Tünaydın hanımlar ve beyler. Saati sıfırlayabilir misiniz? Şu an dört dakikayı gösteriyor, sanırım son konuşmadan kalmış... Harika! Pekâlâ! Benim adım Akala, Hip Hop Shakespeare Topluluğu'ndanım. Çalışmamızın felsefesine, anlamına, arkasındaki amaca değinmeden önce sizi ufak bir sınava davet edeceğim. Bu sınavı birkaç kez yaptık, bunu sınavdan sonra konuşuruz. Size bazı alıntılar söyleyeceğim. Sevdiğim hip hop şarkıları ya da sevdiğim Shakespeare oyunları veya şiirleri arasından seçilen tek satırlık alıntılar. Siz de elinizi kaldırıp bunun hip hop mı yoksa Shakespeare mi olduğunu söyleceksiniz. (Gülüşmeler) Anlaşılır oldu mu? Peki. İlki şu: "Kendini oluşturan güzelliği yok etmek." "Kendini oluşturan güzelliği yok etmek." Hip hop olduğunu düşünüyorsanız el kaldırın lütfen. Shakespeare ise el kaldırın. Güzel, yüzde 70 Shakespeare yönünde. Bu Sean Carter isimli, daha çok Jay-Z olarak tanınan bir beyden, "Can I Live?" parçasından alıntı. Diğerine geçelim. "Belki bu kustuğum bir kin, belki ruhun gıdası. "Belki bu kustuğum bir kin, belki ruhun gıdası. Hip hop? Shakespeare? Büyük çoğunlukla Shakespeare yönünde. İlginç. Eminem diye bir beyi duyan oldu mu? (Gülüşmeler) Kendisi Shakespeare değil. Bu da Eminem'in Jay-Z ile yaptığı "Renegade" adlı bir parçadan. Birkaç tane daha yapalım. "Ellerini kullanmaktansa bozuk silahlar kullanmak daha iyi." "Ellerini kullanmaktansa bozuk silahlar kullanmak daha iyi." Hip hop? Shakespeare? Belirgin şekilde Shakespeare yönünde. Bu alıntı Shakespeare'den. "Othello" isimli oyundan. Sıradaki: "Kafiyelerle aram iyi değil." "Kafiyelerle aram iyi değil." Hip hop? Shakespeare? Bu da Shakespeare'den. "Kuru Gürültü"den alıntı. İki tane daha var. Sıradaki: "Sizinle rüyalarınız yoluyla iletişim kuran o en cömert kral." "Sizinle rüyalarınız yoluyla iletişim kuran o en cömert kral." Hip hop? Shakespeare? Elli-elli gibi. Wu-Tang Clan'in lideri, RZA olarak bilinen bir bey. Wu-Tang'e tekrar döneceğiz, RZA'dan çok bahsedeceğiz. Hip hop felsefesinin ana simgelerinden, üstümde büyük etkisi olan biri veya bir topluluk. Ona tekrar döneceğim. Günün son alıntısı. Şuna geçelim... "Sokratesler, felsefeler ve hipotezler açıklayamaz." "Sokratesler, felsefeler ve hipotezler açıklayamaz." Hip hop? Shakespeare? Büyük çoğunlukla hip hop yönünde. Bu da hip hop. Yine Wu-Tang, Inspectah Deck adlı birinden. İlginç biçimde, bu alıntı "Wu-Tang Forever" albümündeki "Triumph" isimli bir parçadan. "Wu-Tang Forever" bu ülkede birinci sıraya çıkan ilk hip hop albümüydü. Bu tür sözsel tarzla hip hop'ın ileri bir seviyeye geçmesini sağladı, buna birazdan tekrar döneceğiz, Wu-Tang'ten tekrar bahsedeğiz. Görüyorsunuz, bu muhtemelen birçoğumuzun sandığı gibi keskin bir biçimde olmadı. Bağlamlar, algımız elimizden alındığında kullanılan dil, bahsedilen konular, çeşitli şeyler bunu çok zor hâle getiriyor ve bu iki sanat biçiminin ham hâldeki diline bakmak zorunda kalıyoruz. Merak etmeyin, bu çalışmayı 400'den fazla kez yaptık ve şimdiye dek kimse tamamını doğru biçimde anlamadı. Bazı en saygın Shakespeare kuruluşlarındaki kimi üst düzey profesörler bile. İsim vermeyeceğim. Şunu söylemeye bile gerek yok: bu birçok insanın algısına meydan okudu ve bunu genişletirsek, hip hop ve Shakespeare arasındaki diğer bazı benzerlikleri, paylaştıkları diğer şeyleri görüyoruz. Paylaştıkları başlıca şeylerden biri de elbette ki ritim. Beşli ölçü -- dee-dum, dee-dum, dee-dum, dee-dum, dee-dum. Beş set, iki vuruş, aslında bu hip hop müzikte kullanmak için harika bir ritim ve bunu bugünün söz yazarlarına bile zor gelecek bir şekilde aktarıyor. Bununla ne kastediyorum? Bunu kullanmak profesyonel bir rapçi için bile çok zor, grime tarzı bir altyapı üstüne yazılmış sözler. Grime dakikada 140 vuruştur. Bu çok çok hızlı bir tempo. Aynı sözleri alıp geleneksel bir hip hop altyapısı kabul ettiğimiz dakikada 70-80 vuruş üstüne ekleyin. Çok çok zor bir beceri. Hazır olan müzikle, şu an yazarken bile zor. Yine de beşli ölçü bize bunu yapma olanağı sağlıyor. Söylemek istediğim şeyi anlatmaktansa doğrudan göstereyim. Kulak verin. Müzik gelsin lütfen. (Müzik) Birazdan duyacağınız şeyi bazılarınız bilip bazılarınız bilmeyebilir. Bu Shakespeare'in en ünlü şiiri, 18. Sone. Ritme uysun diye herhangi bir uyarlama yapmadım, iyi kulak verin. Pekala. "Seni bir yaz gününe benzetmek mi, ne gezer? Çok daha güzelsin sen, çok daha cana yakın: Taze tomurcukları sert rüzgarlar örseler, Kısacıktır süresi yeryüzünde bir yazın: Işıldar göğün gözü, yakacak kadar sıcak, Ve sık sık kararır da yaldız düşer yüzünden; Her güzel er geç yoksun kalacak güzellikten, Kader ya da varlığın bozulması yüzünden; Ama hiç solmayacak sendeki ölümsüz yaz, Güzelliğin yitmez ki asla olmaz ki hurda; Gölgesindesin diye ecel caka satamaz, Sen çağları aşarken bu ölmez satırlarda: İnsanlar nefes alsın, gözler görsün elverir, Yaşadıkça şiirim, sana da hayat verir. İnsanlar nefes alsın, gözler görsün elverir, Yaşadıkça şiirim, sana da hayat verir." (Alkışlar) Gördüğünüz gibi, ritme tam olarak uyuyor. Altyapıyla uyum içinde. Şimdi tamamen farklı tarz altyapı deneyeceğiz, farklı tempoda bir altyapı. Bu uyumlu ritim sayesinde yine aynı sözleri göreceksiniz. Deneyelim. (Müzik) "Seni bir yaz gününe benzetmek mi, ne gezer? Çok daha güzelsin sen, çok daha cana yakın: Taze tomurcukları sert rüzgarlar örseler, Kısacıktır süresi yeryüzünde bir yazın: Işıldar göğün gözü, yakacak kadar sıcak, Ve sık sık kararır da yaldız düşer yüzünden; Her güzel er geç yoksun kalacak güzellikten, Kader ya da varlığın bozulması yüzünden; Ama hiç solmayacak sendeki ölümsüz yaz, Güzelliğin yitmez ki asla olmaz ki hurda; Gölgesindesin diye ecel caka satamaz, Sen çağları aşarken bu ölmez satırlarda: İnsanlar nefes alsın, gözler görsün elverir, Yaşadıkça şiirim, sana da hayat verir. İnsanlar nefes alsın, gözler görsün elverir, Yaşadıkça şiirim, sana da hayat verir." (Alkışlar) Herkesin bir saniyeliğine elini kalbine koymasını istiyorum. Kalbinizi hissediyorsanız, öyle umuyorum, kalbiniz ikili setler şeklinde atıyor olmalı, bir kuvvetli, bir zayıf, dee-dum veya diğer adıyla iki tempolu. Öyle değilse en kısa sürede bir doktora danışmanızı öneririm. Bundan dolayı -elinizi kalpten çekebilirsiniz- Bundan dolayı bu ritim bizim için çok özsel, müzik yaşamın ritmini, yaşamın seslerini taklit ediyor Yaşamın kalp atışını. Bu ritim, beşli ölçü, basit bir ritim olsa bile müziğin birçok tarzı için oldukça özsel nitelikte. Dünyadaki diğer yerlerde farklı ritimler var. Batı Afrika ritimleri gibi, insanlar temelde üçlü biçimde konuşuyor. Ritmin, gençlerin sözleri ezberlemesi açısından bellek destekleyici bir araç olduğunu gördük. Ayrıca söylenen bazı şeyleri kavramak için de bir yol. Ritim bunu anlamamıza yardım ediyor. Duyguyu aktarmamıza yardım ediyor. Tabii ki hip hop'ta da tonlama, söylediğini söyleme şeklin, hangi ruh hâliyle söylediğin, hangi ritimle söylediğin söylediğinin ne olduğu kadar önemli. Bu iki sanat biçiminin felsefelerine, algılarına veya anlayışlarına, hakkında çok şey bildiğimizi sandığımız bu iki şeye geri dönersek, buna Shakespeare ile başlayalım. Geçen üç veya dört yıl boyunca, yüzlerce uygulama atölyesinde yüzlerce, binlerce gençle çalıştıktan sonra, insanların Shakespeare algısıyla ilgili çok ilginç şeyler keşfettik. Kim olduğunu, içinde yaşadığı dönemin kökleşmiş inançlarının neler olduğunu, etrafındaki insanların, geçmişinin nasıl olduğunu sandıkları hakkında. Tabii ki bir kısmı hip hop'ta da olduğu gibi tamamen anlamsızdı. Örneğin Shakespeare'in, onların dediği şekilde, "üst düzey" veya Kraliyet İngilizcesi konuştuğu fikri. Geçerli telaffuz. Geçerli telaffuz Shakespeare'in ölümünden 100 yıl sonra bile henüz icat edilmemişti. Bugün Kraliyet İngilizcesi ile kastettiğimiz dili hiç duymadı. O hayattayken insanlar biraz Yorkshire ve Cornwall karışımı şeklinde konuşuyordu. Örneğin, "hours" (saatler) "urrs" diye söyleniyordu. "Urrs ve urrs ve urrs." Veya: "mood" (hâl) ve "blood" (kan)... kafiyeliydi! İnsanlar "mu:dd" ve "blu:dd" olarak telaffuz ediyordu. Onun yaşadığı dönemde zengin ve fakir arasındaki uçurum bugünkünden fazlaydı, gerçi bu uçurumu tekrar oluşturmak için elimizden geleni yapıyor gibiyiz. Çok fırtınalı, çok zorlu zamanlarda yaşıyordu ve biz o zorluğun hemen hemen temizlenmiş olan görünümüne maruz kalıyoruz, geçmişin manzarasını renklendiriyoruz. Shakespeare'in izleyicilerinin yüzde doksanından fazlası okuyup yazamazdı. Nasıl oldu da 21. yüzyılda Britanya'da neredeyse seçkinciliğin simgesi durumuna geldi ve hatta biz şu tartışmayı duyabiliyoruz: Kendi oyunlarını yazan o muydu? Çünkü elbette ki bu, bilgiyi elinde bulundurma iznine kimin sahip olup kimin olmadığına indirgeniyor. Shakespeare üniversiteye gitmemiş biriydi. Oxford veya Cambridge'li değildi. O -bazılarınca- -öyle görmüş olmalılar- bilgiyi bulundurma hakkı olmayan biri olarak görülüyordu. Zekâsını bir gerçeklik olarak kabullenmektense onun zekâsına bir açıklama getirmek zorundayız. Bu da beni hip hop'a götürdü. Birçok kişinin hip hop'a dair fikri var -- tabii ki basının da hip hop'a dair yüksek sesle belirttiği fikirleri var. Binlerce kişiyle olan, yüzlerce atölyedeki çalışmamda ve kurumlardaki etkileşimlerde tekrar keşfettim ki hip hop'a dair fikri olan birçok kişi onunla ilgili hiçbir şey bilmiyor. Sıfır. Hiç. Bununla kastettiğim ne? Sözcüklerin kendisi, "hip hop", buradaki "hip" bir Wolof sözcüğü olan "hipi"den geliyor. Wolof bir Senegal dili, bir aydınlanma terimi anlamında, "gözünü açıp görmek" demek. "Hop" sözcüğü de İngilizcedeki belirtme hareketinden. Yani "hip hop" "zeki hareket" demek. Hip hop New York'taki kurucuları tarafından sistemleştirilen beş unsur içerir. Beş unsur. Dj'lik, rap yapma, break dans, grafiti sanatı ve bugün bahsetmek istediğim beşinci unsur: Bilgi. Belki televizyon veya radyoda pek görmediğimiz bir unsur. Tabii ki bu kültürü kuranlar bu kültürün bugünkü simgelerinin oluşturan kişiler değil. Bu anlaşıldıktan sonra, ortaçağdaki Batı-Afrika imparatorlukları Mali, Songhay, Gao, antik Gana'ya dönersek, Malililerin griot dediği bir niteliğiniz var. Bu griotlar bugün hâlâ var, griot kimdi? Griot ritmik, sözsel şair, ozan, müzisyen, tarih ile ruhsal geleneğin ve benzer şeylerin, o imparatorluğun, o kültürün bilgisini taşıyan kişiydi. Amerika bölgesinde bu müzikal, sözsel, kültürel geleneklerin birçok karmaşık biçimde nasıl ortaya konduğunu ve caz, blues, funk'tan hip hop'a dek ilham olmaya nasıl yardım ettiğini anlamaya başladığımızda, kurucular Afrika Bambaataa, Kool DJ Herc ve Grandmaster Flash'in bu kültürü bu şekilde sistemleştirdiğinde, aslında ne yapmaya çalıştığına dair çok daha güçlü bir kanıya varırız. Onu bu bağlamda kavradığımızda, yetmişlerin sonu ve seksenlerin başında New York'ta neler olduğunu anladığımızda, çoğunlukla temsil edildiği şekle kıyasla, hip hop çok farklı bir mesele hâline gelir. Sivil haklar dönemi sonrasından çıkan insanlar, Amiri Baraka veya James Baldwin edebiyatının estetik etkisi, Muhammed Ali'nin kişiliğinin etkisi, James Brown'ın funk müziğinin etkisi, bu arada, James Brown tarihteki en çok örneklenen bateristtir. Döngü tarzındaki ünlü parçaları tüm hip hop müziğinin temelini oluşturur. Bu hip hop'ı bir kültür olarak içine ekleyebileceğimiz tek hakiki ortam. Ben bunun içinde büyüdüm sayılır. Büyük oranda bundan ilham aldım. Şöyle oldu... doksanların ortalarına dek ticari anlamda en başarılı olan rapçilerin kadar zeki oldukları hakkında övünmesi olağandı. Bilime hakim olmaktan bahsetmek, bilgi sunmak, yaşamın New York'tan bakıldığında nasıl olduğunu anlatırken aynı anda matematiğini konuşturmak. Bu iki unsur arasında bir çelişki yoktu ve yine aynı şekilde, mesele bilgiyi bulunduranın kim olduğuydu. Kimin meşaleyi alıp ileriye taşıdığı. Hip hop'a dair ilham verici olan şeylerden biri de bunu yapmak zorunda olmadıkları söylenen insanlardı, olmadıkları bir şey olmaya çalışmadan, farklı biçimde giyinmeden, farklı şekilde konuşmadan, karar verdiler, kararı veren onlardı: "Bu bilgiyi bulunduran biz olacağız. Kendimizi eğiteceğiz ve bu bilgiyi müzik yoluyla aktaracağız." Yaşamımda bunun temel simgesi, üstümdeki asıl etki size bahsettiğim bu gruptu, Wu-Tang Clan. "Wu-Tang Forever" yayınlandığında, okul çağındayken, bambaşka tarzlar dinleyen insanları bir araya getiren ilk albümdü. O zamana dek, hip hop Londra'da hâlâ belirli bir kesimdekilere hitap ediyordu, benim okulumda öyleydi. Sonra "Wu-Tang Forever" çıktı ve birdenbire Heavy Metal dinleyen, Blur ve Oasis seven çocuklar, herkes o tarzdaki albüm etrafında birleşmişti. Peki bu neydi? Açık bir şekilde gururlu, zekice olan bu söylem öylesine yadsınamazdı ki, bana göre, herkesin ilgilisini uyandırıp insanları içine çekti. Size bir şiir örneği göstereceğim, ben ona şiir diyorum ama bazıları rap diyebilir, bu grubun başındaki isim, RZA olarak bilinen bir beye ait, Az önce ondan bahsettim. "Kill Bill" filmi için de müzik yapmıştı, belki daha çok bu niteliğiyle tanıyanlar vardır. Onun yazdığı, "Twelve Jewels" adlı bir şiir vardı, bu size zamanının en başarılı rapçilerinden biri olmasına, zekâyla övünmenin o dönemde ne kadar normal olduğuna dair bir fikir verecektir. "Twelve Jewels" adlı bir parça, internetten bakabilirsiniz. Birazını paylaşacağım. Şöyle: "Matematiksel, biyokimyasal denklikler öncesindeki taş, hava, ateş ve suyun görünümleri, temel oluşumları katı, sıvı ve gazlar olmadan, ki onlardır kara parçalarını, uzay katalizörlerini ve tüm maddeleri doğuran, bu yoğun hâldeki üçüncü boyut somut bir kavrayışı gözlemlemeli. Siniri bozmak için önce sinir gerekli. Bilgelik bilge olanın kendisi. Şair uykudaki aptal uyansın diye söyledi. Zaman dördüncü boyut, giriverir zihnine. Çakralar omurganın gerisine doğru hareketlendiğinde. Çi enerjimin yaşamsal noktama temasını gözlemle. Dilin tek hareketi kılıcın ciğere yaptığı gibi delip geçer. Duymadın mı şunu? Sözcükler kurşun gibi hızlı yok eder. Olumsuz fikirleri zihninin odacıklarına yüklediğinde ve ağzın cehennemden gelen kötülüğü taşıyan tetiği çekince. Olumsuzluğun barındığı yerden, midenin derinliklerinden. RZA'nın "Twelve Jewels"undan küçük bir parça bu. Bir taraftan da ilginç. Bu türdeki sözsel tarzı kavradığınızda, hip hop'ın Shakespeare ile aynı gücü taşıdığını fark edersiniz. Dönüştürme felsefesi, herhangi bir yüce sanattaki gibi, çevremizdeki dünyayı sorgulamak. Bu bizi tiyatrodan eğitim prodüksiyonlarımıza, üstünde çalıştığımız film ve televizyon yapımlarına kadar Hip Hop Shakespeare Topluluğu ile neye dair bir çalışma yaptığımız hakkında bir sonuca götürüyor. Tüm bunların ne olduğu. Bu, bilgiyi elinde bulunduranın kim olacağıyla ilgili. 21. yüzyılda, özellikle de işçi kitlelerine gerek duymadığımız sanayi sonrası toplumlara doğru geçerken, artık fabrikalarda çalışmaları için işçi kitleleri yetiştirmiyoruz, bunlar oldukça önemli sorular. Bugün eğitimin amacı ne? Gençlere ne öğretiyoruz? Sonraki nesli neyi yapması ve biçimlendirmesi için eğitiyoruz? Toplumun başarı ve başarısızlığın gitgide o toplum içindeki insanların zihnine veya fikirlerine bağlı olduğu bir toplumdaki her bireyi eğitiyor muyuz? İnsanları yapabileceğinin en iyisini isteyecek şekilde eğitiyor muyuz? Tam potansiyeline ulaşacak şekilde. Toplumda ne konumda doğarsa doğsun. Yoksa hâlâ eski, katmanlı, insanların zorunlu konum ve yerlerinin olduğu zihniyet içinde mi çalışıyoruz, yoksa onları olabildiğince büyük düşünmesi için destekliyor muyuz? Shakespeare'in yaşamında kimin onu bilgiye sahip biri olması için desteklediğini bilmiyorum ama bunu yapamamış olsaydı onun eserlerinden mahrum olurduk, tıpkı hip hop'taki gibi. Üstüne düşünmek istediğimiz şey de bu. Eğitim, onun kime ait olup kime ait olmadığı. İnsan kültüründeki birliği, insanların takip ettiği fikir ve eylemlerdeki birliği kendimize kanıtlamak için görünüşte apayrı olan bu sanat biçimlerini, görünüşte apayrı olan bu iki dünyayı kullanıp onları bir araya getirerek. İnsanları kendi sanatsal, edebi, kültürel ve toplumsal nitelik tarzlarına doğru ateşlemek için. Sizinle ufak bir... son bir parça paylaşacağım Biraz daha... "eğlenceli" demek istemiyorum ama biraz daha oyun ve meydan okuma tarzında. Bir radyodan ortaya çıktı, Radio 1Xtra'daki "Freestyles"dan, yaklaşık iki buçuk veya üç sene önce. Biraz şakasına gibiydi. DJ bana, "Burada 27 Shakespeare oyunun listesi var, onları serbest stile uydurmaya çalış." dedi. Şans eseri, başardık. Nasıl oldu bilmiyorum, gerçi yaklaşık on dakikamız vardı, gerçek anlamda bir serbest stil değildi ama yaptık ve sonrasında albüme eklediğimiz bir parça oldu. İlk bölüm 27 Shakespeare oyunu, sonraki bölüm Shakespeare'den 16 ünlü alıntı içeriyor. İsmi "Komedi, Trajedi, Tarih", internetten bakabilirsiniz, şu şekilde. Şimdi söyleyeceğim, şöyle başlıyor: "Bu Akala bir elmas gibi. Siz ufaklıklarsa Yanlışlıklar Komedisi. Bağırsanız da sizi çalarlar çello gibi. İşime bakıyorum, Othello gibi kıskançsınız. Kimsin? Ne yapacaksın? Hırçın Kız gibi susturuldun. Yaz Gecesi Rüyasındasın. Müziğin yavan. Ben Capulet, sen Montague, acımam. Ben Sezar'ım, duydun mu? Venedik Taciri satamaz CD'ni. Benim için işin sonu hep iyi. Macbeth gibisin, cehenneme gideceksin. Kısasa Kısas, en iyisi benim. Windsor'un Şen Kadınlarısınız, Kral Lear değil. Timon'u bilmem, Atina'daydı o. Hamlet gibi döndüğümde bedeli ödersin. Ben Akala, Sana Nasıl Geliyorsa öyle olsun. Kuru Gürültüsün. Tek işin çalmak. Harikayım, 12 Gece gerekmez. Siz ufak Fırtınalar sahnede yok olur. Güncel olan benim. Sen tarih oldun 4. Henry gibi. Alevim ben, işler kötü. İyisi mi sen kaç Perikles gibi. Standart ötesi, Kış Masalı gibi soğuk. Titus Andronicus çuvallamaya mahkum." 27 oyun. (Gülüşmeler) (Alkışlar) Kulak verin. Son bir kısım var, Shakespeare'den 16 ünlü alıntı içeriyor. "Bilge adam aptal olduğunu bilendir. Kışkırtma umutsuz ama değerli adamı. Peter'dan alıp Paul'a ödemek niye? Biri günahla yükselir, biri erdemle düşer. Ruhunu inci pahasına satıp dünyayı kazansan da ne olur? Dünya istiridyem ama açım ben. İstediğim fazlası kuruş ya da metelikten. Şaka değil, umarım gülmezsiniz. Şair veya yoksul, hangisi dersiniz? Düzgünce konuşurum, kenar mahalledenim gerçi, aslında yok ilgisi. Şehirli de, sokaktan de. Gül yine güzel kokmaz mı, adı başka olsa bile? Sertçe söylüyorum, bir ozan kadar akıllı. Elimde bahçeye dikilecek Krallık Bayrağı. Akala, Akala, niye Akalasın sen? Rap'im Shakespeare mısrasıyla, sırrım ortada. Ben şansla yükselmedim, kader bu. Konuşsanız da şaşkınım ben hâlâ. Saniyede binlerce korkağı bitirdim. Kralın adı bile bir kale değil mi? Bundan bahsetme, sır değil ki. Tez dersi veririm Antik Yunan'daki gibi. Ya da Mısıroloji, dilemem özür. Zihin gözüm her şeyi net görür. Beni durdurmak değil olası. Yaşamım büyülü, büyük olasılıkla. Acımasızca konuşuyorum adeta. Bir son vereceğim neşeli zamanlarına. Ne dersen de işe yaramaz. Kartallar yoksa çalıkuşu av olmaz. Konu sözcüklerse en fenasıyım, küfürlü tüm yüklemlerim. Yanında hemşire olan ilk rapçi. Kafayı sıyıran ilk ahmak için cenaze aracı hazır, kullanamaz zihnini. Şahlan Akala'yla, resmen delilik. Sebepsiz bir çılgınlık, yalnızca üzüntü. Sözlerim hırsın hançeri ve çekici gibi, bir saldırı hâli. Askeri tarzda rap'imin mevzisi, konuşarak bulamazsın yerini. Satürn'den hızlı geride bırakırım seni. Mahveder sözlerim bu koca çocukları. Bu Akala, rap Shakespeare'i. Geçen yıl dedim, istemedin dinlemeyi. Etiyopyalı kulağındaki taş gibi değerli. Yine söyle duymayanlar için." Benim için zevkti. (Alkışlar)