İnsan hayatı, bütün hayat, bitkilere bağlı. İzin verirseniz sizleri ikna etmeye çalışayım. Bir anlığına düşünün. Afrika'da ufak bir köyde de olsanız, büyük bir şehirde de, hiç fark etmez, her şey dönüp dolaşıp bitkilere geliyor. Yiyecek olsun, ilaç, yakıt, inşaat malzemesi, giyecek ve diğer birçok şey olsun, ya da bizler için çok önemi olan eğlencelik ya da ruhani şeyler, ya da toprak oluşumu, atmosferik etkiler, ya da birincil üretim. Kahretsin ki, kitaplar bile burada bitkilerden yapılıyor. Bütün bunların hepsi, dönüp dolaşıp bitkilere geliyor. Ve onlar olmasaydı bizler de olmazdık. Fakat bitkiler artık tehdit altında. Değişen iklim nedeniyle tehdit altındalar. Ayrıca bizim gibi insanlarla aynı dünyayı paylaştıkları için tehdit altındalar. Ve bizler bitkileri ve onların doğal yaşam ortamlarını yok eden şeyler yapmayı seviyoruz. İster yiyecek üretimi olsun ya da yabancı bitkilerin bulunmamaları gereken doğal yaşam alanlarına dahil edilmeleri ya da doğal yaşam alanlarının başka amaçlarla kullanılması, bütün bunlar bitkilerin değişikliklere ayak uydurması, yok olması ya da yer değiştirmesi anlamına geliyor. Ve bitkiler kimi zaman kolay yer değiştiremiyorlar çünkü yollarının üzerinde şehirler ya da başka engeller olabiliyor. Eğer tüm insan hayatı bitkilere bağlıysa, bitkileri koruma altına almaya çalışmak sizce mantıklı değil mi? Bence mantıklı. Ve sizlere bitkileri korumak için bir projeden bahsetmek istiyorum. Bitkileri korumanın yolu tohumlarını depolamaktan geçiyor. Çünkü tohumlar, şanlı çeşitlilikleriyle bitkilerin geleceğidir. Bitkilerin gelecek nesillerine ait tüm genetik bilgi tohumlarda bulunur. İşte bina. Gerçekten mütevazı görünüyor. Fakat yerin altında birçok kat daha bulunuyor. Ve dünyanın en büyük tohum bankası. Sadece Güney İngiltere'de değil, dünya çapında yayılmış durumda. Onu da sonra anlatacağım. Burası nükleer işlemez bir tesis. Tanrı korusun, fakat buna dahi dayanabilir. E tabi, bir tohum bankası inşa edecekseniz, içine ne koyacağınıza da karar vermeniz gerekir, değil mi? Ve bizler de istedik ki, Dünya'da en fazla tehdit altında olan türleri saklayalım. Ve bunlar da kuru arazi türleri. İlk önce 50 farklı ülkeyle anlaşmalar yaptık. Tabi bu 50 devletin de devlet başkanları ve bakanlarıyla anlaşma imzalamak için görüşmek anlamına geliyor. Turuncuyla renklendirilmiş ülkelerin tümünde 120 kurumla ortaklıklarımız var. İnsanlar dünyanın dört bir tarafından öğrenmek için geliyorlar. Ve sonra da geri dönüp, bu tohumları nasıl toplayacaklarını planlıyorlar. Dünya çapında bu bitkilerin yaşadığı söylenen yerleri işaretleyen binlerce insan var. Bu bitkileri arıyorlar, bu bitkileri çiçek halinde buluyorlar. Sonra da tohumları olunca geri gidip, tohumları topluyorlar. Bütün dünyada. Tohumlar -- bazıları çok teknik gerektirmiyor. Kürekle torbalara doldurup, sonra da kurutuyorsunuz. Etiketliyorsunuz. Birkaç yüksek teknolojili işlem yapıyorsunuz. Birkaç düşük teknolojili işlem yapıyorsunuz. Ve asıl önemli olan bunları çok dikkatli şekilde kurutmanız, düşük bir sıcaklıkta. Sonra da 20 santigrat derece civarında -- sanırım negatif 4 fahrenhayt dereceye denk gelir nem oranına da çok dikkat ederek depolamanız gerekiyor. Ve inanıyoruz ki, bu tohumlar diğer bütün türlerle de birlikte binlerce yıl sonradan çok emin olmamakla birlikte kesinlikle yüzyıllar sonra yeniden canlanabilecekler. Hala canlı olup olmadıklarından emin olmaksızın tohumları saklamanın bir yararı yok. Bu yüzden her 10 yılda, elimizdeki her tohum numunesine çimlenme testleri yapıyoruz Ve bu dağıtılmış bir ağ. Yani, dünyanın her yerinde insanlar aynı şeyi yapıyor. Bu da bize çimlenme protokolünü ilerletebilme şansı veriyor. Ve bu, doğru sıcak ve soğuk oranını, çimlenme elde edilebilecek doğru dönemleri biliyoruz anlamına geliyor. Ve bu gayet yararlı bir bilgi. Sonra bunları yetiştiriyoruz ve bu tohumların geldiği ülkelerdeki insanlara, "Bakın, tohumları sadece sonra kullanmak için saklamakla kalmıyoruz, size bunun yanı sıra bu zor bitkileri nasıl çimlendirebileceğiniz bilgisini de veriyoruz." Ve bu gerçekten oluyor. Yani, neye ulaşmış olduk? Üç milyarıncı -- yani üç bin milyonuncu -- tohumumuzun da artık depomuzda olduğunu memnuniyetle söyleyebilirim. Gezegenimizdeki bitki türlerinin yüzde onu, yani 24,000 tür artık güvende; gelecek yıl, finansman sağlayabilirsek, 30.000 tür olacak. 2020'ye kadar dünya bitkilerinin yüzde 25'i. Bunlar sadece hasat bitkileri değil, Norveç, Svalbard'da depolananlar arasında görebileceğiniz gibi -- muhteşem bir iş yapıyorlar. Bu en az 100 kat daha büyük. Dünyanın her yanına gönderdiğimiz binlerce koleksiyonumuz var: Pakistan ve Mısır'a kuraklığa dayanabilen orman bitkileri; özellikle fotosentetik-verimli bitkiler buraya, ABD'ye geliyor; tuza dayanıklı mera türleri Avustralya'ya gidiyor ve liste böyle uzuyor. Bu tohumlar restorasyon için kullanılıyor. Çoktan mahvolmuş habitatlarda, ABD'deki uzun çayır otları gibi ya da çeşitli ülkelerdek mayınlı topraklarda, bu türler sayesinde restorasyon yapılıyor -- ve bu koleksiyon sayesinde. Bu bitkilerin bazıları, ekranın solundaki şu diptekiler gibi, türlerinin geri kalan bir kaçından. Kamyonun üstündeki adamın tohumlarını topladığı ağaçtan, geriye yaklaşık 30 tane kaldı. İnanılmaz bir şekilde faydalı bir bitki, protein olarak da, tıbbi olarak da. Çin'de ve ABD'de eğitimlerimiz devam ediyor ve daha birçok ülkede. Ne kadara mal oluyor? Ortalama, tür başına 2.800 dolar. Değerine göre bence ucuz. Ve bununla birlikte size tüm bilimsel veriyi de getiriyor. Gelecekteki araştırma konumuz, "Her on yılda bir tohumlara canlanma testleri yapmadan tohumların yaşayabilirliklerini gösterecek genetik ve moleküler işaretleri nasıl buluruz?" Ve bunun cevabını neredeyse vermek üzereyiz. Teşekkür ederim. (Alkışlar)