-
Kaleye kabulümüz kibarca reddedildi.
-
Hiç beklenmedik bir olay.
-
Ne yazık ki,
-
resmi yazarlık talebim de başarısız oldu.
-
Bir özür notu,
-
boş bir davetiye ve bir resim aldım.
-
Böylece, Mayhorn'dan ayrıl-
maya mecbur kaldık.
-
En azından ben
başka bağlantılar ya da
-
konuşmak için yetkili bulana kadar.
-
Yarın Daerington'a
gitmek için ayrılıyoruz.
-
Ondan sonra da Summerhill'i
ziyaret etmek istiyorum.
-
Yıllık ücreti alıp
mektuplarıma cevap vermeyen
-
emlak görevlisi hakkında
-
herhangi bir bilgi bulmayı umarak...
-
Umarım kötü bir şey olduğu yönündeki
-
korkularım beyhudedir.
-
Üçüncü bir kişiye bu konuyu açmayı
-
zinhar düşünmüyorum.
-
Bu sebeple, Summerhill
Malikanesi'ni ziyaret edip
-
kendim soruşturmalıyım.
-
Esrarengiz kitaba gelince,
yazılar yok oldu.
-
Artık ağır değil.
-
Diğer müziklerle karşılaştırmayı denedim
-
ama aynı şekilde olmuyor.
-
Greene Kalesi'ne gelince-
-
Kimin umurunda?
-
Bu fotoğraf 1859 tarihli.
-
Yani Kulüp ben doğmadan önce
-
kurulmuş.
-
Bu bütün varsayımlarımla çelişiyor.
-
Resmi adları “Vita Somnium Breve” idi.
-
Ya da hala öyle.
-
Kendilerine ''Uykusuz Yoldaşlığı''
adını verdiler.
-
Bilim insanlarının, mucitlerin,
tarihçilerin,
-
her türden araştırmacının asil toplantısı.
-
Sanıyorum babam da yoldaşlıkta
-
çok önemli bir görevle meşguldü.
-
Çünkü sadece Lord Greenlerde değil
-
bizim ata yadigarı konakta
da toplanıyorlardı.
-
Daerington'da değil, Summerhill'de
-
Harika, büyüleyici bir emeklilik.
-
Seninle de gitmeyi düşünüyorum.
-
Annemin çeyiziydi.
-
Onun ölümünden sonra, babam
-
kulüp üyeleriyle
-
sefer ve seyahatlere
-
katılmaya başladı.
-
Onları hiç o kadar bitkin görmemiştim.
-
Kahire seferinden gelmelerinden sonra,
-
ta Mısır'dan buraya kadar
-
kocaman bir taş parçası getirilmişti.
-
Yoldaşlık toplantıları
-
daha sık hale geldi.
-
İyi bir şeydi bu.
-
O zamanları severdim.
-
Keyifliydi.
-
Toplantılarına burnumu sokmak
en sevdiğim oyunlardandı.
-
Hatırlıyorum da
-
Buluşma her nerede yapılırsa yapılsın
-
ana odadaki masanın üstünde
-
her zaman sürahi ve
-
her üye için bardak olurdu.
-
Bir tür törendi bu.
-
Bir keresinde toplantıdan sonra
-
içeri sıvışıp
-
kadehlerin birinden bir yudum almıştım.
-
Bu çirkin davranışım için
-
azarlanmıştım ve
-
bir daha asla yapmamam tembihlenmişti.
-
Ne saçma, içtiğim sadece suydu.
-
Yine de,
-
Bence o kaya parçası
-
babamın kaybolmasının sebebidir.
Neredeyse eminim.
-
Bir fikire kafayı takar,
-
kendini toplumdan izole edip
-
daha da mesafeli olurdu.
-
Geçen sene, Mısır'a gittiğimde
-
babamla çalışmış insanları
-
bulmaya çalışıyordum.
-
Kahire'de...
-
Şunu kenara koyayım.
-
Daha sonra bir şeyler
okuruz diye düşündüm.
-
Şimdi,
-
öncesinde söylediğim gibi,
-
bu konuda bana yardım
eden arkadaşlarım var,
-
Mısır'da.
-
Tanıştığımız günü hatırlıyor musun?
-
Kahire'den dönüyordum.
-
Antik yerleri gözlemlemeye
geldiğimi söylemiştim sana.
-
Resmi bir gerekçeydi.
-
-Merhaba
-
-Kovalanıyor musunuz?
-
-Sıradan bir öğleden sonra...
-
-Sizi tanıyor muyum?
-
-Orient Ekspresi'ndeki cömert hanım!
-
Bu bir tesadüf değil.
-
Kehanetim gerçekleşti mi?
-
-Neredeyse.
-
Dürüst olmak gerekirse,
tüm o şeylere inanmıyorum
-
ama beni eğlendiriyor.
-
-Kalbimi kırıyorsun.
-
Yani, en azından onu gülümsettim.
-
Şimdi,
-
ya sen?
-
Sen ''tüm o şeylere'' inanıyor musun?
-
Biraz el falına ne dersin?
-
Bir bakayım...
-
-Hep merak etmişimdir,
iki elde de aynı kurallar geçerli mi?
-
-Tabii ki hayır.
-
Şimdi..
-
Üzerinde hiç lanet görmüyorum,
hayır, hayır.
-
Gördüğüm şey
-
macera,
-
bir sürü macera,
-
yolculuklar, seyahatler
-
bazı özel seyahatler, evet
-
Şimdi, çok ilginç...
-
-Bu yaşam çizgisi mi?
-
-Hayır, Leydi Hazretleri.
-
Bu kalp çizgisi
-
Uzun bir yol görebiliyorum
-
Bazı kartlarla
-
kehanetlerimi doğrulamam gerek.
-
-Oh kartlar...
-
-Coşkusuz bir
-
ayrılık.
-
İstemediğiniz halde
ayrılmak zorunda kalmışsınız.
-
Acil bir zorunluluktu, değil mi?
-
Mecbur bırakılmışsınız.
-
Bir bakayım.
-
Size tavsiyem şudur:
-
Pişman olmayın.
-
Gerekeni yapın.
-
Gelecekte çok macera var, evet.
-
-Bu ilişki çizgisi olabilir.
-
-Bu mu?
-
-Hayır, bu.
-
-Yok, yok, yok.
-
Bu sizin yolunuzun
-
bir diğer manası.
-
Görüyorum ki hiç vazgeçmemişsiniz.
-
İnatçısınız.
-
Ama şüpheler görüyorum,
-
kararsızlıklar.
-
Hangi yolu seçeceğinizi bilmiyorsunuz,
-
daha önce de seçiyor olduğunuz halde.
-
Kalbinizi dinleyin.
-
Hayır, mantığa değil, önseziye güvenin.
-
Bunu daha önce yaptınız biliyorum.
-
Sizi hiç yarı yolda bırakmadı.
Bir daha yapın.
-
Bir daha bakayım.
-
Sizi çok güçlü insanlar
arasında görüyorum.
-
Onurlandırıldığınızı ve size
saygı gösterildiğini görüyorum.
-
Bunlar kadir insanlar.
-
Güçlü bir kadın
-
sizi yönlendiriyor ya da yönlendirecek.
-
Bir kez daha bakayım.
-
Görüyorum ki
-
birkaç saklı hazine bulacaksınız.
-
Her yeni hazine
-
diğerinden daha iyi.
-
ama ilk görüşte
-
hiç hazine gibi görünmeyecek.
-
Bulduğunuzda,
-
saklamayı aklınızdan bile geçirmeyin.
-
Belirgin bir yere koyun.
-
Görünürde olsun
-
Böyle yapmak onu güvence altına alacak.
-
Şimdiyse,
-
çileler,
-
zor görevler görüyorum
-
Uzak geçmişte kökleri olan
-
bir problemi ele aldığınızı görüyorum.
-
Evet
-
Çok karmaşık bir konu
-
Görüyorum ki kendi çözümünüz olacaksınız.
-
Dış dünyada bir cevap bulmayacaksınız.
-
Bir kilit,
-
bir anahtar olacaksınız.
-
Çözüm ortada,
-
arada bir yerde.
-
Bunun hakkında başka
hiçbir şey söyleyemem.
-
Başka şey soralım.
-
Kalbinize nasıl hükmedeceğinizi bilin.
-
Ne kadar güçlenirseniz,
o kadar düzenli atar.
-
Hazır olduğunuzu bilin.
-
Deneyim ve bilgiye sahipsiniz
-
ve güce de.
-
Şüphe yok, hayır, hayır.
-
Başka?
-
Kalbinizde ve zihninizde yetiştirdiğiniz
-
bu plandan
-
kimseye bahsetmeyin.
-
Hiç kimseye.
-
Zor duruma düşerseniz,
-
hatırlayın:
-
Yalan söylemeyin,
-
ama doğruyu söylemek
zorunda da değilsiniz.
-
-Ben de bir kart alabilir miyim?
-
-Yani, tabii.
-
Tabut.
-
-Aman Tanrım!
-
-Gösterdiği şey anlamıyla aynı değil.
-
Bu bir geçiş kartı.
-
Yaşanacak değişimlerden korkmayın.
-
Bu bir serüven.
-
Önünüze ne çıkacak bilmiyorsunuz.
-
Ama bir cevabınız olacak.
-
Şimdi gitmeliyim.
-
Sizi bir daha ziyaret ederim muhtemelen.
-
Binlerce kez teşekkürler,Leydi Hazretleri.
-
Endişeye gerek yok,
-
tüm şans sizinle.
-
Hoşça kal demiyorum.
-
Ee?
-
Nasıl hissediyorsun?
-
Devam edelim mi?
-
Emily Brontë,
-
Jane Austen,
-
Zhuangzi
-
Bazı peri masalları...
-
Zhuangzi havamdayım.
-
Ya sen?
-
Biraz Çin öğretisi okuyalım mı?
-
Rastgele açacağım
-
herhangi bir sayfayı
-
ve birkaç pasaj okuyacağım.
-
Bir kelebek hikayesi bulmayı umuyorum.
-
Eğer üç erkek
-
seyahattelerse
-
ve birinin kafası karışıksa
-
yine de gidecekleri yere varırlar
-
çünkü karışıklık azınlıktadır.
-
Ama ikisinin kafası karışıksa,
-
bitkin düşene dek yürüseler de
-
hiçbir yere varamazlar--çünkü
-
karışıklık çoğunluktadır.
-
Anna: Peki,
-
ya ikimizsek?
-
Sıradaki ne?
-
Huizi, Zhuangzi'ye şöyle dedi:
-
Wei Kralı bana
-
büyük su kabağı tohumları verdi.
-
Onları diktim ve olgunlaştıklarında,
-
meyvesi beş pikul kadardı.
-
Su kabı olarak kullanmayı denedim,
-
ama çok ağırdı kaldıramadım.
-
Maşrapa yapmak için ikiye böldüm,
-
ama çok geniş ve hantallardı
-
hiçbir şeye daldıramadım.
-
Kabaklar olağanüstü büyük olduğundan değil
-
ama bir işe yaramadıklarına karar verdim
-
ve parçalara ayırdım onları.
-
Zhuangzi,
-
''Belli ki büyük şeyleri kullanmakta
-
kalın kafalısın!'' dedi.
-
Song'da çatlak eller için merhem yapmakta
-
yetenekli bir adam vardı,
-
ve nesiller boyu ailesi
-
suda ipek ağartmayla
-
geçimlerini sağladı.
-
Bir gezgin bu merhemi duydu
-
ve reçetesini almak istedi
-
binlerce altın karşılığında.
-
Adam ailesini topladı,
-
'Nesiller boyunca
-
ipek ağartıyoruz
-
ve az bir altından fazlasını
kazanamadık.' dedi.
-
'Şimdi sırrımızı satarsak
-
bir günde binlerce altınımız olur.
-
Satalım gitsin!'
-
Gezgin merhemi aldı ve
-
Yue eyaletiyle sorun yaşayan
-
Wu kralına sundu.
-
Kral adamı askeri birliğinin
başına geçirdi ve
-
o kış Yue donanmasıyla savaşıp
-
onları çok fena yendiler.
-
Fethedilmiş bölgenin bir kısmı
-
adama tımar olarak
-
verildi.
-
Merhem çatlak elleri önlemeye yarıyordu
-
iki durumda da;
-
ama bir adam onu tımar
elde etmek için kullandı
-
diğeriyse
-
ipek ağartmaktan öteye gidemedi
-
çünkü ikisi bunu farklı yollarda kullandı.
-
Bataklık sülünü
-
az bir yemek için on adım,
-
bir içecek içinse bin adım atmak zorunda.
-
Buna rağmen bir kafeste kalmak istemez.
-
Krallar gibi davransan da ona
-
ruhunu hoşnut edemezsin.
-
İnsanlar Maoqiang ve Leydi Li'nin
-
güzel olduklarını iddia ediyor ama
-
balıklar görseydi onları,
-
akıntının dibine dalarlardı.
-
kuşlar görseydi,
-
uçar giderlerdi.
-
Ve geyikler görseydi onları,
-
koşarak kaçarlardı.
-
Bu dörtlüden hangisi, bu dünyanın
güzellik algısını düzeltmeyi biliyor?
-
Anna: Pekala
-
-Hey!
-
Hey
-
-Evet?
-
-Arkadaşına dikkat et.
-
-Neden bahsediyorsun?
-
-Neden bahsettiğimi biliyorum ben.
-
O üç dünyada aynı anda yaşıyor.
-
-Anlamıyorum.
-
-Sadece seni uyarıyorum.
-
Sen ve ben tartıştık diyelim.
-
Benim seni pataklamam yerine
-
sen beni pataklarsan
-
sen kesinlikle haklı,
ben kesinlikle haksız mıyımdır?
-
Eğer ben seni pataklasaydım,
-
o zaman ben haklı
-
sen haksız mı olurdun?
-
Birimiz haklı diğerimiz haksız mı?
-
İkimiz de haklı mıyız, ya da
-
ikimiz de mi haksızız?
-
Sen ve ben cevabı bilmiyorsak,
-
o zaman diğer insanlar
karanlığa mahkumdur.
-
Marangoz Shi, Qi'ye gider ve
-
Crooked Shaft'a vardığında,
-
köy tapınağının orada
-
tırtıklı bir meşe görür.
-
Birkaç bin öküzü barındıracak kadar geniş
-
ve bin karış kadar ölçüsü olan,
tepelerin üstünden
-
kale gibi yükselen bir meşe.
-
En alçak dalları yerden 80 fit yüksekte,
-
yaklaşık bir düzinesinden
-
kayık yapılabilir.
-
O kadar fazla turist vardı ki
-
etraf panayır gibiydi
-
ama marangoz hiç bakmadan ve duraklamadan
-
yoluna gitti.
-
Çırağı uzun süre
-
bakakaldı ve sonra
ustasının peşinden koştu.
-
Ve şöyle dedi:
-
''Usta, baltamı alıp peş-
inize takıldığımdan beri
-
bu kadar güzel kereste görmedim.
-
ama siz bakmadınız bile,
-
hiç durmadan yola devam ettiniz.
-
Neden?''
-
''Unut bunu, daha fazla konuşma!''
-
dedi marangoz.
-
''İşe yaramaz bir ağaç! Tekne yapsan
-
batar; tabut yapsan hemen çürür;
-
kap yapsan hemen kırılır.
-
Kapı için kullansan çam
gibi bitki özü sızdırır;
-
posta için kullansan kurtlar yer.
-
Kereste ağacı değil o--hiçbir işe yaramaz.
-
Bu yüzden bu yaşa kadar gelebilmiş!''
-
Marangoz Shi eve gittikten sonra,
-
meşe ağacı rüyasına girdi ve dedi ki,
-
''Beni neyle kıyaslıyorsun?
-
Beni o işe yarar ağaçlar
ile mi kıyaslıyorsun?
-
Vişne,armut,portakal,kavun,
-
ve diğer meyve veren ağaçlarla...
-
Meyveleri çürüdüğü an sökülürler
-
ve kötülüğe maruz kalırlar.
Büyük uzuvları kırılıp
-
küçükleri etrafa atılır.
-
İşe yarar olmaları hayatlarını mahveder
-
Tanrı'nın onlara bahşettiği
yılları bitiremeden
-
yolun yarısında kesilir giderler.
-
Onlar bu belayı
-
kendi başlarına açıyorlar.
-
Diğer şeylerle de öyle.
-
''Bana gelince, işe yaramaz olmaya
-
uzun süredir çalışıyorum ve az kalsın
ölsem de sonunda başardım.
-
İşe yarar olsaydım eğer
-
bu kadar büyüyebilir miydim?
-
Dahası, sen ve ben, ikimiz de nesneyiz.(?)
-
Nesnelerin diğer nesneleri
kınamasının anlamı nedir?
-
Sen, ölmek üzere olan değersiz bir adam-
-
benim değersiz olduğumu
nereden biliyorsun?