-
Merhaba, Toplumsal Tabakalaşma ve
Eşitsizlik dersiyle ilgili bu programımızda,
-
Vatandaşlık, Eşitsizlikler ve
Tabakalaşma üzerinde duracağız.
-
Vatandaşlık ya da diğer adıyla yurttaşlık genel
olarak bir devlete ait olmakla ilgili haklar
-
ve yükümlülükler getiren birey ve devlet
arasındaki bir hukuksal bağ olarak tanımlanır.
-
Bu hukuksal bağ, bireyin hem bir topluma
üyeliğine hem de söz konusu kişinin
-
içinde bulunduğu toplumun siyasal
kararlarına katılımına işaret eder.
-
Vatandaşlığın kavram ve kurum
olarak ortaya çıkışının,
-
Antik Yunan’da siyasal yani kamusal alanın ortaya
çıkışıyla eş zamanlı olduğu kabul edilir.
-
Zaman içindeyse vatandaşlık; Roma’nın civis,
civitas (sivis/sivitas) kavramlarına göre,
-
düzenlenmiş siyasal bir cemaatin üyesi olmak
biçiminde daha kesin bir anlam kazanır.
-
Bugünkü bildiğimiz anlamıyla siyasal, ekonomik ve sosyal
haklara sahip bir vatandaşlık anlayışının gelişmesi
-
ve bu hakların kadın-erkek, yoksul-zengin tüm insanlara açık
hale gelmesiyse modern ulus devletlerin gelişimiyle gerçekleşir.
-
Bunların ilki, yiyecek ve barınmayı kapsayan refah
ve temel ihtiyaçlara yönelik ekonomik haklardır.
-
İkincisi hem refah uygulamalarına erişimi hem
de eğitime erişimi içeren kültürel haklardır.
-
Üçüncüsü ise bireysel özgürlükler gibi
geleneksel liberal kaygılar alanını
-
ve parlamento gibi siyasi araçlar vasıtasıyla ifade
hakkını kapsayan siyasal haklardır.
-
meselesi üzerinden ele alınır.
-
Aslında, vatandaşlık, aynı anda
üç farklı sürece işaret eder:
-
Birincisi, vatandaşlık, hak ve sorumluluklardan
oluşmuş formel hukuki bir statüdür;
-
ikincisi, içinde bulunulan toplumun geleceğini
şekillendirecek olan siyasal alana katılıma işaret eder;
-
üçüncüsü ise içinde bulunulan
topluluğa bir üyelik veya mensubiyet bağıdır.
-
Vatandaşlığın bu birbiriyle ilişkili üç hâli, bir bireyi içinde bulunduğu
toplumun üyesi yapacak etkinlik tarzlarıyla tanımladığı gibi,
-
aynı zamanda o toplumun üyesi olmayanları
yani dışarıda bırakılan bireyleri de tanımlar.
-
Antik Yunan’da ortaya çıktığını söylediğimiz
vatandaşlık bu dönemde eşitlik içermez.
-
Örneğin Atina’da vatandaşlık,
on sekiz yaşından büyük Atinalı
-
bir baba ve anneden dünyaya
gelen erkekleri kapsayan bir statüdür.
-
Sonuç olarak, Antik Yunan’da vatandaşlık, kadınları, köleleri
ve yabancıları dışarıda bırakmakla birlikte,
-
hür ve servet sahibi erkeklerin kamusal yaşama sırası
geldiğinde yöneten ve yönetilen olarak katılması anlamına gelir.
-
Roma imparatorluğu ile birlikte
dönüşüme uğrayan vatandaşlık
-
feodalizmle birlikte sönümlenir ve
tekrar ortaya çıkışında Rönesans etkili olur.
-
Ancak modern vatandaşlığın ortaya
çıkışında itici güç Fransız Devrimidir.
-
Modern vatandaşlığın kuruluşunda etkili olan
bireylerin siyasal kimliklerindeki dönüşümlerse;
-
feodal sistem, monarşik sistem, tiranlık,
ulus ve yurttaşlık sırasıyla gelişir.
-
Bu bağlamda, modern yurttaşlıkta var olan özerklik,
statüde eşitlik ve yönetime katılım kavramları,
-
teorik açıdan yurttaşlığı, feodal, monarşik ve tiranlıktaki
sosyo-politik kimlik biçimlerinden farklı kılar.
-
Modern ulus devletlerinde vatandaşlığa baktığımızda,
modern dönem öncesi yurttaşlık için aranan
-
kan ve toprak ölçütünün modern dönemde bir ulus
devlete mensubiyet koşuluna dönüştüğünü görürüz.
-
Modern devlet içinde vatandaşlığın
erdemleri, daha uygar
-
ve çoğulcu demokrasinin bir
bileşeni ve parçası olarak görülür.
-
Vatandaşlığın merkezinde bireyleri ulus öncesi topluluklarla
olan bağlarını kopararak kendi tekeline alma yatar.
-
İnsanların, bir devlet etrafında birleştirilmesi ve evrensel
hakların tanınmasıyla statü farklılıkları ortadan
-
kaldırılması anlamına gelen vatandaşlık, bu dönemde
ulusun inşa edilmesiyle aynı şey olarak görülür.
-
Yurttaş yetiştirme görevi ve
ulusun inşasıysa okullara verilir.
-
Marksizim modern anlamdaki vatandaşlık anlayışını
biçimsel bir eşitlik anlayışına sahip olmakla eleştirir.
-
Buna göre ekonomik anlamda eşit olmayan bireyler
eşitliği sadece hukuksal ve kültürel anlamda deneyimler.
-
Modern liberal yurttaşlık, herkesi eşit sayan
soyut ve resmi eşitlik idealiyle gerçekte yaşanan
-
eşitsizliği hem gizler hem de yurttaşlığı
bu eşitsizlik üzerine inşa eder.
-
Ulus devletin inşa sürecinde
kadınların vatandaşlığına baktığımızda
-
bu sürece en geç dahil olan
toplumsal kesim olduğunu görürüz.
-
Bunun nedenleri arasında devletlerin,
ulusların ve yurttaşların arasında eril bir dilin
-
hakim olması ve feminist çalışmaların yurttaş
meselesinin kuramsal boyutunu ihmal etmesi yer alır.
-
Kadınların vatandaşlık statüsünü daha
iyi anlayabilmek için, Liberal ve Cumhuriyetçi
-
perspektiften kadın yurttaşlığının
nasıl ele alındığına değinmek gerekir.
-
Liberal anlayış, kadınların statüsünü toplumun dışında
bırakan cinsiyet körü bir vatandaşlık önerir.
-
Kadın ve erkeği aynı olarak ele alan bu bakış
kadının dezavantajlı koşullarını görmezden gelir.
-
Ayrıca liberal anlayış kamusal
ve özel alan ayrımını esas alır.
-
Bu ayrıma göre kamusal alan rasyonaliteyi
özel alan duygusallığı ifade eder.
-
Bu durum ise kamusal alanın erkeğe özel
alanın kadına ait olduğu sonucunu doğurur.
-
Sonuç olarak, liberal
gelenekte yurttaş̧;
-
cinsiyetsiz, soyut, toplumsal bağlam dışında, yüksüz yani bağlayıcı
sorumlulukları olmayan bir birey olarak tanımlanmıştır.
-
Cumhuriyetçi perspektiften kadın yurttaşa bakıldığında
yine kamusal ve özel alan ayrımının olduğu görülür.
-
Feminist bakış açısına göre, kadınların sosyal,
siyasî ve medenî haklara sahip olmaları
-
yurttaşlık pratikleri acısından tam
anlamıyla eşit olmaları için yeterli değildir.
-
Bu nedenle ana
akım vatandaşlık söylemini eleştirir.
-
Bir diğer vatandaşlık meselesi
göçmenler, mülteciler
-
ve sığınmacılar
açısından ele alınır.
-
Modern devletler
kendi uluslarını
-
vatandaş olarak sayarken
diğerlerini yabancı olarak görür.
-
Her devlet vatandaşlarla yabancılar arasına
kavramsal, yasal ve ideolojik bir ayrım koyar.
-
Bu durum göçmenlerin vatandaşlık
deneyimlerinde farklılıklara neden olabilir.
-
Bazı ülkelerde göçmenlerin vatandaş
olması çok zorken bazı ülkelerde
-
kültürel asimilasyon karşılığında
göçmenler vatandaş kabul edilir.
-
İsveç ve Kanada gibi ülkelerdeyse göçmenler
kendi kültürlerini koruyarak vatandaş olabilirler.
-
Görüldüğü üzere devletler
göçmen vatandaşlığı
-
için siyasal, sosyal ve kültürel
düzenlemelere gitmek zorunda kalır.
-
Birleşmiş Milletler mültecilere yasak haklar
tanımış ve koruma garantisi vermiştir.
-
Sığınmacılar ise uluslararası sınırlar
içinde koruma arayışında olan
-
ancak mülteci statüleri henüz
karara bağlanmamış kişilerdir.
-
Sığınmacı konumundakilerin kişisel
statüleri belirlenmediğinden
-
çoğu ülkede çalışma hakkı ve sosyal
haklar gibi birçok haktan mahrum kalır.
-
Küreselleşmeyle birlikte farklı vatandaşlık biçimleri
ve fikirlerinde söz etmek de mümkündür.
-
Avrupa Birliği vatandaşlığı küresel
vatandaşlığın ilk örneğidir.
-
Bu vatandaşlık ilk kez bir ülkenin
coğrafi sınırları olmaksızın
-
ve ulus-devlet egemenlik alanı dışında hukuksal bir gövde
olarak açığa çıkan bir vatandaşlık kategorisidir.
-
Bir diğer vatandaşlık türü olan
radikal demokratik vatandaşlık,
-
hukuki bir statünün ötesinde ortak
bir politik kimlik kazanımını ifade eder.
-
Bir diğer kuramsal yaklaşım ise
farklılaştırılmış vatandaşlık düşüncesidir.
-
Bu teoriye göre, eşitliğin aynılık olarak
algılandığı evrensel vatandaşlık ideali yerine
-
tüm hakların farklılıkların göz
önüne alınıp verilmesi gereklidir.
-
Farklılaştırılmış bir vatandaşlık anlayışı,
toplumun heterojenliğini tanıyan
-
ve daha adil bir uygulama
olduğunu ileri sürer.
-
Toplumsal Tabakalaşma ve Eşitsizlik
dersiyle ilgili bu programımızda,
-
Vatandaşlık, Eşitsizlikler ve Tabakalaşma
konusunu ele aldık.
-
Konumuzla ilgili;
-
başlıklarına değindik.
-
Bir başka programda tekrar
görüşmek dileğiyle hoşçakalın.