki seviyesini
test etmek için aynı işlemi kullandılar:
kaygı bozukluğu tedavileri,
parkinson hastalığı tedavileri,
yüksek tansiyon tedavileri.
Elde ettikleri şey dikkate değer
ve istikrarlıydı.
Hastalar tedavinin farkında olup
yarar görmeyi beklediklerinde
tedavi de oldukça etkiliydi.
Ama öyle olmadığında,
aynı ilaç, aynı hap,
aynı işlem kısıtlı etki yapıyordu
ve bazı örneklerde
tamamen etkisizdi.
Harvard Üniversitesinde
öğrenciyken bu çalışmaları
okumuştum ve o zaman,
kendimi plasebo etkisiyle ilgili
kaynaklara kaptırmıştım.
Okudukça,
plasebonun özüne ilişkin daha çok
düşünmeye başladım.
Gerçekten de, plasebo etkisi nedir?
Çoğu insan sahte haplar ve sahte işlemlere
büyülü bir cevap olarak
görüp plasebo etkisine aldırmaz
ama plasebo etkisi bu değil.
Plasebo etkisi sahte hap, göz boyama
ya da sahte işlemlerle ile ilgili değil.
Gerçekte plasebo etkisi,
zihniyetimizin yeteneğinin
güçlü, dirençli
ve istikrarlı bir kanıtı.
Bu örnekteyse, iyileşme beklentisi,
vücuttaki iyileştirici özellikleri
bir araya getirme
yeteneklerinin bir kanıtı.
Öyleyse, zihniyet nedir?
Zihniyet tam anlamıyla
zihnin kurulumudur,
zihnin bir merceği ya da çerçevesidir ve
onun aracılığıyla dünyayı görür,
herhangi bir zamandaki sayısız
olası açıklamaları
basitleştiririz.
Zihniyetimiz yoluyla dünyamızı
sadeleştirme yeteneği
insan olmanın doğal bir parçası.
Ama bugün size belirtmek istediğim,
bu zihniyetler önemsiz değil,
onun yerine, sağlımız ve
mutluluğumuzu
belirleme konusunda
önemli bir rol oynuyorlar.
Harvard'da iken,
Profesör Ellen Langer
ile çalışma fırsatım olmuştu.
Psikoloji profesörüydü
ve birinci sınıf bir sporcu
olduğumu duyduğunda bana güldü.
Dedi ki, "Egzersiz de sadece
bir plasebo, değil mi?"
(Gülüşmeler)
Biraz alınmıştım çünkü
o zamanlar günde yaklaşık
4 saatimi vücudumu formda tutmak
için antrenman yaparak harcıyordum.
Ama o, zihniyet ve onun
tıbbi yasalar dışında
nasıl bir önem taşıyacağı
üstüne düşünmemi sağladı.
Antrenmana ayırdığım zaman
ve enerji sayesinde mi
daha formda ve güçlü oluyordum?
Yoksa öyle olacağıma inandığım için mi
daha formda ve güçlü oluyordum?
Peki ya işin diğer tarafı?
Ya insanlar olağanüstü
derecede egzersiz yapıyorsa
ama bunu farkında değillerse,
onlar aynı yarara ulaşmaz mıydı?
Bunu test etmeye karar verdik
ve test için gerçekten benzersiz
bir grup kadın bulduk.
Amerika'daki yedi farklı otelde çalışan
84 oda temizlikçisinin
oluşturduğu bir grup.
Bu kadınlar tüm gün ayaktalar.
Çalışırken çeşitli kaslarını kullanıyor
ve olağanüstü ölçüde
kalori yakıyorlar.
Ama ilginç olan,
bu kadınlar işlerine bu açıdan bakmıyor.
Onlara, "Düzenli egzersiz yapıyor
musunuz?" diye sorduk.
Üçte ikisi "Hayır." dedi.
(Gülüşmeler)
Şöyle dedik: "Peki. On ve sıfırı
aralık kabul edersek,
ne kadar egzersiz yapıyorsunuz?"
Üçte biri, "Sıfır.
Hiç egzersiz yapmıyorum." dedi.
Zihniyetlerini değiştirebilsek
ne olurdu diye merak ettik.
Bu kadınları iki gruba ayırdık.
Kilo, kan basıncı, vücuttaki yağ,
işleriyle ilgili memnuniyetleri dâhil
birçok anlamda ölçümlerini yaptık.
Ve yarısını seçip onlara
15 dakikalık basit bir sunum yaptık.
Bu posteri verip şöyle dedik,
''İşiniz iyi bir egzersiz.
Sağlık Bakanlığı'nın,
yapması oldukça basit olan
30 dakika orta seviye
bedensel aktivite önerisini karşılıyor.
Bu yararları görmeyi beklemelisiniz.''
15 dakika.
Dört hafta sonra ölçümleri
tekrar yaptık.
Beklendiği üzere,
bu bilgiyi almayan grup değişmedi
ama diğerleri değişim gösterdi.
Kilo verdiler,
sistolik kan basınçlarında
belirgin bir düşüş oldu,
vücuttaki yağları azaldı
ve işlerini daha çok
sevdiklerini söylediler.
(Gülüşmeler)
Bunun bize anlattığı ne?
Bana göre, sadece 15 dakikalık
basit bir sunumun sonucunda
sağlıkları ve mutlulukları üstünde
bir etki şelalesinin oluşup
tüm durumun değişmesi çok etkileyici.
Muhtemelen davranışı bile değiştirmeden.
Şu an bazılarınız şöyle düşünebilir:
"Davranış değiştirmediklerini
nereden biliyorsun,
çünkü etkiyi oluşturan bu olmalı."
Artık çalışmadıklarını biliyoruz
ve oda görevlileri
sokağın aşağısındaki
spor kulübüne katılmadıklarına
dair güvence verdi.
Elbette, yatak düzeltmeye
biraz azim katmadıklarından
emin olamayız.
Bu soru beni gerçekten bunalttı.
Zihniyetimiz ve bedenimiz arasında
doğrudan bir bağlantı var mı?
Bunu test etmek için,
Yale'deki meslektaşlarım
Kelly Brownell,
Will Corbin ve Peter Salovey ile çalıştım
ve büyük miktarda milkshake yaptık.
Milkshake'i yaptık
ve 75 dolar vermemiz karşılığında
insanları laboratuvarımıza gelip
milkshake'i denemeye davet ettik
Harika, değil mi?
Anlaşmanın daha az
çekici olan yönü,
onlar milkshake'leri içerken
kan örneklerini aldık.
Girelini ölçme amacındaydık.
Girelin midede gizlenen bir peptit,
tıp uzmanları buna açlık hormonu diyor.
Bir süre bir şey yemediğimizde,
grelin seviyemiz artmaya başlar,
beyne "Yiyecek arama zamanı"
işaretini verir
ve yiyeceği bulamadığımız durumda
metabolizmamızı yavaşlatır.
Diyelim, dışarı çıktık
yiyecek bulduk ve milkshake, hamburger,
biraz patates kızartması yedik.
Girelin seviyemiz düşer,
beynimize "Yemeyi bırakma zamanı"
işaretini verir ve
metabolizmamızı hızlandırır,
böylece yeni tükettiğimiz
yiyecekleri yakabiliriz.
Özet olarak, katılımcılar geldi,
kanlarını aldık
ve onlara milkshake, yani
Sensi-Shake verdik.
Yüzde sıfır yağ, 140 kalori,
şeker ilavesiz,
masum bir memnuniyet.
Milkshake'lerini içtiler
ve bunun üstüne girelin seviyeleri,
beyne tam olmayan miktarda
yiyecek tüketildiği
işaretini vererek birazcık düştü.
Bir hafta sonra laboratuvarımıza geldiler,
tekrar kanlarını aldık ve onlara
bu milkshake'i verdik.
(Gülüşmeler)
620 kalori, 30 gram yağ,
56 gram şeker:
işte bu, hak ettiğiniz rahatlık.
(Gülüşmeler)
Ve bu milkshake'ten sonra, girelin
seviyeleri tekrar düştü,
ama bu kez önceki
milkshake'ten belirgin ölçüde
üç kat fazla bir oranda.
Bu, girelindeki düşüşün
tüketilen kaloriyle orantılı
olduğunu bilen her diyetisyene
mantıklı gelecektir.
Ama bir püf noktası var:
Bu çalışmada,
katılımcılar akla uygun olan milkshake
ve şımartan milkshake'i
tükettiklerini düşünse de,
aslında iki zamanda da
aynı milkshake'i verdik.
Bunun bize anlattığı ne?
Tıpkı aynı miktardaki morfinin
farkındalığımıza bağlı olarak
daha az ya da çok etki ürettiği
ve aynı miktardaki egzersizin
nasıl yorumlandığına bağlı olarak
daha az ya da çok yarar sağladığı
durumdaki gibi, yine
zihniyetimiz önemini gösterdi.
Bu durumda, bunu öne sürmek sadece
kalori alıp vermek ya da yağların,
besinlerin yapısıyla
ilgili olmayabilir, ama yediğimiz
yiyeceklere dair inandığımız,
beklediğimiz, düşündüklerimiz
vücudumuzun tepkisini belirler.
Bunun ışığında,
kendi yaşamımız üstüne
düşünmemiz gerekiyor:
bizim zihniyetimiz ne?
Ve onu değiştirmeye, dönüştürmeye,
daha yararlı hâle
getirmeye nasıl başlayabiliriz?
Örneğin, stresi düşünelim.
Stres hakkındaki zihniyetimiz nasıl?
Çoğu insan gibiyseniz,
stresin kötü olduğu zihniyetine
sahipsiniz: kötü stres.
Baktığımız her yerde stresin
olumsuz etkisini hatırlatan uyarılar,
haykıran etiketler olduğunu
düşünürsek bu hiç şaşırtıcı değil.
Ama stres hakkındaki gerçek
pek net değil,
aslında, stresin olumlu etkileri
olabileceğini gösteren
güçlü ve artan sayıda araştırma var.
Sağlığımız, mutluluğumuz
ve performansımız üstündeki
geliştirici etkiler.
Sizi stresin etkilerinin geliştirici
olduğuna ikna etmeye çalışmaktan çok,
yaşamımızdaki çoğu şey gibi,
stres hakkındaki gerçeğin de
belirgin olmadığını işaret ediyorum.
Bu yüzden, bir soru
sormak istiyorum:
Stres hakkındaki zihniyetimiz ona
vereceğimiz karşılığı belirler mi?
Bu soruyu test etmek için
Shawn Achor ve Peter Salovey ile çalıştım
ve bizimle çalışan 300
kişilik bir grup vardı.
Bu, 2008 ekonomik çöküşünden sonraydı,
Stresliydiler, öğrendiler ki,
iş gücünün yüzde onu
işten çıkarılacaktı
ve fazladan çalıştılar.
Zihniyetlerini değiştirebilir miyiz
diye bakmaya karar verdik.
Bunu onlara basit videolar
izleterek yaptık.
Size bu videoları aynı anda
göstereceğim.
Ama katılımcıların yarısı
soldakini,
yarısı sağdakini izledi.
(Video başlar)
"Stres zayıflatıcıdır" ve
"Stres güçlendiricidir"
(Video biter)
Ana noktayı anladınız, değil mi?
İşte...
karanlıktayız.
(Gülüşmeler)
İşte,
gerçekleri, araştırmaları,
kısa hikâyeleri izliyorlar,
tamamı doğru ama bir görüşe ya da
diğerine yönelik biçimde.
İlginç olan:
bu üç dakikalık basit
videoları izleyenlerin
zil çalmadan, işleri
başlamadan önce,
sonraki birkaç haftada sağlıklarındaki
olumsuz belirti şikayeti daha az oldu.
Daha az sırt ağrısı, daha az
kas gerilimi, daha az uykusuzluk.
Ayrıca, işte daha yüksek oranda bağlılık
ve performans elde ettiklerini belirtti.
Bu noktada,dört
çalışmayı sundum.
Tıpta, egzersizde, diyette ve streste
zihniyetin gücünü kanıtlayan dört çalışma.
Şu an, bu olguyu ele alan başka
birçok yetenekli bilim adamı var.
Carol Dweck'in araştırması gösteriyor ki,
eğer yetenek ve zekanın sabit olduğu
şeklindeki zihniyetimizi,
zamanla dönüşebilir olduğu
şekline değiştirebilirsek,
bu akademik ve profesyonel
başarımızı önemli ölçüde değiştirebilir.
Yale epidemiyoloji uzmanı
Becca Levy'nin araştırması gösteriyor ki,
yaşlanmaya dair zihniyetimizi,
onu bozulmanın kaçınılmaz
süreci olarak görmekten
bilgelik ve büyüme
kazanmaya değiştirebilirsek,
bu sadece yaşlanma sürecimizi
şekillendirmekle kalmaz,
yaşamımızı da uzatır.
Ted Kaptchuk ve ekibi,
Harvard'ın plasebo
araştırmalarına dair programında,
klinik uygulamada
plasebo etkisinden yararlanmaya
ve onu ahlaklı biçimde
kullanmaya nasıl başlayacağımızı
anlayarak ileri seviyede bir iş çıkarıyor.
İçerik farklı olsa da, mesaj aynı.
Zihniyetimiz önemli.
Yanlış anlamayın.
Tıbbın işe yaramadığını
ya da egzersizin yararı olmadığını,
yediklerimizin önemli olmadığını
söylemiyorum; önemli.
Ama yaşamımızdaki herhangi bir şeyin
psikolojik ve fizyolojik sonuçları
zihniyetimizin etkisindedir.
Zihniyetin gücü sınırsız mı?
Muhtemelen hayır
ama bugün sizin için
yaptığımı umduğum şey
bu sınırların gerçekte ne olduğunu tekrar
düşünmeniz için teşvik etmek.
Çünkü önümüzdeki asıl görev
kendimiz için bu gücü
geri çağırmaya başlamak,
zihniyetin gücünü kabul etmek
ve bunu, şöylece bilmek,
(Parmaklarını şıklatır)
zihniyetimizi değiştirerek,
göz açıp kapayana kadar,
yaşamımızın her yönündeki
akışı basitçe değiştirebiliriz.
Teşekkürler.
(Alkışlar)