Ortalamanın gerçek anlamı ne?
Hikayemi anlatayım.
2010'da, sırtımda ağrı
hissettim ve doktora gittim.
Doktor şöyle dedi:
''Yüzmek sırtına iyi gelir.''
Peki ben ne yaptım?
Yüzmeye başladım.
hem o zaman
hem de hâlâ...
ortalama bir yüzücüydüm.
Kaçınız havuz kulvarında bir tur yüzebilir
elinizi kaldırabilir misiniz?
Peki, neden?
Çünkü ben saatte üç kilometre yüzüyorum
bu da ortalama bir hız.
Fakat ortalama bir yüzücü olmama rağmen,
2015'te bir hayalim vardı.
Manş Denizini yüzerek
geçtiğimi istiyordum.
İngiltere'den Fransa'ya giden su akıntısı,
bunun en kısa kısmı da 33 kilometre.
Burası aynı zamanda soğuk suyuyla
ve güçlü akıntısıyla biliniyor.
Geçen yaz,
iki başarısız denemeden sonra,
Şanslıydım ve yüzerek geçmeyi başardım.
(Alkışlar)
Teşekkürler.
(Alkışlar)
O gün ne olduğunu anlatayım..
Gece on birde limana gittim.
Hareket saati gece yarısıydı.
Destek botumdan ekibimle
limanda buluştum.
Hava soğuk ve karanlıktı,
bunun da benim üçüncü
ve son denemem olacağını biliyordum.
Biliyordum ki ya şimdi ya da hiçti.
Dalgıç kıyafeti giymeden;
sadece kostüm, bone
ve gözlükle suya atladım.
Çünkü gelenek böyle yüzmeyi gerektiriyor.
Eğer dalgıç kıyafeti giyerseniz sayılmaz.
Gece içinde vücuduma kramp girdi,
beş saat sonra vazgeçmeyi
düşünmeye başladım.
Bu benim fotoğrafım
güneşin doğduğunu gördüğümde,
daha iyi hissetmeye başladım.
Fakat henüz bitmemişti -
Hâlâ deniz analarının arasından,
akıntıya karşı ve
kaç saatin kaldığını bilmeden
yüzmek zorundaydım.
13 saat sonra,
Fransa'nın bir buçuk
kilometre uzağındaydım
ama dalgalar beni kanala
doğru çekmeye başlamıştı.
Bitirmek için dört saat daha yüzdüm.
Dört saat boyunca
aynı kayanın önünde yüzdüm.
17 saat sonra,
nihayet Fransa'ya varmayı başardım.
Şanslıydım, çünkü az sayıda insan -
iki binden daha az, son 150 yılda
bunu başarabilmişti.
Bu sayı çok değil.
Sadece geçen yıl Demir Adam filmini
bitiren 50 bin insanla
karşılaştırabiliriz.
Veya sadece Amerika'da
geçen sene maraton bitiren
500 bin insan var.
Yani şunun farkına vardım ki
yüzme havuzundaki
kusursuz koşullar altında
ben ortalama bir yüzücüydüm.
Ama ekstrem koşullar altında,
aynı şeyi yapmama,
yüzmeme rağmen
olağanüstü bir şey başardım.
Peki, ortalama bir yüzücünün
Manş Denizini geçmesi
nasıl mümkün olabilir?
Yüzme havuzu ile denizin
farkını karşılaştırmaya çalışalım.
Bence, teori ve uygulamanın
farkıyla aynı.
Havuzda yüzmek bir teori.
Kendi tekniğime odaklanabilirim.
Dikkatim dağılmaz.
Dümdüz yüzebilirim.
Su ve görüş mesafesi
benim için rahat olur.
Uygulama ise Manş Denizinde yüzmek.
Dalgalardan, rüzgârdan
ve akıntıdan dolayı
hiç dümdüz yüzemezsin.
Su soğuk olur
ve her şey başına gelebilir.
Deniz analarına rastlamak
veya gece görüş mesafesi olmadan yüzmek gibi.
Yani, havuz ve deniz
tamamen farklı iki oyun gibi.
Peki ben Manş Denizini
yüzerek geçmeyi nasıl başardım?
Israrcıydım,
çalışma planım vardı
ve etrafım benimle aynı tutkuyu
paylaşan insanlarla doluydu.
Ama asıl soru bu değil.
Asıl soru şu,
Orta derecede becerikli bir kişinin
99.99 luk yüzdelik dilime girmeyi
başarması nasıl mümkün olabilir?
Ve bence benim hikayemden yola çıkarak,
bir şeyi zorlu bir ortamda
yapıyorsak, onu başarabiliriz.
Örneğin, ben başka bir
ülkede aynı işi yaparak
sıradışı olabilirim.
Aynı işi başka bir şirkette
yaparak da sıradışı olabilirim.
Yani sizinle bu akşam
paylaşmak istediğim mesaj şu:
Hayatta, birinin sivrilmesi için
mükemmelleşmesi,
kusursuz olması gerektiği fikri yanlış.
Peki, ortalamanın gerçek anlamı ne?
Benim için ortalama olmak yeterliydi,
aşırı koşullar altında ise
sıra dışıydı.
Teşekkür ederim.
(Alkışlar)