ÖNCÜ BİR: Bölüm 1

S01E01 "Dünyaya Düşüş" (Pilot)

Gökyüzünden düşen bir obje, Kuzey Amerika'ya radyasyon yayar. Terörizmden korkan İç Güvenlik Memurları, ortaya çıkan zararı incelemek ve artmasını engellemek üzere görevlendirilirler. Ancak buldukları şey, tüm dünyayı etkileyecek bir şeydir.

New York Televizyon Festivali'nde, "En İyi Kurgulu Pilot" ödülü

http://facebook.com/pioneerone
http://twitter.com/pioneeronetv
http://pioneerone.tv

2. Bölümü bu adresten seyredebilirsiniz: http://www.youtube.com/watch?v=eG-iLENGDrk

*Tarihte, dönüm noktası olarak kabul edilen olaylar vardır.*

*Geçmişten söz ederken, genellikle savaştığımız savaşları baz alırız*

*İnsanların, savaştan önce ve savaştan sonra olanlar hakkında konuştuklarını duyarsınız.*

*Savaştan sonraki dünya, insanların mücadelesinden ve acımasızlığından doğmuştur*

*Bazı olaylarsa, insanların yaratıcılığından ve cesaretinden dolayı oluşur; mesela ateşin keşfedilmesi gibi.*

*Ya da internetin icat edilmesi ya da Ay'ın üzerinde yürünmesi gibi.*

*Bazı olaylarsa, insanların her iki yönünün de sonucunda gelişir.*

*Biz olacaklardan habersizdik; meydana geldiklerinde ne yapacağımızdan da*

*Ve ödememiz gereken bedeli de bilmiyorduk*

*Hiçbir plan yoktu...*

*Kimsenin dünyanı değiştirmeye dair yüce düşünceleri yoktu*

*Biz yalnızca, o sırada doğru olduğunu düşündüğümüz şeyi yaptık*

*Ve ben aynısını tekrar yaparım, hem de sonuçlarını bile bile*

O halde, ne yapmanı bekliyor?

Ne istiyor, biliyor musun.

Benim başka bir işe sahip olmamı istiyor.

Nedir bu iş, ben de bilemiyorum.

Sanki ekonominin berbat durumda olması benim suçummuş gibi.

Ne yapacaksın?

Ne yapabilirsin ki?

Eh!

- Oradaki şey ne? - Ne?

Vay canına!

Meteor mu?

Herhalde. Baksana nasıl da ikiye ayrılıyor.

Bayanlar baylar, uyuyanları uyandırdığımız için özür dileriz,

ama uçağın sağ tarafında doğru bakarsanız, size söz veriyoruz ki

hayatınız boyunca bir daha bu kadar yakından göremeyeceğiniz

bir manzarayla karşılaşacaksınız...

Eğer adamla kavga edemeyeceksem, ben kendimi seçerdim.

- Kendinin kurtulmasını mı? - Hayır, kendimin vurulmasını.

- Gerçekten mi? -Evet.

Şu anda neden bahsettiğimizi anlamıyorum bile.

Şuna bak!

- Ne o? -Bilmem.

Ne kadar güzel.

Bir dilek tut.

Evet, ben Taylor.

- Sen hiç uyur musun? - Hiç ölüm yok.

Station ilçesinde ve çevresinde bazı binalar parçalandı ama kimseye zarar gelmedi.

- Uçak çarpması mı? - Şimdilik öyle zannediyoruz

ama hala şahitlerle bunu kesinleştirmeye çalışıyoruz.

Hava alanlarına, "Zamanında iniş yapmayan uçak var mı?" diye sordunuz mu?

Evet, kontrol ediyoruz. Henüz cevap almadık.

Neden birileri Montana üzerinde, bir uçak patlatsın ki?

Neden birileri herhangi bir yerde ve zamanda uçak patlatsın?

Doğru. Vernon ve yeni adam geldiler mi?

Ofisinde seni bekliyorlar.

- Neydi adı. Biliyorum, söylemiştin ama. -DiLeo.

-DiLeo. - Yalnız, bu durumu iyice karmaşıklaştırabilecek olan

bir şey daha var.

Biraz evvel bölgedeki hastanelerden bir çağrı aldım.

Birçok hastanın radyasyon rahatsızlığına benzer

belirtiler taşıdığını söylediler.

- Pis bomba mı yani? - Bu bilgi henüz doğrulanmadı.

- Ama şimdilik öyle görünüyor? - Kimse nasıl göründüğünü tam olarak bilmiyor.

Bu gece bulabiliriz. Station Belediye Başkanı'nı arayıp,

ona Station ilçesinde ve 10 mil çevresindeki her yerde

karantina başlatılmasını söyler misin?

Yerel mercilerle haberleşsinler. - Bunun için, onay beklememiz gerekmez mi?

Radyasyon söz konusu olunca, risk almak ister misin?

Bunun onaylanması için somut adımlar atmanı istiyorum.

Ama bunu onaylamanı istiyorum.

Efendim, iki ayrı hastaneden, iki onaylanmış radyasyon rahatsızlığı haberi aldık.

- Nasıl heceleniyordu bu? - Ben Station İlçesi ve 10 mil

çevresindeki heryer için karantina emri verdim.

Bu vakalardan biri, Station'ın 30 mil kuzeyinde.

Benim önce, bu belgenin ofise fakslanmasına ihtiyacım var..

Teşekkürler.

Efendim, koca bir parça, belki bir uçak gövdesi

Edmonton, Kanada'daki bir ormanlık araziye iniş yaptı.

Kanada Polis Birliği'nde, sizinle aynı göreve sahip olan bir memur

şu anda, resmi yardım talebini fakslıyor.

İyi, biz bunu Kanadalı'lara paslamıyoruz.

Vali ve Station Belediye Başkanı, sizinle 2 ve 4 numaralı hatlarda görüşmek istiyor.

Vernon sen o hastanelerle ve Station Emniyet Müdürlüğü'yle irtibatı koru.

İhtiyaçları olan herşeyi sağla, bana da yarım saatte bir bilgi ver.

Senin de, o faksın bir kopyasını eline geçer geçmez

telefonuma göndermeni istiyorum.

- Bunu yapabilir misin? - Evet, efendim.

Havalanını arayıp, bize bir araba ayarlayın.

Memur Larson ve ben 15 dakika içinde Edmonton'a hareket ediyoruz. Bunun olmasını sağlayın.

Sana onun adının DiLeo olduğunu söylemiştim.

Evet, biliyorum. Ama şu anda aklım yalnızca bu kadarını alabildi..

İyi misin?

- Evet. Sen? -Evet.

Neden Edmonton'a gidiyoruz?

Çünkü, medyada terör olayında düşmanı elinden kaçıran

ekip olarak ünlü olmak istemiyorum.

Biz bu işin takibini sıkı yapacağız

ve ülkeye, aslında bir işe yaradığımızı göstereceğiz.

Kulağa nasıl geliyor? - Aksini savunamam.

-Tamam, hadi bu işi doğru şekilde halledelim.

- Tamam, efendim. 2 ve 4 no.lu hat. - Teşekkürler, Sophie.

Sayın Belediye Başkanı'm. Ben Tom Taylor.

Henüz bunu bilemiyoruz, efendim.

Ancak bildiğim kadarı, beni memnun etmeye yetmiyor.

Yalnızca bunu oturtmak için biraz daha zamana...

Evet, efendim. Evet, biz de o yüzden buradayız.

Evet, teşekkür ediyorum, efendim, tamam.

Tamam, efendim.

Benim haberim olduğu anda size de bildireceğim.

Teşekkürler.

Tom?

İsa adına!

- Özür dilerim. Bizim... - Yok, sorun değil.

Dış İşleri Bakanı Yardımcısı, bir terörist yakaladığımızı duyurmam için bana baskı yapıyordu da.

Şimdi, medyada terör eylemi nedir, ne değildir

diye tartışmalar başlamadan önce, böyle dersek

politik olarak daha uygun olacağını söylüyor.

Ben de ona uzun uzun

anlatıyorum ki...

Dereyi görmeden paçayı... Ne oldu?

O geldi.

Önce bize bağırıyordu. Sanırım, araziye girmeden önce Rusça konuşuyordu.

Sonra biz kendimizi tanıtınca, sustu...

İşte o zaman, biz sağ elinde bir tabanca olduğunu fark ettik.

Ama, bize nişan alacak kadar kaldıramıyordu.

Bize ateş eder miydi, yoksa korktuğundan mı silahını doğrulttu, bilemiyorum.

Bu çocuk sizce teröriste benziyor mu?

Neye benziyor bilemiyorum.

Şimdi durumu sabitleşti.

Çok susuz kalmıştı,

eksik beslemişti...

Ben onu aklıma gelen her türlü taramadan geçiriyorum.

Yaşayacak mı?

Kötü bir kurşun yarası almış.

Ama, içinde bulunduğu koşullar altında

ölmemiş olması,

bana yaşama şansı olduğunu gösteriyor.

Ama, herhalde birkaç yıl rehabilitasyona ihtiyaç duyabilir.

Daha önce böyle bir şey görmüş müydünüz?

Açıkçası, hayır, görmemiştim.

Bu vakaya en yakın vakalar,

bir çocuğun bir odada ya da

bodrum katında rehin tutulduğu, kendi haline bıradıldığı

ya da istismar edildiği vakalar.

Sanki hayatı boyunca bir mağarada yaşamış gibi.

Konuşabilir mi?

Şimdi uyuyor.

Şokta.

Ama uyandığında mantıklı bir şeyler söyleyebilir mi, emin değilim.

Uyanınca bana haber verin.

Tamamdır.

Sen, onu bulduğunuzda bağırarak bir şeyler söylediğini, söylemiştin.

Ne dediğini hatırlıyor musun?

Pek değil. Rusça konuşuyordu, galiba.

O yaklaşık 47 dil konuşuyor.

Hatırlayabildiğin kadarıyla.

Sanırım..

identiforo..gibi bir şey.

Nikoroş vi stronia.

Nikoroş vistronia.

Identifutroso vitsebia. En başında böyle demiş olabilir mi?

Evet, sanırım öyle demişti.

Kendinizi tanıtın.

Sonrası?

Hangi taraftansınız?

Sürekli bunu mu söylüyordu?

Evet, efendim.

Hangi taraftansınız?

Neyin tarafı?

Benim duyduğum bu.

Ama ne demek bu? Doğru çevirdiğine emin misin?

47 dil.

Onu bulduğumuzda bunu giyiyordu.

Bu bir uzay kıyafeti mi?

-Ben bakabilir miyim? - Evet, temiz.

Merhaba.

Bak.

Belki yeni armalar diktirmek için bütçeleri yoktu.

Bu çocuk sana Sovyetler Birliği'nde doğmuş gibi görünüyor mu?

Efendim?

Bu uçak değil.

Hayır, değil.

Bunları kapsülde bulduk.

-Bunlar kayaya benziyor. -Çünkü bunlar kaya.

Bir de bunu bulduk.

Sanırım, bu da Rusça.

Ne diyor?

Emin değilim.

Sanki bir uçuş kılavuzu sayfası.

Arkasında bir de el yazısı var.

Ne?

*Bu hayatımda duyduğum en saçma hikaye.*

Evet, efendim. Biz tüm olasılıkları araştırıyoruz.

*Bence birileri eski Sovyet malzmelerini bulmuş,*

*şimdi de bunları Birleşik Devleler'e saldırmak için kullanıyor.*

Montana'ya mı saldıracaklar, efendim?

*Belki bir yerde hata yaptılar, bilemiyorum.*

*Benim tek bildiğim, hastanelerde hasta insanlar var.*

*Ve halkla ilişkiler açısından bir kabusun eşiğindeyiz.*

*Bizim, bu durumu kontrol altında tuttuğumuzu göstermemiz gerekli.*

* Sana, son zamanlarda bu tür konulardaki sicilimizin çok iyi olmadığını hatırlatmama gerek yok*

Yanlış anlamazsanız efendim, ben terör eylemiyle karşı karşıya olduğumuz konusunda ikna olmadım.

Elimizde tek şey, hasta, muhtemelen Rus vatandaşı bir çocuk.

Ben ona, suçluymuş gibi davranmanın en iyisi olacağını...

*Üstünde kimlik yoktu*

*ve Amerikan şehirlerine radyasyon yayan bir araç kullanıyordu.*

* Sonra, onu kurtarmaya gelen kişilere ilk yaptığı şey, tabanca tutmak oldu.*

*Buraya kadar haksız mıyım?*

Evet, efendim. Bütün söyledikleriniz doğru.

* O halde, biz aksi yönde kesin kanıt bulana kadar, o bir suçludur.*

*Durum her ne ise*

*Şüpheliyi hemen bir Amerikan üssüne götürmeni istiyorum. Sonra biz...*

Efendim, ben bunun şu anda yapılması gereken en uygun eylem olduğunu düşünmüyorum.

Herhangi bir sonuca varmadan önce, araştırma yapmak için zaman istiyorum.

*Size bir öneride bulunmadım, Bay Taylor.*

* Onu, mümkün olan en kısa zamanda üsse götürmenizi istiyorum.*

Pek, efendim.

* O halde tamam. Gün boyunca haberleşmek üzere.*

[Kapı çalar]. Efendim?

Calgary'nin dışında, bir kapsül parçası daha bulduk.

Araçta nükleer batarya varmış; radyasyonun kaynağı da buymuş.

Kapsül, insanların yaşamadığı bir bölgedeymiş, yani bu iyi haber.

Evet.

Ne oldu?

Gidiyoruz.

Onlar da mı inanmadılar?

Onları suçlayamam. Olanlar çılgınca.

İnandıkları şey, biraz mantıklı olan tek şey.

Sophie. Hiçbir mantığı yok.

Sen ne düşünüyorsun? Al Kaide'li bir manyak, nükleer bomba yerine

eski bir Sovyet uzay kapsülünü

Tora Bora mağarasından fırlatıp,

Montana'nın ödünü kopartmak istemiş olabilir mi?

-Bunun mantığı nerede? - Yüzlerce mil alana radyasyon yayıldı.

Eğer amaç terör yaymaksa, terör yaymak için biraz dolambaçlı bir yol seçmişler.

Biliyorum. Biliyorum, ama...

Başka ne yapabiliriz bilemiyorum. Başka ne yapılabilir bilemiyorum.

Uyumak haricinde hiçbir şey.

Bunun için ne benim, ne de senin vaktin var.

Hastane yatağında yatan hasta bir çocuk var.

Ve o bir terörist değil.

Marslı da değil.

Yani, muhtemelen değil.

O ne?

Kanada Polis Gücü'nden, Kanada topraklarında çalışabilmemiz için izin belgesi.

DiLeo gönderdi.

Ben onu bundan 12 saat önce falan istemiştim.

PDF dosyasına mı çevirememiş ne, öyle bir şey söyledi. Ben de bilemiyorum.

Amerika'nın öncü savunması olacak bir de.

- En iyisi ve en zekisi. -Sen hangisisin?

Ben hep en iyisi oldum ama en zekisi değil.

Bense hep en zekisi oldum ama hiç en iyisi olamadım.

Eğer bu ülkemize hizmet edip, ülkeyi koruma işi yürümezse,

ileride bir dizi çevirebiliriz.

Ben ayarlamaları yapayım.

Teşekkürler.

Ben Taylor.

Bay Taylor, ben Dr. Bertram. Ben bugün görüştüğünüz...

Kim olduğunuzu biliyorum. O nasıl?

İlk kan testleri sonuçları elime şimdi geçti ve kanserli.

Tekrar söyler misiniz?

* Ben onkolog değilim, ama..*

Vücudu kanserle dolu.

*Bir uzman çağırdım.*

*Bir dakika, doktor.*

Onun taşınması için hazırlık yapın. Bizimle Amerika'ya geliyor olacak.

Bence bu iyi bir fikir değil.

Fikrinizi sormadım, ayrıca bu karar verilmiş durumda.

Sizin bölgenizde çalışmak için iznimiz var.

Sizin hoşunuza gitse de, gitmese de, artık bana rapor veriyor olacaksınız. *Anlıyor musunuz?*

Evet.

Bilmem gereken başka birşey var mı?

Akciğer enfeksiyonu geliştirmiş ve tedaviye yanıt vermiyor.

Eğer onu uçağa bindirirseniz, onu öldürebilirsiniz.

Bu sizin profesyonel fikriniz mi?

Başka ne tür bir fikrim olabilir?

Özür dilerim.

Bizimle geliyor olacak. ABD'de tedavi görüyor olacak.

- Onu taşınmaya hazır hale getirin. -[sarkastik bir şekilde] Peki, efendim.

*Tom Taylor*

-Benim olduğumu nereden bildin? - *Dünyanın geri kalanı gibi*

benim de telefonum arayan kişinin numarasını gösteriyor.

Birşeyleri bölmedim ya?

*Hayır, tam golf oynacaktım*

dün yaptığım gibi...

ve yarın da yapıyor olacağım gibi.

Kulağa hep istediğin hayatı yaşıyorsun gibi geliyor.

Hayır, öyle değil.

Peki, kusura bakma, *o gazetelere çıkan* yemeğe katılamadım.

*Tebrik ederim*

Teşekkürler.

Ama *bu yüzden aramadın.*

Evet, hayır.

Orada, *işin içinden çıkılması zor bir durum var herhalde?*

Lütfen,

*beni moral bulmak için aradığını söyleme.*

Hayır, *tam olarak öyle değil.*

Nasıl o zaman?

Daha golf oynayacağım.

Peki, o halde...

Kulağa biraz garip gelebilir ama...

bir konuda senin görüşüne ihtiyacım var.

Görüşüme?

Evet.

Sovyetler ne kadar çılgındılar?

Yani, ne kadar çılgıdılar tam olarak?

Bilirsin.

Sen de oradaydın.

Ben çocuktum, senin gibi ön saflarda değildim.

Peki.

Ben onlardan daha çılgınını görmedim, diyebilirim. Hiç bir zaman.

Yok...

Bazıları bizim, polis birliğinde

paranoyak korku tellalları olduğumuzu sanıyordu,

* ama Sovyetler Birliği parçalanınca öğrendiğimiz şeyleri bir duysan*

* O zaman çok büyük delilikler duyduk.*

Tamam biz de çılgındık, manyaktık ama

onlar daha çılgınlardı...

Ben çok ciddiyim.

* Hiç Stanislav Petrov diye birinin adını duydun mu?*

Hayır.

* 10 yıl öncesine kadar ben de duymamıştım.*

Stanislav Petrov, Sovyet Hava Savunması Birliği'ndeydi.

1983'de bir gece, Moskova'nın az dışında bir sığınakta nöbetteydi.

Onun görevi, OKO'yu izlemekti.

Sovyetler'in erken uyarı sistemi.

Bizim NORAD gibi birşey yani.

Onların, dünyanın yörüngesinde bir grup uyduları vardı, *bizim de olduğu gibi.*

Bu uydular, eğer Amerika füzelerini atarsa uyarmak içindi.

Neyse

bizim Stanislav nöbetteydi.

işte artık nöbette ne yapılırsa; ekmeğini yiyor, Vodkasını içiyordu.

Sonra önceden hiç görmediği birşey gördü.

Önündeki pano birden kırmızı renk aldı, alarmlar çalmaya başladı...

bangır bangır alarmlar...

Pano ona diyordu ki, ABD,

ICBM'lerini [kıtalararası balistik füzelerini],

nükleer ICBM'lerini ülkesine göndermişti.

Onun işi, bu durumda,

kendi ülkesinin füzelerini ateşlemekti.

Ama o böyle yapmadı.

O, buna inanmadı.

Bir şekilde, içinde bir şey *onu engelledi.*

*Bu yüzden tüm emirleri ve eğitimini hiçe saydı*

ve alarmı kapattı.

Lafı uzatmadan söyleyeyim...

O gün güneş ışınları bulutların üzerinde yansıma mı yapmış ne...

bu yüzden uydu da,

füzelerin fırlatıldığını sanmış.

Ama Stanislav Petrov...

yapması gereken şeyi yapmış olsaydı,

bugün seninle bu konuşmayı yapamıyor olacaktık.

*Peki sonra ona ne oldu, biliyor musun?*

Şerefsizce

*tahliye edildi.*

Muhtemelen, Sibirya'ya

ya da başka bir yere gönderildi. Kimbilir.

Adam ülkesine karşı gelerek,

dünyayı kurtardı.

Kelimenin tam anlamıyla, dünyanı kurtardı.

Ve tabii ki *sonuçlarına katlandı.*

Çünkü

*bence o, ülkesinin geri kalanın sahip olmadığı bir şeye sahipti*

Hayal gücüne.

O,

emirleri yerine getirmenin sonuçlarını hayal edebiliyordu.

Ve o sonuçlar,

onun vicdanı için kabul edilmezdi.

İşte, Sovyetler böylesine deliydiler.

Bu cevap, *sorunu yanıtladı mı?*

Sanırım.

Neyse...

Yaşlı bir adamı arayıp da

fikrini sorman, çok tatlıydı, Tom.

Gerçekten.

*Şimdi oraya git ve işi bitir, tamam mı?*

Tamam, efendim.

Bir dahaki sefere buradan geçersen...

Evet, ama ben golfte pek iyi değilim.

Ben de değilim. [güler]

Kendine iyi bak, Frank.

* Sen şu anda kendine daha iyi baksan, iyi olur.*

Güle güle.

Adamlarımızı buraya getirin.

Mümkün olduğunca az.

Bizim onlara birşeyler vermemiz lazım. Suyu koklayıp, kan kokusu alıyorlar.

Diğer türlü, onlar kendi bulduklarına göre bir haber oluşturacaklar.

- Doğru söylüyor. Diyebiliriz ki.. - Neden şey demiyoruz:

Eski bir Sovyet uydusu, eski bir Sovyet uydusu...

- Bataryası akıntı yapan bir uydu. Evet. - İşte, birden yere indi.

- Bu hikayeyi geliştirebilir misin? -Tamam.

Harika. Birşeyler ekleyip, basına ver.

Peki, bu basının çaresine bakar. Peki ya --

- Sen onu merak etme. - Merak etmeyeyim mi?

- DiLeo, faks hala sende mi? - Evet, efendim.

- Tamam, o faks hiç eline ulaşmadı. - Efendim?

- Doğru cevap, "faks mı, ne faksı?" - Tamam efendim.

Ne yapıyorsun?

Sanırım, buna örtbas etmek deniyor. Bu çocuğu federal

hapishaneye göndermeden önce, biraz zaman satın almaya çalışıyorum.

İsa aşkına! Buraya, tadı kahveye benzeyen bir kahve getirtebilir miyiz?

Birini Willie Horton's mudur, nedir, artık ne varsa oraya gönderir misiniz?

- Herkes için bir tane al, olur mu? - Bize bir uzman lazım.

Neden bahsettiğini bilen, sessiz biri.

Uzman mı? Ne uzmanı?

Kapı açık.

Evet?

Zachary Walzer?

Doktor Zachary Walzer.

Size nasıl yardım edebilirim?

Dr. Walzer.

Ben Tom Taylor.

Kusura bakmayın...

- Biliyorum biraz garip oldu. - Sanırım, burada olanlardan haberim var.

Öyle mi?

O..

pis bomba, aslında bir pis bomba değildi, değil mi?

- Aslına bakarsanız öyledi. - Şu düşürülen

uydu hikayesi komikmiş.

Efendim?

Bu sabah haberlerde duydum

ama sanki bu hikayeyi önceden duymuşum gibi bir hisse kapıldım.

Sonra biraz Google'ladım ve iki dakika içinde,

karşıma, bu çıktı.

Nükleer batarya taşıyan bir Sovyet Uydyusu,

Dünya atmosferine plansız bir geri giriş yapar

ve Kanada'nın her bir yerine radyoaktif atık yayar.

Doğru.

Tarihe bakın.

Bu makale, 1979 tarihli.

İki Sovyet uydusu,

kazara dünyanın aynı yerine inip,

radyasyon yayıyor, öyle mi?

Amma da kötü şansmış. Değil mi?

Belki de, saçma sapan bir örtbas hikayesi uydururken biraz daha fazla araştırma yapmalısınız.

Peki, anladığım kadarıyla, burada karmaşık bir durumda olduğumuzu anlamışsınız.

Doğrusu bu durum, benim uzmanlık alanımın dışında.

Eminim öyledir.

Güzel.

Sizin uzay konusunda epey meraklı olduğunuzu anlıyorum.

Uçak ve Uzay Bilimleri

konusunda Master derecem var.

Ayrıca Nükleer Mühendislik üzerine de doktoram.

- İşte. -Ayrıca gökyüzü mekanizmaları ve

insanlı uzay yolculuğu konusunda üç kitap yazdım.

'İki Gezegen, Bir Gelecek' ve 'Kırmızı Gezegen Vakası'

Üçüncüsü nedir?

Gelecek sonbaharda çıkacak. Henüz başlığı yok.

Sizin tam olarak durumunuz nedir?

Size herhangi birşey anlatmadan önce, gizlilik anlaşması imzalamanız gerekiyor.

Eğer sizin söylediğiniz şeyleri yapmakta ve belge imzalamakta

biraz şüpheci davranırsam, lütfen beni bağışlayın.

Sonuçta, Seattle'den Cleveland'a gitmeyi

aya gitmeden daha zor hale getiren bir grup insana

güvenmek pek de kolay olmuyor.

Ben, Amerikan halkını korumaya çalışıyorum.

Ne kadar da harika bir iş çıkarıyorsunuz.

Doğrusu şu an işin içinden çıkılmaz bir durumdayız

ve sizin gibi bilgili ve bu konuda uzman birine ihtiyacımız var.

Eğer siz kabul etmezseniz, bir başkası edecek.

Benim gibi birinden ne istiyor olabilirsiniz ki?

Hayal gücü, doktor.

Bana uzaylı var, demeyin.

Eğer öyle derseniz, şimdi arkamı dönüp, kapıdan geri çıkacağım.

Hayır, doğrusu, durum bundan daha da ilginç.

* Teorik olarak, birinin Mars'ta hayatta kalabilmesi mümkün müdür?*

Kesinlikle.

Senelerce, tek başına, kısıtlı kaynaklarla?

Tabii ki. Ben bu konuda birçok şey yazdım. Buna, topraktan beslenme yaklaşımı deniyor.

ABD'nin batısına yerleşen öncüler gibi.

Eğer çıkarmayı becerebilirsen, Mars'ta hayatta kalmak için gereken herşey var,

Tabii, oraya yapılacak olan seyahat sırasında hayatta kalmak en zor kısmı.

Arka planda milyonlarca cins radyasyon,

kozmik ışıklar, güneş alevi aktivitesi ve

eğer lastiğin patlarsa, dokuz ay boyunca benzin istasyonu bulamayabilirsin.

Ne olmuş bu adama?

Biz de sizin bize bunu söylemeni istiyoruz, doktor.

İşte bu sizin Marslı öncünüz.

Ne?

Sovyet uydusu aslında bir uydu değildi; bir çeşit kapsüldü.

Biz de onu bu kapsülün içinde bulduk.

Bir de not vardı.

Eğer not doğruysa, 80'lerin ortasından beri

Mars'ta yaşayan bir Sovyet Kozmonot tarafından yazılmıştı.

Bu nota göre, bu çocuk onların çocuğu.

Bir dakika, bir dakika. Yavaşlayın. Durun.

Siz...

ciddi ciddi diyorsunuz ki...

bu adam, Mars'a mı gitmiş?

Biz onun orada doğduğunu söylüyoruz.

Bu nasıl mümkün olabilir?

İşte, biz de sizin bize bunu söylemeni istiyoruz.

Dr. Walzer.

İyi misiniz?

Bu ne demek, biliyor musunuz?

- Biliyorum biraz çılgınca.. - Bu..

inanılmaz.

Eğer bu doğruysa...

Ben hayatımın tümünü...

insanların Mars'a çıkabileceğinin mümkün olduğunu kanıtlamakla geçirdim,

Bay Taylor.

Ve tüm bu sırada...

Aman Yarabbi'm.

Özür dilerim. Beni hoşgörün, bu benim için...

Kusura bakmayın.

Bize yardım edecek misiniz, doktor?

Şüphesi mi olur!

'Öncü Bir' de

bir sonraki bölümde

Ölüyor.

- Kanserden mi? -Kanser, problemlerinin en önemsizi.

Bir şeye karşı reaksiyon gösteriyor ama ne olduğunu bulamıyorlar.

Sen Marsçı adamsın, değil mi?

Mars hikayesini öğrenmişler.

- Nereden öğrenmişler? - Kaynaklarını açıklamıyorlar.

- Kimse Rusları aradı mı? - Henüz o noktada değiliz.

Sizin operasyonunuz, Kanada'nın bağımsızlığını ihlal ediyor.

Siz bu hükümet için tek başınıza politika üretemezsiniz.

- Aklından ne geçiyor, söyler misin? - *Bence zamanımız doluyor*