Teresa Hsu hayatının çoğunu, kendini fakirlere yardım etmeye adayarak geçirdi. 100 yaşından fazla olan Teresa, zamanını okumaya, öğrenmeye insanlarla tanışmaya, muhtaçlara yardım etmek için yiyecek ve para toplayıp dağıtmaya harcıyor. "Kalp Kalbe" adlı organizasyonu 1929'da "Muhtaçların Dostları" adı altında başladı. İşte Teresa: [Annemin bana öğrettiği dersler] Teresa: Çok fakirdik ve yemeğimizi topraktan alırdık: tatlı patates ve bambu filizleri. Bir gün yemek yemek için oturuyorduk. Bir kadın çocuğu ile geldi ve şunları söyledi: ''İki gündür bir şey yemedik, lütfen bize yardım edin.'' Annem, masada bizim yememiz için hazırlanan yemekleri topladı ve hepsini kadına verdi. Sonra şunu söyledi: ''Dün yemek yedik. Onlar iki gündür yememiş. Bu yemeği bizden daha çok hak ediyorlar.'' Bu, bana öğrettiği çok iyi bir dersti. Hep, benden azına sahip olanları düşündüm. Bu benim hayatımın yol gösteren ışığı oldu. [Kalp Kalbe- Her Şey Nasıl Başladı] ''Kalp Kalbe''yi başka bir isimle başlatmıştım. 1923'te ''Muhtaçların Dostları'' idi. Nereye gidersem gideyim hep aynı şeyi yapardım: çantamı yere koymak. İlk olarak yiyeceği olmayan insanları bulurdum. Singapur'a geldiğimde kendimi ''Kalp Kalbe'' diye adlandırdım. Kalp Kalbe, verebildiğimizi vermektir: yemek ve yemekleri için para, muayene olmalarını sağlamak, her neyse. Biz- Bazen insanlar konuşmamı duyar ve para bağışı yaparlar. Biz de ihtiyacı olanlara veririz. Şu anda, Singapur'da 15 yaşlımız, beş ailemiz ve Ho Chi Minh şehrinde 34 tane kör insanımız var. [Fakirlik- Açlık ve Bir Söz] Çok çok fakir olduğumuz zamanlar olmuştu. Ailemin kıyafetlerini yıkamak için nehre gittim. Kıyafetler çalılıkların üzerinde kururken bulabileceğimiz yiyecekleri arardık. Çok açtım, etrafa bakındım, kimse izlemiyordu, sonra eğildim ve bir avuç içi çimeni aldım, ağzıma doldurdum. Açlığımı geçirmemişti. Ama açlık düşüncemi geçirmişti. İyi bir tadı vardı ve açlığımı durdurmadı. Ben de kendime şunu dedim: ''Yapabildiğim sürece, kimse çimen yemek zorunda kalmayacak. Bu benim ilkem. Biri açsa, elimden geldiğince yardım ediyorum. Şimdi bile, hala yapıyorum. Etrafta gezinip kim aç öğrenmeye çalışıyorum... Kasemin içindeki pirinci paylaşırım, kendi pirincimi seninle paylaşırım. Bu benim hayatım- sahip olduğumu benden aç olanlarla paylaşmak. Eşit derecede aç olsak bile, kasenin yarısını paylaşırım. [HaHa ve Mutluluğu Çoğaltmak] Bir adam neden yaptığımı sordu. ''Neden 20 insanın etrafında olmak yerine evde durup kendine vakit ayırmıyorsun?'' Şunu dedim, yemeği kendi başıma yersem, Yalnız kahkaha (Çince) atarım. 20 insanla paylaşırsam, 21 insan kahkaha (Çince) atar. Benim mutluluğum 21'e çoğalır. Altı ay sonra, bir toplantıya katıldık. Çay için mola verdiğimiz zaman biri yanıma geldi ve şunu dedi: ''Bana 21 defa nasıl güleceğimi öğrettiğiniz için teşekkür ederim.'' ''Bir daha ki sefere 42 defa güleceğiz.'' dedim. Ama 42 defa daha olmadı. Hala 42 defa güleceğim zamanı bekliyorum. [Hayatta hep problemler olur.] Hayatta her zaman problem olur. Yapabildiğin en iyi şekilde problemlerini çözersin ve gerisini kabul edersin. Her zaman problemleri düşünme. Buna mu üzüleceğiz? (Çince) Çünkü üzüldüğün (Çince) zaman, peçete almak için para harcasın. (Erkek sesi) Sonra ha ha ha dersin. TH: Sonra ''haha'' deriz. Para harcamaya gerek yok mendile gerek yok. ''Haha'' üzülmekten (Çince) daha iyi.