Bir Günde Hayat

Bir Günde Hayat, gelecek nesillere 24 Temmuz 2010'da hayatta olmanın nasıl bir şey olduğunu göstermek için çekilmiş, tarihsel bir filmdir.

Yapımcılığını Ridley Scott üstlenmiş ve film Kevin Macdonald tarafından yönetilmiştir.

Bir Günde Hayat ile ilgili detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz:
http://www.youtube.com/lifeinaday.

YOUTUBE, RIDLEY SCOTT VE TONY SCOTT, LG'NİN KATKILARIYLA SUNAR

BİR SCOTT FREE FILMS PRODÜKSÜYONU

BİR GÜNDE HAYAT

[törensel müzik]

DÜNYANIN DÖRT BİR YANINDAN İNSANLARA, HAYATLARINI FİLME ÇEKMELERİNİ VE BİR KAÇ SORU YANITLAMALARINI İSTEDİK

192 FARKLI ÜLKEDEN, TOPLAM 4500 SAATLİK VİDEO GÖNDERİLDİ

HEPSİ AYNI GÜNDE ÇEKİLMİŞ: 24 TEMMUZ 2010

Kadın: Ne güzel, değil mi?

[adam ulumaktadır]

[uluma devam eder]

[güler]

Kadın: İngilizce-- Adam: Merhaba

Kadın: İngilizce konuşabilir misin?

Adam: Evet.

Kadın: Bugün-- >>Adam: [güler] Oh-ho.

Kadın: Bugün günlerden ne? >>Adam: Evet.

"I like to move it, move it." (Dansetmeyi severim, severim.)

Kadın: Biliyosun. >>Adam: Peki.

Bugün benim hayatımın en güzel günü.

Woman: Hayır, benim sorduğum şey... >> Adam: Ah, ayın kaçı?

Kadın: Evet. >>Adam, Um.. bugün..

Bir dakika.[kahkaha atar]

Saçma bir soru. "Bugün ayın kaçı?"

Ah. Pardon. >>Kadın: Tamam.

Adam: Bugün 24 Temmuz.

[kahkaha atar]

Kadın: Amma da günmüş.

Adam: Dünyadaki en güzel gün.

Kadın: Sabahın köründe ayakta ne işim var diye merak ediyor olabilirsiniz.

Diğerleri gibi, ben de sabah 3 ila 4 arasında vaktin,

bu dünya ile diğer dünya arasındaki perdenin

en ince hale geldiği saat olduğuna

inanıyorum.

Genellikle, günün bu saatinde,

ben adımın, görünmeyen bir varlık tarafından

telaffuz ediliğini duyuyorum.

[köpek havlar]

[horoz öter]

Kadın: Günaydın.

[2. kadın, kendi dilinde konuşur]

[kadın kahkaha atar]

Adam: Vay. [kahkaha atar]

[Kendi dilinde konuşur] Ne güzel.

Adam: İşte buradan otoparka giriyoruz.

Doğru.

Asansöre bineceğiz.

Tamam, hadi binelim.

İşte.

Evet.

Bu asansör, Market Otopark'ının asansörüdür.

Roanoke, Virjinya'da.

Bu asansör, şu anda şöhrete kavuşuyor.

İşte gidiyoruz.

Şimdi altıncı kattayız, burası harabe yığını gibi.

Bildiğimiz Dover marka bir asansör.

Dover Asansör firmasındakilere bir mesajım var,

asansör markanız iyi bir marka.

Şimdi birinci kata ineceğiz.

İşte. Şimdi de işe gitme vakti.

[motor çalışır]

Eğlenceli değil miydi?

Gray: Başkaldırmak için ne kadar güç gerekir, biliyor musun?

Ha. İşte, Bu, S. Gray'in hayatından bir akşam.

Anlıyor musun?

Koltukta uyuyorum.. Kimse yanımda olmadan--

Her gün canım çıkına kadar çalışıyorum.

Shorties, annesinden haz almıyor.

Evin erkeği de karısından ya da kadınından-- hanımından zevk almıyor.

[bebek bağırarak ağlar]

Saçmalık, adamım.

Alfa erkeği, tuzağa düşürülmüş ve

din ve politika yüzünden kilitlenmiş.

Ama yakında, adamım, planlarımın

hepsi mükemmel bir şekil alacak.

[kutsal müzik ve koro]

[adam horlamaktadır]

[telefon çalar]

[oyuncak takırdar]

[alarm çalar]

[horoz öter]

[telefon çalar]

[koro kutsal bir şarkı söyler]

Kadın: [yumuşak sesle] Seni seviyorum. >> Adam: [yumuşak sesle] Ben de seni.

[adam öksürür, öğürür]

[orkestra ihtişamlı bir final yapar]

[gemi kornası öter]

[Adam kendi dilinde konuşur]: Çiş yapman gerekiyor.

[Adam kendi dilinde konuşur]: Tai-Chan.

[Adam kendi dilinde konuşur]: Eğer çiş yapmazsan televizyon seyredemezsin, değil mi?

[Çocuk kendi dilinde konuşur]: Hmm?

[Adam kendi dilinde konuşur]: Hey. İşte gidiyoruz.

[Çocuk kendi dilinde konuşur]: Neden bir sürü tüyün çıkıyor?

[Adam kendi dilinde konuşur]: Çünkü ben bir adamım.

[Çocuk kendi dilinde konuşur]: Peki ya kadınlar?

[Adam kendi dilinde konuşur]: Kadınların bu kadar çok tüyü olmaz.

[Adam kendi dilinde konuşur]

[Adam kendi dilinde konuşur] Şimdi anneye "günaydın" de.

[Çocuk kendi dilinde konuşur]: Günaydın.

[Adam kendi dilinde konuşur]: İşte tütsü.

[Çocuk kendi dilinde konuşur]: Ben yapmak istemiyorum.

[Adam kendi dilinde konuşur]: O halde baba tek başına yapacak, Tai-Chan.

[Adam kendi dilinde konuşur]: Tai-Chan, sen çanı çal.

[Adam kendi dilinde konuşur]: Baba tütsüyü koyunca,

[Adam kendi dilinde konuşur]: Sen de çanı çalabilirsin.

[çan çalar]

[Adam kendi dilinde konuşur]: Henüz değil.

[Adam kendi dilinde konuşur]: Baba tütsüyü buraya koyunca.

[çan çalar]

[Adam kendi dilinde konuşur]: Aferin, Günaydın anne.

[Çocuk kendi dilinde konuşur]: Günaydın, anne.

[Adam kendi dilinde konuşur]: Aferin, şimdi tütsüyü söndür.

[Adam kendi dilinde konuşur]: Aferin.

[Çocuk kendi dilinde konuşur]: İşte bitti.

[Çocuk kendi dilinde konuşur]: Su istiyorum.

[Adam kendi dilinde konuşur]

[kadın kahkaha atar]

[adam öksürür]

Adam: Bugün, Sasha'nın ilk kez traş olmasını

kayda alacağız.

Sasha: Amanın.

Adam: Sasha şimdi kaç yaşında?

Sasha: Um, 15 >> Adam: Tamam.

Sasha: 15.

Adam: Sasha'nın ilk yaptığı şey,

suyu ısıtarak, yüzüne koyacağı havlu için

hazır hale getiriyor.

Sasha: Evet.

Adam: Böylece su yüzünü ısıtacak

ve cildini nemlendirecek.

Şimdi, yüzü yeterince sıcak mı?

Sasha: Yüzüm hep ateşliydi zaten. >> Adam: Peki, tamam.

Sen nasıl istersen, adamım.

Aslında, galiba, şu bıyıklarını bir yakından çeksek

iyi olacak.

İyice uzamışlar.

[adam güler] >>Sasha: Teşekkürler.

Adam: Şimdi heryerini, iyice köpürtmen lazım.

Sasha: Tamam.

Adam: Bence burnuna sürmesen de olur.

Sasha: Tamam. Tamam. >> [adam güler]

Sasha: Elimizdeki örnek, beş jiletli bir traş bıçağı.

Schwing! Zamanı geldi mi?

Adam: Hadi başla.

Sasha: Şimdi sen beni traş ediyorsun.

Bu utanç verici.

Kanıyorum. >> Adam, Evet, endişelenme.

Ölmeyeceksin. >> Sasha: Vay canına.

Adam: Korkma. Bir şey olmaz.

Sasha: Vay canına.

Bu işkence.

Ov!

Adam: Acıyor mu? >> Sasha: Evet.

Adam: Bir süre acıyacak.

Tamam, şimdi yüzünü kurula.

Şimdi de bakalım şu traşa...

Sasha: Eh. >> Adam, Güzel, temiz bir traş.

Tebrikler, dostum. Al bakalım. >> Sasha: Bu temiz değil.

Adam: İşte bunu koyalım. >> Sasha: Agh.

Adam: Arkanı dönme öyle, kameraya bak şimdi.

Oraya küçük bir de yara bandı koyalım.

Bak? Kanayan kısma yapışıyor.

Ve işte, bitti.

Dur, bekle. Çak, dostum.

Bunu da atlattın.

[ hayvan çanları çalar ]

Adam: Beyler, kızlara aşık olmak iyi bir şey değil.

Sizin eşleriniz var, o yüzden sizin durumunuz iyi.

Benimse karım yok.

Kaltak.

Adam: Bugün ayın kaçı? >>2. Adam: 24'ü.

[Adam kendi dilinde konuşur]: Daha neler.

2. Adam: Sence ayın kaçı?

Adam: 25'i. >> 25'i değil.

Adam: 25'i. >>2. Adam: 24'ü.

[Adam kendi dilinde konuşur]: Aman, Yarabbi'm.

[Adam kendi dilinde konuşur]

[adam şerefe yapar]

Adam: Her şeyi kayda alıyoruz.

Bobby: Vha-a-ah! >> Adam: Şş..

Bobby: Da da da da da da na na na na!

Na na na na na na na na!

Adam: Bobby, bırak da annen uyusun.

[Bobby güler]

Adam: İyi misin?

Cathy: Evet, sadece çok yorgunum.

Adam: Tamam. >> Bobby: Garip mi hissediyorsun?

O halde, şimdi iyice garip hissedeceksin.

Voo, çç.

Adam: Hadi, bırakalım da anne uyusun.

Bobby: Tamam, Anne.

Da da da da da da da da da da!

Adam: Bobby, in aşağı. Hadi şimdi annenin uyumasına izin vereceğiz.

Bobby: Kahretsin.

Cathy: Teşekkürler. Teşekkürler.

Um, bir sorum olacaktı.

Çünkü en büyük endişem,

tabii ki, bandajlarımla ilgili.

Ama ben duş almak-

Duş alabileceğimi biliyorum, ama henüz almadım.

Ama belki de siz gelmeden önce, en azından

duş almayı deneyebilirim, diye düşündüm.

Gidip, duş alsam sorun olur mu?

Oh, iyi. Tamam.

Bobby: Baba'cığım, aşağı inebilir miyim?

Cathy: Bobby, biraz konuşabilir miyiz?

Lütfen, lütfen, lütfen? >> Bobby: Oh.

Cathy: Sadece biraz konuşmamız lazım, tamam mı?

Çünkü Büyük Anne diyor ki,

her iki Büyük Anne de ve arkadaşlar diyorlar ki,

sen harika bir çocukmuşsun.

Tabii ki ben de biliyorum bunu.

Ve biliyorum ki şu an biraz zorlanıyorsun.

Ben hiç hastaneye gitmemiştim.

Önceden hiç böyle hastalanmamıştım.

Şimdi yalnızca birbirimize yardım etmemiz gerekli, tamam mı?

Bir de bazen senden yardım istediğimizde,

sen yukarıya çıkmak istemiyorsun,

çünkü orada korkuyorsun.

Sorun değil. Ben bu durumu anlıyorum.

Bobby: Babamın suçu.

Cathy: Eğer yardım etmek istememenin sebebi,

tek başına yukarıya ya da aşağıya gitmek istememense,

yalnızca böyle söyle bana.

Bobby: Tamam, söyleyeceğim. Bazen...[konuşması anlaşılmaz]

Ve videoya almayı kesin!

Cathy: Bobby...

Adam: Sana da bir kamera verecektim.

Cathy: Biz bir proje yapacağız,

bir aile projesi, tamam mı?

Hepimiz aile projesini yapmayı kabul edebilir miyiz?

Aksi halde, projeyi yapamayız. >> Adam: Kamera ister misin?

Cathy: Tamam mı? >> Bobby: Ne?

Adam: Beni kaydetmek için bir kamera ister misin?

Bobby: Mm-hmm.

Cathy: Bu bir aile projesi olacak.

Bugün mutlu bir oğlan lazım bana, tamam mı?

Adam: Eğer sana video kamerayı verirsem, mutlu olmalısın.

Bobby: Neden?

Adam: Çünkü bu mutlu bir film.

Cathy: Anlaştık mı?

Adam: Mutlu sonu olan bir hikaye.

[cızıltı sesi]

[Kadın kendi dilinde konuşur]: Kompiang, ben yaramaz bir çocuk muydum?

[2. Kadın kendi dilinde konuşur]: Hayır.

[Kadın kendi dilinde konuşur]: Gerçekten mi?

[2. Kadın kendi dilinde konuşur]: Yani, biraz.

[Çocuk kendi dilinde konuşur]

[Kadın kendi dilinde konuşur]: Kaç yıldır bizim ailemiz için çalışıyorsun?

[2. Kadın kendi dilinde konuşur]: 25 yılı geçti.

[Kadın kendi dilinde konuşur]: Bu sunular ne için?

[2. Kadın kendi dilinde konuşur]: Dolunayı kutlamak için.

[Kadın kendi dilinde konuşur]: Dolunay mı?

[2. Kadın kendi dilinde konuşur]

[Kadın kendi dilinde konuşur]: Bu ne?

[2.Kadın kendi dilinde konuşur]: Pelungsur keki.

törenin bittiğini gösterir.

[horoz öter]

[horoz öter]

[Kadın kendi dilinde konuşur]: Bu hangi Tanrı için?

[2. Kadın kendi dilinde konuşur]: Bu Vişnu için.

Su, onun için bir sunu.

Kadın: Hadi bakalım giriyoruz...

Şimdi, öncelikle-

beni duyduğundan eminim ki-

size bir şey açıklamak istiyorum.

Herkes, beni net bir şekilde duyabiliyor musunuz?

Oğlumun dün odasını temizlemesi gerekiyordu.

Hadi bakalım, oğlum!

Oğlan: Kadın!

Kadın: [güler] Kadın!

Bugün, bir çok gün gibi, uzun olacak.

Oğlan: [sızlanır]

Kadın: Uyandığında, neşe doludur hep.

Hadi bakalım, duşa gir, güne başla.

Yapacağımız şeyler, gideceğimiz yerler var.

Oğlan: Tamam.

Kadın: Göreceğimiz insanlar, oluşturacağımız gelecekler var.

[ neşeli müzik ]

Adam: Önemli bir kalp ameliyatı geçirdim.

Buradaki güzel personele teşekkür borçluyum.

Yaptıkları hiç bir iş önemli ya da önemsiz değil.

Daha bir kaç dakika önce,

popomu siliyorlardı,

çünkü ilk defa kakakı yapabildim...

[güler]

bir hafta sonunda.

O zaman biri yardıma koştu ve dedi ki,

"Bakın isterseniz bunu sizin için hemen temizleyebilirim",

Ben de "Evet" dedim.

Benim şansıma çok cesur bir genç hanım,

bana sorarsanız, bu işi halletti.

İşte onların işi de bunu gerektiriyor.

[medikal aletlerin sesi duyulur]

Ben bu insanlara çok ama çok müteşekkirim

Bana sanki ben şeymişim gibi davrandılar...

Bana çok ama çok iyi davrandılar.

Kısa bir süre sonra...

İyileşmeye başlayacağım,

sonra da yine dışarıda çılgın şeyler yapıp,

hayatın tadını çıkaracağım.

[üst üste konuşmalar]

Adam: 56, 56, 57.

61 Rupi.

61 gidiyor, 61 gidiyor ikinciye.

Satıldı!

[üst üste konuşmalar]

[ultrasonda kalp atışı sesi]

Amanda: Ben Amanda.

Beni bu Cumartesi günü neşeli kılan şey, işte bu...

Biraz korkuyorum ama çok heyecanlıyım.

Kadın: Aman Yarabbi'm, hissettin mi?

Hadi bir daha deneyelim.

[Kendi dilinde konuşur]:

Dinleyin bakalım uyuyor mu.

[su damlaması]

Kadın: N'aber, Beatrice?

[kuş cıvıltıları]

Adam: Oh, oh, oh...

[Ekip kendi dilinde konuşur]

[sakin enstrümental müzik]

[Kadın kendi dilinde konuşur]:Hadi bakalım. Oh, gel bakalım buraya!

Sen ne de güzel bir mucizesin!

Yarabbi'm.

Annen, kendi kopyasını yapmış.

[Kadın kendi dilinde konuşur]

[Kadın şarkı söyler]: En temiz sulardan

içmek istiyorum.

Yemem gereken şeyleri yemek istiyorum.

Güçlü olduğumu hissettiğimi

bilmek istiyorum.

En yüksek dağa ulaşmak istiyorum.

Eğer istersem tırmanmak istiyorum, tezahuratsız.

Güçlü hissettiğimi

bilmek istiyorum.

Bulutlar sonunda gerçekten beyaz olmalı,

okyanuslar da bizi kıyılarda karşılamalı,

ve kendimi zorlamak istemiyorum,

hayatımda olacak şeyin saf sevgi olduğunu bildiğimden.

Hayat, günbegün, sevdiğim.

Hayat, günbegün, bilmiyorum.

Sevgi.

Bir günde hayat ve bir günde hayat,

ve bir günde hayat...

En temiz sudan içmek istiyorum.

Yemem gereken şeylerden yemek istiyorum.

Güçlü hissettiğimi

bilmek istiyorum.

En yüksek dağa ulaşmak istiyorum,

canım isterse tırmanmak istiyorum, tezahuratsız.

Güçlü hissettiğimi

bilmek istiyorum.

Bulutlar sonunda gerçekten beyaz olmalı,

ve okyanuslar bizi kıyılarda karşılamalı,

ve kendimi zorlamak istemiyorum

hayatta beni bekleyen şeyin saf sevdiği olduğunu bildiğimden.

Okhwan Yoon: Günaydın herkese.

Bonjour. Buenos dias.

Namaste. Selamın Aleykum.

Benim adım Okhwan Yun.

Ben Kore'de hayata gelmişim.

Güney, Kuzey fark etmez.

Dünyayı bisikletle dolaşıyorum.

[ köpek havlaması ]

[ bir adam kendi dilinde bağırır ]

Yun: Bugün, 9 sene ve 36 gün oldu.

[ otobüs kornası ]

Burası Nepal, Katmandu.

Bugüne kadar 190 ülke oldu.

6 defa bir araba bana çarptı.

5 kez ameliyat oldum.

Dünyada dikkatsiz sürücüler o kadar fazla ki.

Bir çok farklı sinek çeşidi gördüm.

Kuzey Afrika'da, buradakinden daha küçük sinek.

Türkiye'de buradakinden daha küçük sinek.

Ama buradaki, Kore'deki, Japonya'daki ve

Çin'deki sinekle aynı boyda

Bu yüzden, çok duygulandım.

[arabalar korna çalar]

[kapı kapanır]

[ sakin caz müzik] CEBİNİZDE VEYA ÇANTANIZDA NE VAR?

Adam: Seyahat diş fırçası ve macunu--

eğer gününüzü keçilerle geçirecekseniz bunlar şart.

[rüzgar sesi]

[Adam kendi dilinde konuşur]: 3D gözlük

[Adam kendi dilinde konuşur]: Her gün hayatta kalabilmem için

gerekli olan, bir kutu ilaç.

Adam: Bir de, işyerinden getirdiğim

plastik eldiven.

Adam: 50 peseta. Harika.

Adam: Bir 500 rupilik banknot.

2NA 596135.

Hala bu rakamı hatırlıyorum.

Kadın: Önce, Kanada bayrağı,

çünkü atalarımın bir kısmı,

Kanada'nın Yeni İskoçya bölgesindenmiş.

Sonra, Alman bayrağı, çünkü bazı atalarım,

Almanyalı'ymış.

Atalarımın bazıları Viskonsin'de yaşamışlar.

Bazıları Polonyalı'larmış.

Çikolata yumurtadan çıkmış bir Altaylı adam.

Pilli bir zar.

Nazar boncuğu.

Randy: Metal testere.

Metal kartal.

Metal tekerlekler.

Granit isteyen var mı?

Benim adım Randy Raisides,

bu da Kenneth V. Fletcher'ın evi.

Kocaman İ harfi şeklinde bir direk.

üzüm sepeti...

boru bükücü...

milyonlarca kutu.

Kendisi hiç bir şeyi çöpe atamaz.

Ben buraya dört yıl önce, korkunç bir uyuşturucu bağımlısı olarak geldim.

Bu dört yıl içinde, Ken iki şey yaptı.

Beni ayılttı,

ve herşeyini kaybetti.

Günaydın. >> Ken: Günaydın.

Randy: Kenneth V. Fletcher.

Ken: Zavallı.

Becerikli.

Başka?

Çulsuz bir insan.

Randy: Yarın, Ken, Kanarya Adaları'na gidiyor olacak

çünkü orada masaj terapisti olarak bir iş buldu.

Ben de Nebraska'ya gideceğim

ve ailemle beraber yaşıyor olacağım.

Ken kafasında milyarlarca fikir olup da

hiç birini tamamlayamayan insanlardan.

Çocukken bir piyanosu olsun istemiş.

Ama çocukken bir piyanosu olmamış.

Üç yıl kadar önce, yazımızı Craiglist'teki ilanlara bakarak geçirdik

ve sonra da, İkiz Kentler'e gittik (Minneapolis).

Sonra da piyanolar satın aldık!

[Ken, piyanoda orta hızda bir melodi çalar]

Bu adam bir dahi. Ama zamanı yetmiyor.

Açık artırmacı geldi herhalde.

[gıcırtı sesleri]

[çarpışma]

Adam: Cebimde ne mi var?

Hm, bir anahtar.

Hem de üstünde harika küçük bir logo var.

[motor başlar, devri yükselir]

Bu bir Lamborghini.

Ve işte bu, benim bir günde hayatım.

Kadın: Bu benim Marc Jacobs cüzdanım.

Bu da çok sevdiğim Marc Jacobs anahtarlığım.

Ayna.

Kadın: iPod'um, yani ruhum.

Adam: Tesbih.

Hayatı, sonsuzluk boyutunda verimli olarak geçirmenin

çok iyi bir yolu.

Telefon kulaklığı.

Zamanı, dünyevi boyutta sarf etmek için

harika bir yol.

[kahkaha]

[Adam kendi dilinde konuşur]

[Adam kendi dilinde konuşur]: Bu küçük bir maun ağacı dalı.

[2. Adam kendi dilinde konuşur]: Bu ne işine yarıyor?

[Adam kendi dilinde konuşur]: Dişlerim için kullanıyorum.

[Adam kendi dilinde konuşur]: Cebimde hiçbir şey yok. Sıfır.

[Adam kendi dilinde konuşur]: Cebimde hiçbir şey yok.

[Adam kendi dilinde konuşur]: Boşlar.

[Çocuk kendi dilinde konuşur]: Para var, bolca nakit.

[Adam kendi dilinde konuşur]: Ne kadar bolca?

[Adam kendi dilinde konuşur]: İki buçuk.

[Adam kendi dilinde konuşur]: Ne kadar?

[Adam kendi dilinde konuşur]: İki buçuk sol.

[Adam kendi dilinde konuşur]

[Adam kendi dilinde konuşur]

[Çocuk kendi dilinde konuşur]: Bu erkek kardeşimin.

Bir sürü para kazanmak için.

[Adam kendi dilinde konuşur]: Merhaba, Abel.

[Adam kendi dilinde konuşur]: İyi misin?

[Adam kendi dilinde konuşur]: Yine Cumartesi günü geldi.

[Adam kendi dilinde konuşur]

[Adam kendi dilinde konuşur]: Havalar soğumaya başladı ve Ağustos daha da kötü olacak.

[Adam kendi dilinde konuşur]: Bu yüzden sıcak giyinmelisin Abel.

[Çocuk kendi dilinde konuşur]: Hey, burası benim arazim.

[Adam kendi dilinde konuşur]

[Çocuk kendi dilinde konuşur]: Bazen, beş sol kazanıyorum.

[Çocuk kendi dilinde konuşur]: Küçükken, bir seferinde günde 20 sol kazanmıştım.

[Adam kendi dilinde konuşur]

[Adam kendi dilinde konuşur]: Güle güle. Haftaya Cumartesi görüşmek üzere.

Adam: Cebinizde ne var?

Bıçağım.

Tamam, beni istediğiniz gibi yargılayın,

ama bu dünyada bir çok deli insan var.

Kadın: Ruger P94'üm

.40 kalibreli el silahı.

Onu, nereye gidersem gideyim

yanımda götürüyorum.

[Adam kendi dilinde konuşur]: Anahtarlar.

Telefon.

Şırıngalar.

[Adam kendi dilinde konuşur]: Burası tamamen mezarlık.

[anahtarlar çıngırdar]

[Adam kendi dilinde konuşur]: Burada yaşayan kimse var mı?

[2. Adam kendi dilinde konuşur]: Evet, ben size göstereyim.

[Adam kendi dilinde konuşur]: Onlarla konuşabilir miyim?

[2. Adam kendi dilinde konuşur]: Evet, evet.

[keçi melemesi]

[Adam kendi dilinde konuşur]: Benim hikayem şu ki, çalışamıyorum.

Çünkü o zaman çocuklarıma kim bakacak?

Karım, çocuklarımın annesi öldü.

20 yaşında, hasta bir oğlum var.

Zeka özürlü.

Onu kaçmasın diye bütün gün buraya bağlı tutmamız gerekiyor.

Burada 14 kişi yaşıyor.

Elektriğimiz, suyumuz ya da pis su borumuz yok.

Ama hala hayattayız.

Tanrı bizi unutmaz.

O bizi yarattı.

İşte ben buna inanıyorum.

Bizi unutacak olsaydı, Tanrı bizi yaratmazdı.

[bastırılmış insan sesleri]

[Adam kendi dilinde konuşur]

[bastırılmış sesler]

[Adam kendi dilinde konuşur]: Benim adım Ayomatty.

[Adam kendi dilinde konuşur]: 13 senedir Dubai'deyim.

[Adam kendi dilinde konuşur]: Bahçivan olarak çalışıyorum.

[Adam kendi dilinde konuşur]: Çok mutluyum.

[Adam kendi dilinde konuşur]:

Dubai'ye gelmek daha karlı.

Ben para kazanıp, çocuklarıma göndermek için buradayım.

[Adam kendi dilinde konuşur]: Tanrı aşkına, oturun.

[Kadın kendi dilinde konuşur]: Tek düşündüğünüz mideniz.

[Adam kendi dilinde konuşur]

[Adam kendi dilinde konuşur]: Gördünüz mü, çitler devedikenlerinin üstüne düşmüş?

[Adam kendi dilinde konuşur]: Kahrolası devedikenleri heryerde.

[Adam kendi dilinde konuşur]: Bir de bana başbelası diyorsunuz.

[kahkahalar]

[Adam kendi dilinde konuşur]: İşte, tulum peyniri böyle yapılır.

[Adam kendi dilinde konuşur]: Tüm sıvı çıktığında, peynir iyi olur.

[Adam kendi dilinde konuşur]: Neredeyse Hollanda peyniri kadar iyi.

[Adam kendi dilinde konuşur]: Hatta, iki üç gün içinde delikler bile oluşmaya başlar.

[Kadın kendi dilinde konuşur]: Hadi canım sen de bırak övünmeyi.

[Kadın kendi dilinde konuşur]: Öğle yemeği vakti!

[çocuklar soluk soluğadırlar]

[çocuk çığlıkları ve kahkahaları]

[Kadın kendi dilinde konuşur]

[Kadınlar kendi dillerinde şarkı söylerler]

[tabanca sesi]

[şarkı devam eder]

[şarkı sonlanır]

Adam: Bu balut.

Yalnızca Filipinler'de var.

2. Adam: Balut.

Adam: Gördünüz mü?

Kadın: Iyy..

Adam: İğrenç, öyle mi?

Bak şimdi şuraya biraz tuz koyalım.

İşte tuz.

Şimdi seyredin.

[kahkaha]

[Kadınlar kendi dillerinde şarkı söylerler]

[Adam kendi dilinde konuşur]: Nasıl olacak?

[2. Adam kendi dilinde konuşur]: İçeri girip çıkıyor, iğne gibi.

[2. Adam kendi dilinde konuşur]: Mermi patlatmıyor.

[2. Adam kendi dilinde konuşur]: Tabancadan bir şey çıkmıyor.

[Adam kendi dilinde konuşur]: Ah, anlıyorum.

[tabanca sesi]

[tıngırtı]

[tabanca sesi]

[Kadınlar kendi dillerinde şarkı söylemeyi sürdürürler]

Adam: Ah...

[şarkı sürer]

Jack: Bugün Cumartesi,

24 Temmuz.

Son üç yıldır, evden uzaktayım.

Okula gidiyorum.

Sonra okul bitince de,

Çok yorucu bir şirkette bir iş buldum.

Yani benim babalığı çok sık görmüyorum.

Ama ne zaman görüşürsek,

hep aynı yere gideriz,

aynı şeyi yapıp, ne var ne yok, konuşuruz.

Adam: Seni şimdi aramıştım.

Jack: Evet, şimdi gördüm.

Ben de seni arayacaktım.

Adam: Nasılsın? İyi misin?

Jack: Evet, fena değil. >> Adam: Bir yudum ister misin?

Jack: Bir yudum alayım.

Adam: Lastiğini hallettin mi? >> Jack: Um..

Adam: Bu lastiğin işi bitmiş.

Jack: Zamanın olmadı. >> Adam: Bu lastik s.kilmiş.

Bu senin işini de bitirir. Gördün mü?

Yırtılmış.

Jack: Yırtık mı o?

Adam: Neden aşağıyı çekmiyorsun, Jack?

Bakalım bir bardağımız var mı.

Tamam, işte. İsa aşkına.

Artık öğrenci değilsin, biliyorsun..

Artık çalışan bir adamsın.

Bahane yok.

İşte burası.

Adam: Buraya mı gidiyoruz?

Jack: Evet.

Adam: İki küçük etli burger, inan ya da inanma.

Düşün artık orta boy ya da büyük alsaydık, onlar nasıl olacaktı.

Çok saçma, değil mi? İnanılmaz.

Neyse, al bakalım, Jack.

Bu tarafa. Ben arabada oturacağım.

[martı sesleri]

Ne var orada?

Jack: Bu >> Adam: O..

Bu üniversiteden bir fotoğraf mı?

Jack: Evet. >> Adam: Harika.

Bu harika.

Bunun çevresine şöyle güzel bir çerçeve alırım,

çünkü Nina'nın öyle bir çerçevesi var.

[kahkaha atar]

Bu çok harika, Jack. Teşekkürler.

Şimdi, kendinle gurur duymalısın Jack,

özellikle de neredeyse okuldan atıldığını düşünecek olursak.

Şansın yaver gitti, değil mi?

Ama sen son bir yılda falan epey olgunlaştın,

düzgün bir adam oldun,

tam bir centilmen ve iyi bir çocuk oldun.

[motor çalışır]

Teşekkürler, Jack.

[Adam kendi dilinde konuşur]: Neyi çok seversin?

[Çocuk kendi dilinde konuşur]: Babamı...

[kendi dilinde]: çünkü bana meyve getirir.

[kendi dilinde]: Öğle yemeğimi pişirir,

[kendi dilinde]: sabah kahvaltımı hazırlar.

[kendi dilinde]: Herşeyi hazırlar, yediğimiz tüm yemekleri.

[kendi dilinde]: Beni, işinden bile daha çok önemser.

[kendi dilinde]: Benim en sevdiğim şey laptopum.

[kendi dilinde]: Vikipedi'de hikayeler var, tarih, matematik,

bilim, din.

Herşey var.

Kocaman bir kütüphane.

[kuşlar cıvıldar] [Pankartta: NEYİ SEVERSİNİZ? ]

Adam: Ben kendim olmayı seviyorum.

Hayatı.

Hepsi büyük bir eğlence.

[Adam kendi dilinde konuşur]: Kendimi diyeceğim...

[Kadın kendi dilinde konuşur]: Ayaklarımı ıslak kumsala koymayı.

[kendi dilinde] Islak olmalı.

Kadın: Çimen, çamur...

kirli nehir kokusu.

Saçında kalan kamp ateşi kokusu.

Adam: Fırında pişmiş, una bulanmış,

baharatlı tavuk.

Adam: Neyi mi en çok seviyorum?

Doğrusu...

işte ona bakıyorsunuz.

[ağlar]

Adam: Ailemi çok seviyorum,

kız ve erkek kardeşlerimi.

[Kadın kendi dilinde konuşur]: Çocuklarımla olmayı.

[kendi dilinde]: onlara bakmayı.

[Adam kendi dilinde konuşur]: Şimdi sizi,

[kendi dilinde]:dünyada en sevdiğim insanla tanıştıracağım.

[kendi dilinde]: Merhaba.

[Kız kendi dilinde]: Merhaba.

Adam: En çok neyi seversin?

Kadınları.

Çok.

Adam: Seni seviyorum, Uliya.

Sen benim tek aşkımsın.

Sen benim ilk aşkımsın.

Benim için aşk demek, sen demek.

[Kadın kendi dilinde konuşur]: Kocanı seviyor musun?

[2. kadın kendi dilinde]: Evet, sevmek zorundasın.

Adam: Karımı seviyorum. Oğlumu seviyorum.

Yurdumu seviyorum.

Hayvanlarımı seviyorum-

köpeklerimi, dağgelinciğimi, tavuklarımı, arkada görünen

atlarımı.

Hayatımı seviyorum.

Ama en çok neyi seviyorum?

Rabbi'mi seviyorum, göklerdeki Baba'mı,

tüm lütufların geldiği, Yaratan'ımı.

Adam: İyi bir arabayla, otoyolda

saatte 150 mil hız yapmayı seviyorum.

2. Adam: [kıkırdar]

Adam: Futbolu severim.

Bence, futbol insanları bir araya getiren

tek spor.

[Kadın kendi dilinde konuşur]: Ben, çok pis şeyleri temizlemeyi

seviyorum ki temizlendiği belli olsun.

Adam: Aslında ben buzdolabımı seviyorum.

Harika bir şey.

Bir köşede duruyor.

Sesini çıkarmıyor.

Ben buzdolabımı seviyorum.

Başka hiçbir şeyi sevmiyorum, yalnızca buzdolabımı.

Adam: Sen ne seviyorsun?

2. Adam: Kadınları.

Adam: Sen ne seviyorsun?

3. Adam: Özgürlüğü.

Adam: Sen ne seviyorsun?

4. Adam: Gücü. >> Adam: [kahkaha atar]

Kadın: Ben, "mamihlapinatapai" kelimesini seviyorum.

Artık var olmayan, Yaghan diline

ait bir kelime.

Güney Amerika'nın en güney noktası olan

Tierra del Fuego'da konuşulurmuş eskiden.

Ben bu kelimeyi hiç o dili konuşan birinden duymadım,

bu yüzden yanlış telaffuz ediyor olabilirim.

Ama kelimenin anlamı çok güzel.

İki insanın bir şeyi başlatmak istediği,

ancak hiç birinin başlatmaya cesaret edemediği

anı anlatıyor.

Mesela, iki kabile liderinin

barış yapmak istediğini,

ancak hiç birinin ilk adımı atamadığını anlatıyor olabilir.

Ya da, bir partideki iki kişinin

birbirine yaklaşmak istediğini, ama

hiç birinin ilk adımı atmaya cesaret edemediğini anlatıyor olabilir.

[kuş cıvıltıları]

Kukubarra kuşlarını duyabilirsiniz şimdi.

[metro sesleri]

Adam: Şu anda, bugün Emily'ye ne demem gerektiğini

sormak için annemi arıyorum.

[telefon çalar]

Kadın: Alo?

Adam: Bir saniye konuşmamız için müsait misin?

Kadın: Tabii.

Adam: Bu akşam Emily'ye takılıyor olacağım.

Kadın: Tamam. >> Adam: Ama onunla ilgili

gerçek hislerimi söylemeyi planlıyorum.

Ama ne diyeceğimi bilemiyorum.

Bu yüzden annemi arıyorum ki

ona ne diyeceğimi bana söylesin.

[kadın güler]

Kadın: Peki.

Bilemiyorum. Bence,

ona çok çok değer verdiğin

gerçi üzerinde durabilirsin,

ona hep hayran olduğunu söyleyebilirsin.

Adam: "Değer" Bu kelimeyi mi kullanayım?

Değer?

Sence bu onun hoşuna gider mi?

Kadın: Evet, neden olmasın.

Adam: Emin değilim--

Kadın: Onu çok önemsiyorsun.

Adam: Bu kelimeler iyi mi bilemiyorum--

Kadın: O, senin için çok özel birisi.

Adam: Peki. Tamam, bunların hepsini deneyeceğim.

Hey. Şu anda trendeyim.

Bu, arkadaşım Emily.

[romantik müzik]

Merhaba, " Bir Günde Hayat".

Hala Emily ile beraberim, hala Şikago'da takılıyoruz.

Um.. bu..

Şimdi çok güzel bir yerden dışarı çıktık.

Ama önemli gelişmeler olursa diye,

kamerayı açık bırakacağım.

Adam: Theresa, bana bak.

Theresa: [kahkaha atar]

Aman, Yarabbi'm.

Aman Yarabbi'm.

Aah!

[romantik müzik devam eder]

Adam: Şimdi, olanlar şöyle.

Ona, benimle bir gün romantik bir

buluşmaya gitmek ister mi, diye sordum.

O da "Hayır" dedi.

İşte, sadece "hayır".

İşte dediği bu kadar.

Yalnızca "hayır".

Böyle bir şeyle uzaktan yakından alakası olmasını istemiyormuş.

Hiç bir zaman, hiç bir zaman.

Ve sonra,

Ben de aslında dedim ki:

"İhtimalin ihtimali var mı?"

O da- ona da "hayır" dedi.

Sıfır ihtimal. Yok.

Kadın: Şimdi şunu söyleyeyim,

kadınların dizleri üzerinde durmaları gerekiyor.

Örneğin, kadının erkek önünde diz çökmesi gerekiyor.

Adam: Mm-hm.

Nasıl yapıldığını bize gösterir misin?

Kadın: Evet.

Adam: Mesela Moses'ı, geleneksel olarak nasıl selamlarsın?

[Moses kendi dilinde konuşur]

Adam: Vay. Vay.

Moses, nasıl hissediyorsun?

İşte geliyor ve senin için her gün diz çöküyor?

Moses: Evet, çünkü ben erkeğim.

Buna saygı duyması gerekir.

Kadın: Kültür böyle.

[hareketli müzik]

[tezahurat ve alkışlar]

Adam şarkı söyler: Bilge adamlar der ki,

yalnızca akılsızlar acele ederler.

Ama elimde değil,

sana aşık oluyorum.

David: Merhaba, Annane. Ben David. Nasılsın?

İyiyim. Evet, hala New York'tayım.

Evet, burası çok sıcaktı, ama benim keyfim yerinde.

Neyse, seni aramamın sebebi şu ki...

Hani arkadaşım Nick vardı ya,

bir çok kez tanışmıştın hani...

Evet, evet, biliyorum.

Çok iyi bir çocuk.

İşte, ben sana diyecektim ki

işte o benim yalnızca arkadaşım değil.

O benim erkek arkadaşım.

İşte ben uzun süredir sana bunu söylemek istiyordum.

Ama nasıl tepki vereceğini bilmiyordum,

bu yüzden endişeliydim.

Um..

Ben de seni seviyorum.

Evet.

Ben de seni seviyorum.

Ve umuyorum ki-

belki sen de Nick'i sevebilirsin,

çünkü o benim için çok önemli,

bu yüzden umut ediyorum ki,

senin için de önemli olur.

Evet.

Bu, benim için çok önemliydi.

Evet. Teşekkürler.

Evet, ben de--

Ben de seni seviyorum.

Evet, öyle.

Evet, anne babam da biliyorlar. Evet.

İşte Annane'ciğim, ona eşcinsel olmak deniyor.

Homoseksüel demek şart değil.

Evet, bir hastalık--

Evet, bir hastalık değil. Teşekkürler.

Adam: Al, ördeklere biraz peynir ver.

Yanlarına git. Videoya çekiyorum, Sarah.

Sarah: Isırabilirler.

Adam: Hayır, ısırmazlar. Ördekler ısırmaz.

Hadi. Videoya çekiyorum.

İçlerine doğru yürü. Çektiğim video güzel olsun.

2. Adam: İkinizi de çekeyim ister misiniz?

Adam: Oh.

2. Adam: Sizin bir resminizi daha çekeyim mi?

Adam: Teşekkürler.

2. Adam: Bana tam olarak ne yapmamı istediğinizi söyleyin.

Adam: İşte.. Sadece..

Adam: Evlilikle ilgili birinci gerçek-

aşk bir savaş alanıdır.

[kahkahalar]

Dinleyin, siz ikiniz, ibikli horozlar gibi kavga edeceksiniz.

Bunu baştan söyleyelim. Bu bilimsel bir gerçek.

Yani, iki hayvanı kapalı bir yere koyarsanız,

bildiğiniz gibi, bol şefkat olacaktır,

ama bazen de kan çıkacaktır.

[kahkahalar]

Tristam: Bu benim cep kitabım, Walt Whitman.

Kendisi bugüne kadar gelmiş gelmiş en iyi şairlerden biriydi,

eğer bebeklerim gündüz gece Walt Whitman okuyabilir ve

ondan öğrenebilirlerse, ben çok mutlu olacağım.

Sonuçta kendisi şu satırları söylemiştir:

"Ben August.

Ruhumu, kendisini aklasın diye uğraştırmam."

Yok, "ruh" dememişti. Demişti ki: "Uğraştırmam..."

Kadın: Yeter, Tristam. Bütün hafızayı dolduracaksın.

Bu yaptığın bencilce. Lütfen kes.

Bebeklerden uzak dur, nefes alsınlar. Lütfen dur, Tristam.

Tristam: "Ben ruhumu uğraştırmam..."

Kadın: Bencil olmayı ve kendini ön plana çıkarmayı kes.

Lütfen, bütün gün bu bebeklere baktım.

Dur artık.

Tristam: " Ruhumu uğraştırmam--

Ruhumu, kendini aklasın diye ya da

başkaları tarafından anlaşılsın diye uğraştırmam."

Kadın: İyi, peki.

Adam: Bugün Ann ve John 50 senelik evlilik deneyimlerinin ışığında,

yeminlerini tazeliyorlar,

Orjinal bir şey yaparak, bu özel çift,

diğerinin evlilik yeminini yazmaya karar verdi.

Yani, Ann, John'un yeminlerini,

John da Ann'inkiler yazdı.

[Adam kendi dilinde konuşur]: Çek, çek.

[Kadın kendi dilinde konuşur]: Bu, beni kaldırmıyor.

[Adam güler.]

[Kadın kendi dilinde konuşur]: Şurada başka bir tane var.

[Adam kendi dilinde konuşur]

[Adam kendi dilinde konuşur]: Aman, Yarabbi.

[kendi dilinde]: Bunu çekmen lazım.

Becerebilir misin?

[Kadın kendi dilinde konuşur]: Hayır.

[Adam kendi dilinde konuşur]: Sırt kaslarını kullanman lazım.

[Kadın kendi dilinde konuşur]: Kımıldamıyor bile.

[Adam kendi dilinde konuşur]

[Kadın kendi dilinde konuşur]: KIMILDAMIYOR!

Adam: John, şimdi evliliğin

fiziksel kısımlarına ilişkin olarak

bir iki kusurdan bahsetmek istiyorum.

Tabii ki, kimse

bir kadının kocasından belirli fiziksel taleplerde

bulunacağını inkar etmez.

Ve Ann de senden bu konuları masaya yatırmanı istiyor.

[kahkaha]

Pencereleri, içten dıştan yıkama sözü veriyor musun?

[kahkaha]

[Adam kendi dilinde konuşur]: Sanki spor salonundaymışsın gibi.

[kendi dilinde]: Buradan yakalıyorsun,

[kendi dilinde]: buradan sıkıca tutuyorsun,

[kendi dilinde]: sonra da ayaklarını paralel konuma getirip, pozisyon alıyorsun.

[kendi dilinde]: Böylece sırt kaslarını kullanabilirsin.

[kendi dilinde]: Sonra da çekiyorsun.

[kadın kahkaha atar]

[Kadın kendi dilinde konuşur]: A, gerçekten mi?

Adam: Ann, John sana hani 40. yaşgününde

yapacağını söyleyip de

henüz yapmadığın o şeyi

yapıp yapmayacağını soruyor.

[kahkaha]

O halde, Ann, senin cevabını beklerken,

John diyor ki, "Arada sırada, oral seksten zarar..."

[kahkaha]

[Kadın kendi dilinde konuşur]: Her yolu deniyor musun?

[kendi dilinde]: Dedim sana hareket etmiyor, diye.

[kendi dilinde]: Oynamıyor.

[kendi dilinde]: E, ne diyordun?

[kahkaha]

Adam: Şimdi, erkeklerin Mars'tan

kadınların da Venüs'ten olmasına rağmen,

hayatınız boyunca birbirinizi seveceğinize, kıymetinizi bileceğinize

ve aile hayatının tadını çıkaracağınıza

burada Appletree Çiftliği'nde

söz veriyor musunuz?

İkisi birden: Evet.

[alkış]

[saat tıklar]

[köpek horlar]

[guguklu saat öter]

[alarm çalar]

[Adam kendi dilinde konuşur]: Hadi, kalk.

[kendi dilinde]: Ne yapıyorsun?

[Adam kendi dilinde konuşur]

[Adam kendi dilinde konuşur]: O halde, hadi gidelim.

[kendi dilinde]: Gidiyor muyuz?

[kendi dilinde]: Hadi, gidelim.

[kedi miyavlar]

[Yerel dilde genel anons sesi duyulur]

[korna çalar]

[Kız kendi dilinde konuşur]: Kask.

[kendi dilinde]: Güle güle, dede.

[kahkaha atar]

Hadi atla, çiroz!

[Adam kendi dilinde konuşur]

[kornalar çalar]

[ orkestra canlı bir şarkı çalmaktadır]

[Adam kendi dilinde konuşur ]: Tırman, Virginia.

[kendi dilinde]: Yavaş yavaş git.

[Adam kendi dilinde konuşur]

[gizemli bir müzik]

Adam: Vaay!

[çocuk ağlar]

[tezahurat ve alkış]

[helikopter sesi]

[kahkaha]

Adam: Kasılmalı dansı yapsana. Lütfen o dansı yap.

En son, kumandana kasılmalı

dansı yaptırmayı deneyeceğim.

2. Adam: Aaah!

Adam: Niye hep dilini çıkıyosun?

Eason'ın suratına bir tane patlat.

3. Adam: Aman Tanrım!

Adam: İşte bu Asi Birlik.

Bu da İmparatorluk.

Masood: Merhaba. Bu benim odam.

Bu da bizim bahçemiz.

Benim adım Masood Hüseyni.

Kabul, Afganistan'da yaşıyorum,

ben bir haber fotoğrafçısıyım.

İşte benim evim.

Bu da babam, çay içiyor.

Annem dua ediyor.

Farid, kardeşim,

her zamanki gibi buzdolabına bakınıyor.

Şimdi arabamdayım,

Kabul'un eski kent merkezine gidip, biraz fotoğraf çekeceğim.

Bazen burada yürüyüş yapmayı seviyorum,

iyi bir fotoğraf karesi arıyorum.

Bu makineler benim bebeklerim.

Onları her yere götürüyorum.

[Kadın kendi dilinde konuşur]

[Masood kendi dilinde konuşur, selamlaşırlar]

Kadın: İşte burada tek başımayım,

çünkü kocam,

dünyanın öteki ucunda,

işe gidiyor, bizim için savaşıyor.

Hangi blüzümi giysem?

Sence, Phil hangisini daha çok severdi?

Hmm? Sence hangisi?

O mu? En iyisi bu mu?

Masood: İşte, eski şehirdeki pazar yeri.

Bir çok yabancı,

Kabul sokaklarında yürümenin tehlikeli olduğunu düşünür.

Ancak gördüğünüz gibi, tehlike yok...

En azından bizim için.

Kadın: Bekleme oyunu.

Bekleme oyunu.

[kuş cıvıltıları]

Masood: İşte bu sokakta genellikle,

gördüğünüz türden kuşlar satılır.

Bunlara, aşk kuşu deniyor.

Çünkü hep öpüşüyorlar.

Sharon: Oh.

Neredesin?

Ooh.

Phil: Merhaba Sharon.

Sharon: Merhaba!

Phil: Selam. >>Sharon: N'aber?

Beni görebiliyor musun?

Phil: Evet. Süslenmişsin, değil mi?

Sharon: Evet, tabii ki. Bu akşam buluşma gecemiz.

[çocuk sesleri]

Masood: Afganistan'ı,

ülkemin adını haberlerde, hep çatışmayla, savaşla,

intihar saldırılarıyla

ve diğer kötü yönleriyle birlikte duyarız.

Ama Afganistan'ın, normalde görmediğiniz

bir tarafı daha vardır.

Bu kızlar bana, ülkemin geleceğine dair

umut veriyorlar.

Phil: Seni seviyorum.

Sharon: Ben de seni seviyorum. Kendine dikkat et.

Phil: Tamam, aşkım. Sen de, tamam mı?

Sharon: Tamam.

Phil: Güle güle. >>Sharon: Hoşçakal.

[burnunu çeker]

Bizi eyleme geçiren şeyleri açıklamak

kolay değildir.

Ben, Kore'yi tekrar birleştirmek için bir şey yapabilir miyim?

İmkansız gibi görünüyor. Sanki beni aşan bir durummuş gibi.

Ama imkansız, mümkündür.

Bobby: Baba, yaptığım savaşı gördün mü?

Eğer kasklara bakarsan, kırmızı kötü adamlar,

beyaz da iyi adamlar.

[tabanca sesi çıkarır]

Oh!

[şarkı mırıldanır]

Adam: O kadar da kötü değil. >>Cathy: Öyle mi?

Kolumun altında kanayan bir yer mi var?

Bakayım, neymiş o.

Adam: Iy.. >>Cathy: Oh, oh, oh!

Ne o? [adam kıkırdar]

Cathy: Ne o?

Adam: Sanki şeye benziyor--

Cathy: Saçından mı çıktı o?

Adam: Hayır, çantamın üzerindeydi. Uğurböceği.

Cathy: Oh.

[Pankartta: NEDEN KORKARSINIZ?] >> Kız: Her tür canavar, hayalet

ve cadıdan.

Çocuk: Zombilerden.

Adam: Zombiler ne yapar?

Tamam. Sen çok iyi zombi taklidi yapıyorsun.

[Kız kendi dilinde]: Yılanlardan ve hayaletlerden.

[Adam kendi dilinde konuşur]

[kendi dilinde]: İşe sabah 1'de geldiğimde,

[kendi dilinde]: orada burada bazı sesler duyuyorum.

[kendi dilinde]: işte o beni korkutuyor.

Kadın: Ben köpeklerden korkuyorum.

[Kadın kendi dilinde konuşur]: Kedilerden.

[Adam kendi dilinde konuşur]: Sıçanlardan.

[Çocuk kendi dilinde konuşur]: Aslanlardan.

Kadın: Eşek arılarından.

Kadın: Örümceklerden.

Kız: Ben, hırsızlarda...

tecavüzcülerden korkarım...

Kız: Ben büyümekten korkuyorum.

Adam: Ben burayı tekrar bulamayacağımdan korkuyorum.

[Kadın kendi dilinde konuşur]: Anlayamadığım kültürlerden korkarım.

[Adam kendi dilinde konuşur]: Ben Allah'tan korkarım,

başka hiç bir şeyden korkmam.

[Kadın kendi dilinde konuşur]: Ben hiç bir şeyden korkmam,

[2. Kadın kendi dilinde konuşur]

[Kadın kendi dilinde konuşur]: Yalnızca Tanrı'dan korkarım.

Kız: Ben, Rabbi tanımayan insanların,

kurtarılamayacağından ve cehenneme gideceğinden korkuyorum.

Adam: Ben homoseksüellikten korkuyorum.

Homoseksüellik...

bir hastalık gibi. Ben hastalıktan korkarım.

Adam: Odamda oturuyorum ve tek düşündüğüm şey,

bundan bir kaç yıl sonra, bir başkası burada oturuyor olacak

ve bu kişi belki de İsrailli olmayacak,

belki Filistinli olacak.

Adam: Sanırım, politika beni herşeyden daha çok korkutuyor.

Bir savaşa daha girecek miyiz, diye merak ediyorum.

[Adam kendi dilinde konuşur]: Ben sabahları evden çıktığımda,

[kendi dilinde]: evime güvenli bir şekilde dönebilecek miyim, bilemiyorum.

[kendi dilinde]: Hiçbir Afgan'ın evine sağsalim döneceği belli değil.

[Kadın kendi dilinde konuşur]: Zaman geçiyor,

ve bir oğlum ya da kızım yok,

beni hiç bir zaman "Anne, anne, anne" diye çağıracak biri yok.

Adam: Şu anda en çok korktuğum şey

saçımı kaybediyor olmam.

Kadın: İşte bu benim.

Korktuğum şey de bu.

Kadın: Kocam, beni başka bir kadın için terk edecek,

yeterince şey yapmıyor olmamızdan dolayı.

[Çocuk kendi dilinde konuşur]: Boşanma.

[kendi dilinde]: Boşanma, ne korkunç!

Kadın: Ben yalnızlıktan korkarım.

Adam: Bir sabah uyanamamaktan

ve insanların seni bir hafta boyunca bulamamalarından korkarım.

İlginç olurdu.

Kadın: Sevdiğiniz birini kaybetmekten.

İşte bu yüzden, birisiyle bağ kurmakta

bu kadar zorlanıyorum.

Çünkü, onlar gittiklerinde ne yapacaksınız?

Kız: Ya Tanrı gerçek değilse?

Ben ona inanıyorum, ama ya Tanrı yoksa?

O zaman, sonsuza dek yerin altında yatıyor mu olacağız?

Kadon: İşte ben bundan korkuyorum,

bu mezarda olmaktan.

Hayat öylesine kısa ki, biliyor musunuz?

Adam: Ölmekten, herhalde.

[hayvan çanları çalar]

[gök gürler]

[köpek homurdanır]

[Adam kendi dilinde konuşur]

[kendi dilinde]: Köpekler gökgürültüsünden korkuyorlar.

[kendi dilinde]: Evet, korkuyorlar.

[kendi dilinde]: Vasya, buralarda biraz çalı bulmamız gerekli

[kendi dilinde]: Çünkü mevsim sonbahar, kurtlar gelebilir.

[kendi dilinde]: Eve gitmemiz lazım. Yağmur yağabilir!

Hep birlikte: 3...2...1...

[tezahurat]

Adam: Love Parade'a hoşgeldiniz.

[elektronik müzik çalmaktadır]

[Kadın kendi dilinde konuşur]: İleri bakın!

[tezahuratlar]

[üst üste bağrışmalar]

[Adam kendi dilinde konuşur]: Gerçek ötesi. Gerçek ötesi.

[kendi dilinde]: O tarafa baksana. Ne yapıyorlar?

[kendi dilinde]: Oradaki kavgaya bak.

[kendi dilinde]: Çıkamıyoruz.

[kendi dilinde]: Bu normal değil, abi!

[üst üste bağrışmalar]

[siren sesleri duyulur]

[Adam kendi dilinde konuşur]: S.kkafa.

[kendi dilinde]: Ben yoldan ayrılmak istemiyorum.

[kendi dilinde]: Durdurun bu boktan şeyi.

[üst üste bağrışmalar]

Adam : Bir tünel, ölüm tuzağı oldu.

En az 18 kişi, Duisburg'taki Love Parade'deki izdihamda,

ayaklar altında, ezilerek öldü.

Kadın: Binlerce zevk düşkünü kişi,

ortaya çıkan trajediden habersizlerdi bile.

[endişe verici müzik başlar]

[adam şarkı söyler]: En harika sudan

içmek istiyorum.

Sahip olmam gereken herşeyi istiyorum.

Güçlü olduğumu hissettiğimi

bilmek istiyorum.

Altın çeşmeye ulaşmak istiyorum,

umursamadan herkesi yenmek istiyorum.

Güçlü olduğumu hissettiğimi

bilmek istiyorum.

Sonunda, bulutlar beyaz olmalı,

okyanuslar da bizi kıyılarda karşılamalı.

Konuşma yetimiz varken, kitapları kim ne yapsın?

Ve kim, saf aşkın başına gelecekleri bilebilir?

Hayat, kuruş kuruş, hayat.

Aşkım, hayat, kuruş kuruş, hayat.

Aşkım, hayat, kuruş kuruş hayat.

Ah, aşkım.

[havai fişekler patlamaktadır]

Adam: Gözlerimi kapattığımda,

dünyadaki farklı insanları görebiliyorum.

Şehir şehir, ülke ülke.

Onları hissedebiliyorum, onlara dokunabiliyorum, onları görebiliyorum.

Saçım kesildikten sonra yeniden doğmuş gibi hissediyorum.

Yolculuğuma devam etme vakti geldi.

Adam: Neyi seversiniz?

Cathy: Benim komik çocuklarımı, Bobby-ell'lerimi.

Peki. Neden korkuyorsun?

Adam: Sanırım...

artık korkusuzum.

Korkum senin kanser olmandı

ve oldun.

Yani tekrar olursun diye korkuyordum.

Ve oldun da. İşte şimdi bitti.

O yüzden korkum kalmadı.

[etkileyici sakin müzik]

[üst üste konuşmalar]

[gökgürültüsü duyulur]

Kadın: 24 Temmuz, 2010.

Şimdi neredeyse gece 12.

Ve bu videoyu yapmam için zaman daralıyor.

Bugün Cumartesi ve evet ben bütün çalıştım.

İşin üzücü kısmı ise,

bütün gün, harika bir şey olsun diye bekledim.

Büyük bir şeyin parçası olmak istedim,

bugünün kıymetini bilmem için ve

dünyaya, hayatınızın her bir gününde

harika şeyler olabileceğini

göstermek istedim.

Ama doğrusu, harika şeyler her zaman olmuyor.

Benim için bugün,

bütün gün, önemli hiçbir şey olmadı.

İnsanların benim burada olduğumu bilmelerini istiyorum.

Varlığımın sona ermesini istemiyorum.

[gök gürler]

Burada oturup da size,

ne kadar harika bir insan olduğumu anlatmayacağım,

çünkü öyle değilim.. hiç değilim.

Ben, normal bir hayatı olan

normal bir insanım.

Yeterince ilginç değilim...

Hakkımda bilmeniz gereken önemli bir şey yok.

Ama olsun istiyorum.

Ve bugün...

her ne kadar...

her ne kadar çok önemli bir şey olmamış olsa da,

bu gece, önemli bir şeyin olduğunu hissediyorum.

[gök gürler]

[ritmik olarak su damlar]

Adam şarkı söyler: En temiz sudan

içmek istiyorum.

Yemem gereken şeyleri yemek istiyorum.

Güçlü olduğumu hissettiğimi

bilmek istiyorum.

En yüksek dağa ulaşmak istiyorum.

Canım isterse, tırmanak, tezahuratsız.

Güçlü olduğumu hissettiğimi

bilmek istiyorum.

Bulutlar sonunda beyaz olmalı,

okyanuslar bizi kıyılarda karşılamalı.

Kendimi zorlamak istemiyorum,

Beni bekleyenin saf aşk olduğunu bildiğimden.

Hayat, her günün tadını çıkararak, aşkım.

Her günün tadını çıkararak, bilmiyorum.

Aşkım.

Bir günde hayat ve hayattan bir gün

bir günde hayat ve hayattan bir gün...

En temiz sudan içmek istiyorum.

Yemem gereken şeyleri yemek istiyorum.

Güçlü olduğumu hissettiğimi

bilmek istiyorum.

En yüksek dağa ulaşmak istiyorum,

Canım isterse, tırmanmak, tezahuratsız.

Güçlü olduğumu hissettiğimi

bilmek istiyorum.

Bulutlar sonunda beyaz olmalı

ve okyanuslar bizi kıyılarda karşılamalı.

Kendimi zorlamak istemiyorum

beni bekleyenin ne olduğunu bildiğim sürece...

[enstrümental müzik ve koro]

[ritmik damla sesi ve etkileyici melodi sürer]