Zihinsel bir rahatsızlığım var.
Saatler süren sözlü terapilerimin,
aylar süren doğru ilaç arayışlarımın
ve yıllar süren onunla yaşamayı başarma
sürecimin sebebi olan.
Düşüncelerimi ve hislerimi
yeniden tanımlarken
hayatımda ne tür insanlara ve deneyimlere
izin verip nelere vermeyeceğimi öğrendim.
Şimdi, 55 yaşında,
zihinsel rahatsızlığımın özellikleri
ve sınırlar olmadan yaşamanın getirdiği
dirayet için minnet duyuyorum.
Ancak çok da dirayetli
olamadığım zamanlar oldu.
Zihinsel rahatsızlığımın
altında ezildiğim zamanlar.
19 yaşımda, hayatımı sonlandırmaya
hazır bir şekilde,
silaha uzandığım zamanlar.
Genç bir kızken, depresyonda
olduğumu bilmiyordum.
Çoğu zaman yorgun ve ağlayacak
gibiydim o kadar.
Ve o yaşta, herkesin çocukken
böyle hissettiğini düşündüm.
Öğretmenlerim, arkadaşlarım, ailem -
Kimse depresyonda olduğumu fark etmedi.
Sebebi biraz da klinik depresyonun küçük
çocuklarda olmayacağı düşüncesiydi.
Biraz da çok fazla zahmeti olmayan
ve acısını saklamak adına gülümsemesini
bilen bir çocuk olduğum içindi.
Ama ben büyüdükçe depresyonum
da kötüleşti.
Yorgunluğum ve üzerimdeki o ağlama hissi,
sarsılmaz bir tükenmişliğe ve gittikçe
büyüyen bir çaresizliğe dönüştü.
Üniversitedeyken, konsantre olamadığım
için dersleri asmaya başladım.
İşler daha da ciddileşince
tamamıyla okula gitmeyi bırakıp
odamda kaldım,
saatlerce uyumaya başladım.
Bazı zamanlar
sabah mı akşam mı
ya da günlerden salı mı perşembe mi
ayırt edemiyordum.
Üstelik bu, buzdağının yalnızca
görünen kısmıydı.
Suyun altında kalan kısımda ise,
beni tamamıyla bezdiren negatif,
yok edici ve tehditkar
duygu ve düşünceler vardı.
"Babamın silahı komodininin sol
tarafındaki çekmecede duruyor."
dedim bir sabah kendime.
"Ev boşaldığında, gidip onu al.
Küvete gir, emniyetini aç
ve duş perdesini tamamıyla kapatmış
olduğundan emin ol."
İntiharım girişim olarak kaldığı için
oldukça şanslı olduğumdan
bazen bu sözleri yüksek sesle
söylemek zor geliyor.
Duygudurum bozuklukları
ve zihinsel hastalıklar
özellikle de benim boğuştuğum "Tek
kutuplu depresyon"
ile ilgili bilgi edinmemde yardımcı olan
bir psikoloğa gitmeye başladım.
Genetik yatkınlığımla hayat
hikayemin bir araya gelip
bu zihinsel hastalığa böylesine mükemmel
bir zemin oluşturduğunu öğrendim.
Yalnızca ailede de kalmayıp
sadece kendime bakmak için değil
sevdiklerime de yardımcı olabilmek adına
tanımayı öğrendiğim bir şey haline geldi.
Psikoterapi sadece hayatımı
kurtarmakla kalmadı,
onu değiştirdi.
O kadar çok ki
psikolog olmaya karar verdim
ve benim gibi insanları tedavi edebildim.
Hem bir doktor hem de bir hasta olarak
sahip olduğum eşsiz deneyimler,
bana çoğu insanın sahip olmadığı bir
bakış açısı kazandırıyor.
Zihinsel bir rahatsızlıkla
yaşamak nasıldır bilirim.
Hem zihninin hem de vücudunun sana
ihanet etmesiyle gelen o hissi de.
Kilo almak, libido kaybı, uykuda
terlemek, ellerin titremesi gibi
daha bir çok yan etkileri olan
o ilacı almak zorunda olmanın
nasıl hissettirdiğini bilirim.
Ama bir psikolog insanları
iyileştirmek için,
o deneyimin ve rahatsızlığın
nasıl olduğunu
bizzat deneyimlemek zorunda değil.
Ancak depresyonla baş ederken
kazandığım bakış açısı,
bana klinik eğitim ve talimin asla
öğretemeyeceği şeyler kazandırdı.
Hem bir hasta hem de bir doktor olarak
depresyonu bilmek nasıl olurdu?
Öncelikle bahsedeceğim altı şeyi
bilmeniz gerekirdi.
Bir doktor olarak duyduğunuz, gördüğünüz
veya okuduğunuz şeylerin ötesinde,
damgalamanın hâlâ sürdüğünü
rahatlıkla söyleyebilirim.
Teknoloji ve bilim zihinsel hastalıkları
anlama üzerine ilerleme kaydetse de,
ne yazık ki hala,
toplumun büyük bir kesimi bu hastalıklara
sahip insanlardan korkuyor.
Sert ve soğuk bakışların yarattığı utancın
nasıl bir şey olduğunu bilirim.
Reçeteli ilaçlarım için eczacıma
gittiğim bir gün bana:
"Prozac almayı unutmamalısın,
bu gece dolunay var," dedi.
Zihinsel hastalıklı damgası yalnızca
toplumda görülen bir durum da değil.
"Tanısal gölgeleme" adını
verdiğimiz bir durum var.
Bu sağlık çalışanlarının
zihinsel rahatsızlığı olan insanlara -
çocuklar ve yetişkinler -
yaptığı ayrımcılıkla ortaya çıkmış.
Bunun bir sonucu olarak, tanı koyulamamış
fiziksel rahatsızlıkları olan insanların,
ortalamaya göre daha genç bir yaşta
öldüğü belirlenmiş.
Bir doktor olarak damgalanmanın zihinsel
rahatsızlığı olanların iyileşmesindeki
en büyük engellerden
olduğunu söyleyebilirim.
Daha fazlasını yapmamız gerektiğini de.
Bir doktor olarak söyleyebiliyorum ki,
kişiye özel ilaçlara yeterli
erişime sahip değiliz.
Hatta, birazdan söyleyeceğim bir çoğunuzun
aşina olmadığı bir tabir olabilir:
Kalıtsal ağırlıklı metabolizma testi.
Araştırmalar, depresyonda
olan bir insanın
uygun bir tedaviye ulaşmasının 10 yılı
bulduğunu gösteriyor.
Sebebi ise çoğunlukla
doğru ilacı bulamamak.
Ama bunun gibi deneyler aylar
yıllar sürebileceği gibi,
beklenmedik bir anda
kişinin kalıtsal açıdan en uygun ilacı
bulması ile de sonlanabilir.
Şimdilerde, kişiselleştirilmiş ilaçlar
büyük bir umut kaynağı.
Ancak birçok profesyonel bunun
varlığından bile habersiz.
Bunu da "kalıtsal cehalet"
olarak isimlendiriyoruz.
Bazenleri de sağlık profesyonelleri
ayak uydurmakta zorlanıyor.
Çünkü konu genetik bilimine gelince
çok fazla yenilik var.
Bir doktor olarak şunu söylemeye geldim;
zihinsel rahatsızlığa sahip
olan her bir insan,
kişiselleştirilmiş ilaçlardan ve kalıtsal
metabolizma testinden yararlanabilmelidir.
Bir doktor olarak,
Zihinsel rahatsızlığı olan
biriyle yaşıyorsanız
veya siz bir zihinsel
rahatsızlığa sahipseniz,
yapabileceğiniz en önemli şey
tedavi planınıza sadık kalmaktır.
Araştırmalar gösteriyor ki, depresyonda
olan insanların yaklaşık %80'i
asla tam olarak iyileşemiyor.
Bu demektir ki,
depresif belirtilerin kaybolmasını bırakın
daha iyi hissedemiyorlar bile.
Elbette tedavi planının sürekliği demek,
yalnızca terapi seanslarınıza katılıp
ilaçlarınızı almak değildir.
Deneyimlerime göre, bu insanların daha iyi
hissetmesinin önündeki en büyük engel.
Süreklilik, ilaçlarınızı her gün
aynı saatte ve aynı dozda alıp
tedavide boşluklar oluşmaması adına tam
zamanında yeniden doldurduğunuza
emin olmaktır.
Süreklilik aynı zamanda,
psikoterapi seanslarına sadece iyi
hissetmediğinizde katılmak değildir.
Plajda geçirilecek güzel bir gün de olsa,
konuşmak istemeseniz bile
gitmek zorundasınız.
Herhangi bir kronik hastalık
için süreklilik,
iyileşmeye açılan kapının anahtarıdır.
Gayrimenkul alanında bir laf vardır:
"Konum, konum, konum."
Eğer bunu zihinsel rahatsızlıklar alanına
uyarlayacak olursak bu söz kesinlikle:
"Süreklilik, süreklilik, süreklilik."
olurdu.
Şimdi bir hasta olarak bakış
açımı sunmam gerekirse,
Herkesin düşünerek konuşmasını isterdim.
Lütfen bana "Biraz canlan"
"Biraz daha çabala"
"Güçlü ol"
ya da " Belki bugün biraz tembelliğin
tutmuştur," demeyin.
Kanser hastası, şeker hastası veya kas
distrofisi olan birine
bunları asla söyleyemezdiniz.
Depresyon nörobiyolojik temelli
gerçek bir hastalıktır.
Tıpkı tek bir kemoterapi seansının kanseri
tamamen tedavi edemeyeceği
ya da insülinin kan şekerini sonsuza
kadar düzene sokamayacağı gibi
depresyondan kurtulmak da
yalnızca bir doz ilaçla
veya deneme psikoterapi seansları
ile gerçekleşemez.
Depresyonun gerçek bir hastalık olarak
kabul görmesi gerekir.
Bir hasta olarak, beni tetikleyen
şeyleri bilmem
ve sizden bunlara saygı
göstermenizi istemem gerekir.
Bu yüzden eğer aldığınız
terfiyi kutlamak için
yaptığınız içki teklifine
veya şehir dışına gidip geç saatlere
kadar vakit geçirmeye
"Hayır" cevabını veriyorsam
ya da vizyondaki yürek burkan filmi
izlemeyi reddediyorsam
sebebi eğlenmek istememem değil.
Reddedişlerimin arkasında bir sebep var.
Alkol içmek ilaçlarımın
etkilerini azaltıyor.
Geç saatlere kadar ayakta kalmak
kurduğum uyku düzenini bozacak
ve benim günde 9-10 saat
uykuya ihtiyacım var.
Üzücü bir film izlemek, benim için
duygusal açıdan çok yorucu olabilir.
Bu yüzden bir hasta olarak,
öz bakımıma ne kadar ilgiyle yaklaşmam
gerektiğini anlayabildiğinizi umuyorum.
Bir hasta olarak bilmenizi isterim ki,
rahatsızlığımın ciddi bir şekilde
kötüye gitme olasılığı bulunuyor.
Depresif vaka yaşayan hastaların %70'i
bir başka vaka daha yaşıyor.
Eğer iki vaka yaşamışsanız bu istatistik
neredeyse %90'a kadar çıkıyor.
Bilmeliyim ki, intihara meyledersem veya
tehlike oluşturacak kadar depresifsem;
ne yapacağınızı, kimi arayacağınızı,
nereye gideceğinizi biliyor olun.
Bu bir acil durum planı
ve doktorlarım da dahil olmak üzere,
eczanemin ve yerel hastanelerin
de ismini içeriyor.
Eğer kendi isteğimle
gidiyorsam ne ala.
Ama gitmeyi istemiyorsam polisi aramak,
911'i tuşlamak,
sonra belki kızgın bir şekilde
"Seninle bir daha asla konuşmayacağım."
diyen halime tahammül etmek
zorunda kalabilirsiniz.
Ama bunun çok bir önemi yok çünkü onu
bana dedirten depresyon.
Daha iyi hissettiğimde, size ilginiz
için minnet duyarım.
Hayatta olduğuma şükrederim.
Depresyon ciddi ama tedavi
edilebilir bir hastalık.
Bir doktor olarak, size umudun
olduğunu söylüyorum.
Bir hasta olarak da iyileşmenin
mümkün olduğunu.
Teşekkür ederim.
(Alkışlar)