♪ Yağmurun altında şarkı söylüyorum ♪ ♪Sadece şarkı söylüyorum bu yağmurda♪ ♪Ne mükemmel bir his♪ ♪Yeniden mutluyum işte♪ Hepimizin şarkı söylediği bir dönem vardı. Kamp ateşinde, kilisede, okulda hep beraber oturur, hayallerimizin,hikayelerimizin şarkısını söylerdik. Yalnızken de beraberken de söylerdik şarkımızı. Şu günlerde ise çoğumuz bunu yapmıyor. Bize göre şarkı söyleyemeyiz çünkü bazı ortamlarda bize sessiz olmamız söyleniyor ya da tapmış olduğumuz bayramlardan dolayı yargılanıyoruz. Bu yüzden size bir sorum var elinizi kaldırın, "Aranızda hanginize aileniz, öğretmenleriniz,çocuklarınız, eşiniz ya da herhangi biri tarafından şarkı söyleyemediğiniz söyleniyor?" Kaldırın elleri yukarı lütfen. Tamam, yaklaşık olarak %85'iniz, Şarkı söyleyemedikleri söylenen insanların yaklaşık %85'i. 14 yaşındayken, şan dersi almak istedim. En yakın kız arkadaşım da almaya başlamıştı. Bir gece onun evine uğradım ve ona "Bana şarkı öğretir misin?" dedim Bir kaç şarkı söyledik beraber sonra bana dedi ki: "Evet,şimdi ben piyano çalacağım ve sen kendin şarkı söyleyeceksin." Piyano çalmaya başladı ben de şarkıyı söyledim sonra bana dedi ki: "Tania,benim şan dersimi rahatsız etmemen gerektiğini düşünüyorum. Yeteri kadar iyi değilsin." Ve 14 yaşında bir kız olarak inandım ona aynı size dendiğinde muhtemelen inanmış olduğunuz gibi. Bir dahaki yıl bir müzik okulunda sahne arkasında görev aldım. Nihayet, 11 yıl içinde,Oklahoma Korosu için sınava girdim. Ve şaşırtıcı bir şekilde lider rolünü kaptım, arkadaşım ise koroya bile alınmadı. Ve bu noktadan itibaren, şarkı söylemek benim için bir tutku, ilham ve bir keyif haline geldi. Biz sürekli susturulduk ve bu bizim için hiç iyi olmadı. Toplum içerisinde konuşmak ya da şarkı söylemekle ilgili insanlar bizi yargılar da dalga geçer diye bir tabu oluşturduk. Fakat her birimize ayrı bir ses tonu verildi, kendimizi ifade edebilelim diye. Öyleyse artık daha fazla sessizce oturmayalım. Sizden ayağa kalkmanızı istiyorum. Salonun bu üçüncü bölümüyle başlayacağız, bu kısımla yola koyulacağız ve sonra hepimiz ayrı bir ses vereceğiz. Şimdi, inanılan sınırları üzerimizden kaldırma zamanı ve kimse sizin sesinizi bireysel olarak dinlemiyor. Evet buyrun başlıyoruz. Şunu yapacağız ♪ ahh! ♪ hep beraber, nefes alın. ♪ Ahh! ♪ (Seyirci) ♪ Ahh! ♪ Ve orta kısım ♪ Ahh! ♪ Nefes alın. ♪ Ahh! ♪ Harika ! (Seyirci) ♪ Ahh! ♪ ve sonra üst kısım ♪ Ahh! ♪ Güzel, şimdi beraber yapacağız. Siz başlıyorsunuz sonra devam ediyorsunuz, nefes almaya devam edin, aynı tonda kalın Ben bunu yaptığım "yükseliş" anlamına geliyor bu ise "iniş". Nefes alın ve buyrun, ♪ ahh ♪, devam edin! (Seyirci) ♪ Ahh ♪ ♪ Ahh ♪ (Seyirci) ♪ ahh ♪ ♪ ahh ♪ ♪ ahh ♪ Nasıl hissediyorsunuz? (Seyirci) Whooo! Whoo! Harika! Beyniniz uğulduyor mu şuan? Çünkü şarkı söylemenin en harika yönlerinden biri beyninizin sağ kısmı ile sizin aranızda bir bağlantı kurmasıdır. Sağ küre bizim sezgilerimizden, hayal gücümüzden ve bütün yaratıcı fonksiyonlardan sorumludur. Bizi bütün bunları yapmamıza imkan sağlayan bir dünyaya bağlar. Beyin bir batarya gibidir: sağ kısım şarj ederken onu, sol kısım ise bu enerjiyi kullanır ve bitirir. Öyleyse bizim amacımız zihinsel bataryayı sürekli şarjda tutmaktır. Ancak biz işlenmesi ve analiz edilmesi gereken tonlarca bilgiyle kaplanmış bir dünyada yaşıyoruz. Artık birbirimizden ziyade ekran ve kutulara daha çok konuşur olduk. Bu yüzden şarkı söylemek sevgi, arzu, nezaket, azim ve çılgınlık gibi bizi makinelerden ayıran özelliklerimizi büyütmek için esas olarak önemli bir hale gelmiştir. Benim bir kutu teorim var. Bizler küçük bir beşik kutusunda doğduk, sonra eve geçtik ve evde yaşamaya devam ettik, -çizdiğiniz zaman evi bir kutuya benzer- ve okula gittik ve bu kutu içinde düşünmeyi öğrendik. Süpermarkete gittik ve oradan ise elimizde bir sürü kutularla çıktık. Sonra işe gittik ve cebimizde de bir kutumuz var, cep telefonu, Önümüzde bilgisayar kutumuz olan bir ekran var. Daha bir çok şeye kutu diyebiliriz. Ve tahmin edin, bu dünyanın dışında çıktığımızda Başka bir şeyin içine gireceğiz....Doğru. Hayatın gerçekten böyle olduğuna, ve bizim yaratıcılığımızın bu kutular arasında kilitli kaldığını düşünüyorum, Zihnimizin kükrediği yerde, doğaya döndüğümüz anda ve meditasyon gibi etkinlikleri yaptığımız yerde yani doğaya döndüğümüz an diğerleriyle sevgiyle iletişim kuruyoruz Peki siz kutudan dışarı çıkmak için en iyi yolunu biliyor musunuz? Tabi ki,şarkı söylemek. Çünkü nörologlara göre şarkı söylediğimiz zaman nöronlar beynin sağ lopunu çalıştırmak için bizi daha zeki, sağlıklı, mutlu ve yaratıcı yapan endorfin enzimini salgılayarak, daha farklı yeni bir şekilde bağlantı kurarlar. Bununla ilgili en harika şeyin ne olduğunu biliyor musunuz? Biz bunu diğer insanlarla birlikte yaptığımız zaman etkisi artıyor. Bir araştırmada haz, sevgi ve bağlanmadan sorumlu olan hormon oksitosinin grup içerisinde hep beraber şarkı söylendikten öncesinde ve sonrasında ölçümlemesi yapıldı. Ve seviyeler şarkıdan sonra ciddi bir şekilde yüksek çıktı. Sonraki uluslararası bir araştırma ise şarkı söylemenin, bir dil öğrenmenin ve diğer becerilerin felçlik, konuşma bozukluğu ve depresyon üzerindeki faydasını kanıtlıyor. Ve biz, az önce yaptığımız gibi, hep beraber uyum içerisinde şarkı söylediğimiz zaman, tüylerimizin diken diken olmasının ve beraber "yükseliş" ve "iniş" yapmanın yanı sıra yakın bir araştırmanın gösterdiğine göre kalplerimiz beraber atmaya başlıyor. Yani demek istiyorum ki ses inanılmaz bir ilaç. Ücretsiz, erişilebilir üstelik hepimizde de bir tane var . Diğer teoriler ise beyinlerimizin müzik ve şarkı söylemeyle bir hayatta kalma mekanizması olarak geliştiğini öne sürüyor. Hükumetler ve milletlerden önce, gruplar ve kabileler sadakati korumak, önemli bilgi alışverişini sağlamak ve düşmanı savmak için şarkı söyler, dans ederlerdi. Yani iyi şarkı söyleyenler hayatta kalırdı. Şarkı söyleyen birçok kişi yaratıcı olduklarını düşünmüyor. Yenilik ve yaratıcılık üzerine çalışan bir çok takım veya şirket ile birlikte çalıştım. "Ben yaratıcı değilim." diyen lider sayısı inanılmaz. Fakat son zamanlarda fütüristler yaratıcılığın 21. yüzyılın en çok tehlikede olan türü olduğunu ifade ediyorlar. Oldukça geniş bir kültürümüz var ancak kimse yaratıcılığın buna uygun olduğunu düşünmüyor. IBM tarafından yapılan 1500 CEO'nun küresel bir çalışması gösteriyor ki karmaşık ve belirsiz bir şekilde artan küresel çevrede en önemli liderlik davranışı yaratıcılıktır. Steve Jobs der ki yaratıcılık sadece bir şeylerin bağlanmasıyla ilgilidir. Ve bu bağlanan şeyler bence sizin hayatınızdaki bugüne kadar olan bütün deneyimleriniz olabilir. Öyleyse daha geniş ve zengin deneyim sahibi olmak demek, yaratıcı olmak istediğiniz ya da olmanız gereken durumlar için cebinizde daha çok yaratıcı malzeme bulundurmak demek oluyor. Ve bence yaratıcı olabileceğimiz en iyi şey benim olumlu kişi çatışması diye adlandırdığım şeydir. Bu şey birbirinden tamamen farklı insanları temel bir düzende birbirine bağlar. Siz de biliyorsunuz ki hayatımızın çoğunu bizim gibi olan insanlarla konuşarak, onlar gibi giyinerek,onları onaylayarak ve onlarla güvende hissederek geçiriyoruz. Onlarla kendimizi daha iyi hissediyoruz. Ama bence en büyük kazancı tamamen farklı, bizi ve düşünce tarzımızı zorlayan, bizi sıradanlıktan çıkaran insanlarla karşılaştığımız zaman elde ediyoruz. Bu insanlarla karşılaştığımız zaman yaratıcılıkta bir aşınma hissederiz ve tamda bu anda insanlardan farklı düşünürüz, böylece yaratıcılık ve yenilik tetiklenir. Bu yüzden ben de olumlu kişi çatışmasının gücü ile şarkı söylemenin sinir bilimini bir araya getirebileceğimiz sosyal bir girişim başlatmamız harika olur diye düşündüm. Bu yüzden beş yıl önce "Yaratıcılık Avustralya" diye bir hayır kurumu kurdum. Ve "Tek Ses İle" adında bir programımız var ve her hafta kasıtlı bir şekilde en ters insanları bir araya getiriyoruz. CEO'ları,doktorları,avukatları, büyükanneler ile öğrencileri, engelli ya da depresyondaki insanları, göçmenleri ve iş arayanları, inançları ve deneyimleriyle beraber 7'den 70'e herkesi bir araya getiriyoruz. Onların çoğu "Biz şarkı söyleyemeyiz." diyerek geldi. Biz onlara sadece kendi şarkı söyledikleri sesi bulmalarına değil,aynı zamanda hayatlarındaki anlam ve amaçları olan sesi bulmalarına yardım ettik. Her haftalık koroda hem şarkı söyledik, hem de akşam yemeği yedik beraber. Umutlarımızı, hayallerimizi ve zorluklarımızı paylaştık. Aynı zamanda "Dilek Listesi" adında tamamen yenilikçi bir programımız da var. Korodan birisi başka birinden bir dilek isteyebiliyor, ve insanlar "Benim gibi olan insanlara yardım etmek isterdim.", "Bir iş bulmak isterdim.","Eve beraber yürüyebileceğim biri olsun isterdim." "Bir sevgilim olsun isterdim." "Ücretsiz bir gitar dersim olsun isterdim." gibi şeyler istediler. Yüksek miktarda endorfinden ve hissedilen çok daha fazla yaratıcılıktan dolayı , herkes yenilikçiliğin öyle bir üst katmanında ki insanları dileklerinin çoğuna kavuşturduk. Yüzlerce meslek, iş deneyimi ve danışman fırsatı oluşturduk. İnsanları sağlık hizmetlerine kavuşturduk ve bir düğün bile bir yaptık. İnsanları inanılmaz umutlara, mutluluklara ve fikirlere kavuşturduk. "Melbourne Şarkıları" adında bir koro Brisbane'den başlayıp Victoria ve Sydney çevresine kadar 15 farklı koro olarak büyüdü. Eşsiz "Tek Ses İle" modeli için Avustralya'dan ve diğer ülkelerden edindiğimiz anketlerimiz ve araştırmalarımız var. Size bir video izletmeden önce, iki kısa hikaye anlatmak istiyorum. Sahnedeki Kamerun'dan Natalie. Birkaç yıl önce Avustralya'ya geldi ve koroya katıldı. Kız kardeşi öldürüldüğü için, Natalia kız kardeşinin ve kendisinin iki çocuğunu büyütüyor. Koroya katıldığı sırada dört yıldır bir muhasebeci olarak iş arıyordu. Koroya ikinci gelişinde,ağlıyordu ve hemen sorduk "Neyin var?" diye. "Bir iş görüşmesine gideceğim." dedi "Harika" dedim, O ise "Ben işi alabileceğimi düşünmüyorum" dedi. O kadar çok ayrımcılık görmüş ki kendine hiç inanmıyordu. Mülakat örnekleri gösterdik ama en başta sevgimizi verdik ona. Ve az da olsa onun kendine getirdik. İki hafta sonra koroya geldi ve gözleri parıldıyordu, bir çağrı merkezine kabul edilmişti; bir muhasebeci olarak değil, ama yine de yeni ülkesine katkıda bulunmak için iş edinmeye odaklanmıştı. Bir kaç hafta sonra koronun çeşitli konferans ve organizasyonlarda sahne alması istendi, insanlara kendi hikayelerini paylaşmayı ve koronun ne anlama geldiğini öğretecektik, koro şarkısını bitirdiğinde kaçınılmaz bir şekilde seyirci ayakta alkışlayacaktı ve abartmıyorum,kocaman adamlar bile ağlıyordu. Gerçekten inanılmaz güçlüydü. Birkaç hafta sonra Natalie bana mail attı ve şöyle dedi: "Tania, ben artık gelemeyeceğim. Çalışma saatlerim 9'dan 5'e 9'a 7.30'a kadar sürüyor." ve ben de cevap yazdım: "Çocuklara kim bakıyor? Müdürünle konuşabilir miyim? Onunla konuşabilirsin?" O da şöyle dedi:"Hayır,o asla göçmenlerle konuşmaz." Ve bu kez kader bu olaya müdahale etmişti. Büyük bir iş konferansında konuşma sunmak istedim, konferansın teması ise çeşitlilikti. Organizatöre şöyle dedim: "Benim "Melbourne Şarkıları" adıyla farklı türden bir korom var. Yemeğin başında sahne alabilir miyiz?" Organizatör onayladı,online bir kontrol yaptı ve koroya da bağışta bulundu. Üç şarkı yani hikaye ile sahne aldılar ve her şarkının sonunda seyirci ayağa kalkıyor gülümsüyor ve hepsi ağlıyordu.. Üçüncü şarkının sonunda bir kadın koşarak sahneye geldi ve dedi ki:"Mikrofon alabilir miyim?" İki gözü iki çeşmeydi. Yüzünü sildi ve dedi ki: "Benim adım Catherine, ANZ Bankası'nda Yönetici Müdür'üm- Natalie'nin iş görüşmesinin ANZ bankasıyla olduğunu söylemiş miydim? Hayır mı? Gerçekten mühim bir gerçekti. Neyse,Catherine kendine geldikten sonra söylediği şey şuydu: "Biliyorsunuz ki toplumsal dahil edilme modeli çok korkunç. Topluluklarımızda ya da organizasyonlarımızda gerçekten karşı sesleri dinliyor muyuz?" Ben mikrofonu aldım ve şöyle dedim: "Çok teşekkürler Catherine. Bu tamamen anlayış köprülerini inşa etmeyle ilgili bir şey, aralarında sıkıştığımız duvarlarla ve kutularla değil. Ama dinle sana küçük bir sorum var" Salonda yüzlerce insan olduğu gibi ne baskı ne de başka bir şey var. "Sence Kamerunlu Natalie'ye şimdi burda çalışmla saatleri konusunda yardım edebilir misin?" (Kahkaha) Natalie'nin iş kartını eline aldı -tüm seyirci gülümsüyordu- ve sonraki salı Natalie "Melbourne Şarkıları"na çalıştığımız Sofitel Oteli'ne geri geldi. Heyecanla onu bekliyorduk geldiğinde ise "Nathalie neler oluyor?" diye sorduk. O da şöyle dedi:"Tania,ne olduğunu bilmiyorum, ama müdürüm her gün masama geliyor nasıl olduğumu ve bir problemim olup olmadığını soruyor" (Kahkaha) Catherine daha sonra onun CV için yardımda bulundu; Natalie muhasebe pozisyonu için başvuru yapmaya devam etti, üstelik kendine inanmaya başladı ve nihayet istediği pozisyonda bir iş kaptı. Herneyse, bu ise Beth. Beth'in serebral palsiye rahatsızlığı var. "Melbourne Şarkıları" koromuza beş yıl önce katıldı. Ve kendisi benim hayatımı değiştirdi. Her hafta koroya gelirdi ve her geldiği an onun haftasının en iyi günüydü. Ve bir kaç hafta sonra annesine ve bakıcısına söyle demiş: "Bu benim özgürlük aktivitem olacak." Koroya özel taksilerle gelir, ona yemekler yediririz. o ise şarkıların her kelimesini yürekten ezbere bilirdi. Her hafta koroya Beth'in orda olma umuduyla giderdim çünkü üzerimde bir huysuzluk olabliyordu bazen ve Beth beni görür görmez "Aman Tanrım." çimdiklerdi, "Tania, senin problemin tamamen çok basit. Karşımda bütün haklarıyla bir kutu içinde sıkışmış birisi var. üstelik onun görüşü inanılmaz geniş." Ve Beth hepimize kutularımızdan, umudun ve minnettarlığın bol olduğu yere doğru adım atmamız için yardım etti. Öyleyle lütfen,şu videoya bir göz atalım. (Müzik) [Tek Ses] [Özgür bir Potansiyel] [Çeşitliliğin Sevinci] [Meslekler oluşturma] Tania: "Birbirinden tamamen farklı insanlarlar her hafta düzenli olarak bir araya geldiğinizde yapabileceğiniz şeyler inanılmaz. [koro şarkı söylüyor] "Ben bu koroya Hindistan'dan göç ettikten sonra katıldım." "Avustralya'da yeni bir ailem olduğunu hissettim." "Bu bizzat yaşanılan deneyim benim şarkı söyleme anlayışımı farklı bir boyuta taşıdı." "Koro benim kariyerim için en mükemmel şeyler olmuştu. "Bir koro üyesinin ricasıyla katıldım, ve çok şükür bir iş edindim." "Dediğimiz arkamda melek vardı. Onlar benim meleklerim. çaba sarfettim ve ANZ Bankasında bir işim oldu." "Bu programda her hafta buluştuk. "Buradaki insanların her biri gururu, umudu ve arkadaşlığı tecrübe etti." "Aslında,biz geçen hafta koroda tanıştık ve bu ikinci buluşmamız. Ben böyle bir arkadaş edindiğim için hem şaşkın hem de minnettarım. Bu beni koroda tutan en önemli sebep." "Benim arkadaş edinmemin sebebi kendim için hiç bir şey yapamayışım. Kendim yemek yiyemiyorum... Bu yüzden arkadaşların var." (Koro şarkı söylüyor.) "Ben burda engellerimden uzak bir şekilde olmak istediğim gibi olabiliyorum. Olabilmeliyim. Kimse beni bir çocuk gibi görmüyor. Onlar beni bir birey olarak görüyor." "2011 yılının en önemli etkinliği elbette bu akşamki Majesteleri Kraliçenin açılışını yaptığı Kraliyet Çocuk Hastanesi'nin açılışında sahne almaktı." "Melbourne Şarkıları' bir grup, ama sadece bir grup değil,aynı zamanda şarkıcıların bir ailesi." "Gülümsemek ister misiniz? Mutlu olmak ister misiniz? Benimle gelin.." (Koro şarkı söylüyor) (Alkış) Tüyleriniz diken diken olmadı mı? Hepiniz katılmak mı istediniz? Bildiğiniz gibi, Biz çalınmamış bir müziklerimizle yaşıyoruz hayatımızı. Beynimizin yaratıcılık potansiyelinin az bir şey daha kilidini açsaydık neler olurdu hayal edin. Mark Twain'nin dediği gibi: "Kimse dinlemiyormuş gibi şarkı söyle, hiç acıtmayacakmış gibi sev, kimse izlemiyormuş gibi dans et ve cennetteymiş gibi yaşa." Biz tek bir sesle tam anlamıyla dünyayı değiştiriyoruz. Teşekkürler. (Alkış)