-
Title:
100 gün reddedilerek ne öğrendim
-
Description:
Jia Jiang birçoğumuzun korktuğu bir alanda cesurca serüvene atılıyor: reddedilme. 100 gün boyunca reddedilme arayarak -- bir yabancıdan 100$ istemekten, bir restoranda "burger doldurma" talep etmeye kadar -- Jiang reddedilmenin neden olduğu bu acı ve utanca karşı kendisini hissizleştirmiş ve bu süreçte istediğinizi dile getirmenin, çıkmaz olduğunu düşündüğünüz zamanlarda size yeni fırsatlar sunabildiğini keşfetmiş.
-
Speaker:
Jia Jiang
-
Altı yaşımdayken
-
hediyelerimi aldım.
-
İlkokul öğretmenimin harika bir fikri vardı.
-
Bizim hediye alma olayını
tecrübe etmemizi
-
ama ayrıca birbirimize iltifat etme
erdemini öğrenmemizi de istedi.
-
Bu yüzden hepimizi sınıfın önüne getirdi
-
ve hepimize hediyeler aldı
ve onları köşeye koydu.
-
Ve şöyle söyledi:
-
"Neden şimdi burada durup
birbirimize iltifat etmiyoruz?
-
İsminiz çağırıldığında,
-
gidip hediyenizi alın ve oturun."
-
Ne kadar harika bir fikir, değil mi?
-
Ne olabilirdi ki?
-
-
Öncelikle orada 40 kişiydik
¶
-
ve ne zaman birinin ismini duysam
-
deli gibi alkışlıyordum.
-
Sonra 20 kişi kaldı,
-
10 kişi kaldı
-
ve beş kişi...
-
ve üç kişi.
-
Ben de onlardan biriydim.
-
Ve alkışlar sustu.
-
O anda, ağlıyordum.
-
Öğretmenin tepesi atmıştı:
-
"Bu insanlar hakkında güzel bir şey
söyleyecek kimse yok mu?" diyordu.
-
-
"Hiçkimse mi? Pekâlâ,
neden hediyeni alıp oturmuyorsun?
¶
-
Gelecek sene uslu ol ki--
-
birisi hakkınızda
güzel bir şey söyleyebilir."
-
-
-
muhtemelen bunu çok iyi
hatırladığımı biliyorsunuz.
-
-
Ama o gün kimin daha kötü
hissettiğini bilmiyorum.
¶
-
Ben mi yoksa öğretmen miydi?
-
Birleştirici bir etkinliği
altı yaşındaki üç çocuk için
-
bir lince döndürdüğünü
fark etmiş olmalı.
-
Hem komik olmayan bir halde.
-
Televizyonda insanların
linç edildiğini gördüğünüzde
-
eğlencelidir.
-
O gün komik olan bir şey yoktu.
-
İşte o günkü, benim bir halimdi
¶
-
ve o duruma bir daha düşmektense,
milletin içinde reddedilmektense
-
ölürüm daha iyi.
-
Bu böyle.
-
Sekiz yıl ileri saralım.
-
Bill Gates memleketime geldi --
-
Pekin, Çin --
-
konuşma yapmaya
-
ve onun mesajını gördüm.
-
O adama aşık oldum.
-
Vay be, şimdi ne yapmak
istediğimi biliyorum.
-
O gece aileme bir mektup yazdım:
-
"25 yaşına geldiğimde,
-
dünyanın en büyük şirketini kuracağım
-
ve o şirket Microsoft'u satın alacak."
-
-
Dünyayı fethetme fikrini
tamamen benimsedim --
¶
-
Hakimiyet, anlarsınız ya?
-
Ve bunu uydurmadım, o mektubu yazdım.
-
İşte burada --
-
-
Okumak zorunda değilsiniz --
¶
-
-
Kötü bir el yazısı, ama bazı
anahtar kelimeleri vurguladım.
¶
-
Fikri anladınız.
-
-
-
bu benim başka bir halim:
-
dünyayı kurtaracak olan.
-
-
Amerika'ya gelme fırsatı yakaladım.
-
Üzerine atladım,
-
çünkü orası Bill Gates'in
yaşadığı yer, değil mi?
-
-
Bunun, girişimcilik maceramın
başlangıcı olduğunu düşündüm.
¶
-
Sonra, 14 yıl ileri saralım.
-
30 yaşındaydım.
-
Hayır, o şirketi kurmadım.
-
Hatta başlamadım bile.
-
Aslında Fortune 500 şirketinin
pazarlama müdürüydüm.
-
Sıkıştığımı hissettim;
-
durgundum.
-
Neden?
-
O mektubu yazan 14 yaşındaki çocuk nerede?
-
Sebebi denememesi değil.
-
Sebebi, ne zaman aklıma
yeni bir fikir gelse,
-
ne zaman yeni bir şey denemeyi istesem,
-
işte bile --
-
bir teklif yapmak istesem,
-
grup içinde insanların önünde
konuşmak istesem --
-
o 14 aşındaki çocukla altı
yaşındaki çocuk arasında
-
bitmek bilmez
kavgayı hissediyorum.
-
Biri dünyayı fethetmek istiyor --
-
fark yaratmak --
-
diğeri reddedilmekten korkuyor.
-
Ve her zaman o altı yaşındaki kazandı.
-
Bu korku kendi şirketimi
kurduktan sonra da sürdü.
¶
-
Kendi şirketimi 30 yaşındayken kurdum --
-
eğer Bill Gates olmak istiyorsan,
-
er geç başlaman gerekir, değil mi?
-
Bir girişimciyken,
-
bana bir yatırım fırsatı buldum
-
ama sonra reddedildim.
-
Ve bu reddedilme beni incitti.
-
Beni o kadar incitti ki
o an orada bırakmak istedim.
-
Ama sonra şöyle düşündüm:
-
Basit bir yatırım reddinden sonra
Bill Gates bırakır mıydı?
-
Başarılı bir girişimci böyle vazgeçer mi?
-
Asla.
-
Ve işte orada işler değişti.
-
Tamam, daha iyi bir şirket kurabilirim.
-
Daha iyi bir takım ve ürün yapabilirim
-
ama bir şey kesin ki:
-
Daha iyi bir lider olmalıyım.
-
Daha iyi bir insan olmalıyım.
-
O altı yaşındaki ufaklığın artık hayatıma
yön vermesine izin veremem.
-
Onu çıktığı yere koymalıyım.
-
İşte o zaman internetten
yardım aramaya başladım.
¶
-
Google benim arkadaşımdı.
-
-
"Reddedilme korkusunu
nasıl yenerim?" diye aradım.
¶
-
Korku ve acının nereden geldiği hakkında
-
bir çok psikoloji makalesiyle karşılaştım.
-
Sonra "Üzerinize alınmayın,
üstesinden gelin." konulu
-
birkaç ilham verici makaleyle karşılaştım.
-
Bunu kim bilmez?
-
-
Fakat neden hâlâ bu kadar korkuyordum?
¶
-
Sonra şansa bu siteyi buldum.
-
Adı rejectiontherapy.com.
-
-
"Reddedilme Terapisi" Kanadalı girişimci
tarafından icat edilen bir oyun.
¶
-
Adı Jason Comely.
-
Olay basitçe şu: 30 gün dışarı çıkıp
reddedilme arıyorsunuz
-
ve her gün bir konuda reddedilin
-
ve sonra sonunda,
acıya duyarlılığınızı yitiriyorsunuz.
-
Bu fikri sevdim.
-
-
Kendime: "Biliyor musun? Bunu yapacağım.
¶
-
Ve kendimi 100 gün reddedilmiş
hissedeceğim." dedim.
-
Ve kendi reddedilme fikirlerimi buldum
-
ve bununla bir video blog yaptım.
-
-
Blog böyle gözüküyordu.
-
Birinci gün...
-
-
Bir yabancıdan 100 dolar borç al.
¶
-
Çalıştığım yere gittim.
-
Aşağı kata indim
-
ve masanın arkasında oturan
büyük bir eleman gördüm.
-
Güvenlik görevlisine benziyordu.
-
Ona yaklaştım.
-
Yürüyordum
-
ve bu hayatımın en uzun yürüyüşüydü.
-
Ensemdeki saç dikleşmişti,
-
terliyordum ve kalbim atıyordu.
-
Oraya vardım ve konuştum:
-
"Selam efendim, sizden
100 dolar borç alabilir miyim?"
-
-
Bana bakıp, "Hayır." dedi.
¶
-
"Neden?"
-
"Hayır mı? Özür dilerim." dedim.
¶
-
Sonra arkamı döndüm ve koştum.
-
-
-
Çünkü kendimi kaydettim --
-
o gece kendimin reddedilişini izledim,
-
ne kadar korktuğumu gördüm.
-
"Altıncı His"teki çocuk gibi bakıyordum.
-
Ölü insanlar görüyorum.
-
-
Ama sonra bu adamı gördüm.
¶
-
O kadar korkutucu durmuyordu.
-
Şişman, sevimli bir adamdı
-
ve bana "Neden?" diye bile sordu.
-
Aslında, kendimi açıklamaya davet etti.
-
Birçok şey söyleyebilirdim.
-
Açıklayabilirdim, tartışabilirdim.
-
Hiçbirini yapmadım.
-
Tek yaptığım koşmak oldu.
-
Bunu hayatımın küçültülmüş
bir versiyonu gibi hissettim.
-
Ne zaman zerre kadar reddedilme hissetsem
-
sadece olabildiğince hızlı koşardım.
-
Biliyor musunuz?
-
Ertesi gün, ne olursa olsun,
-
koşmayacağım.
-
Tetikte kalacağım.
-
İkinci Gün: "burger dolum" talep et.
¶
-
-
Burger mağazasına gittiğimde
¶
-
öğle yemeğimi bitirdim
ve kasaya gidip şöyle dedim:
-
"Selam, burgerimi doldurur musunuz?"
-
-
Kafası karıştı, "Burger doldurma nedir?"
¶
-
-
"İçeceğin doldurulması gibi
ama burgerle yapılıyor." dedim.
¶
-
O da: "Burger doldurma
yapmıyoruz, adamım." dedi.
-
-
İşte reddedilme olmuştu
ve koşabilirdim ama kaldım.
¶
-
"Burgerlerinize bayıldım,
-
mağazanıza bayıldım
-
ve burger doldurma yapsanız
-
sizi daha çok severim." dedim.
-
-
"Tamam, yöneticime söylerim." dedi.
¶
-
"Belki yaparız ama üzgünüm bugün olmaz."
-
Sonra ayrıldım.
-
Ve bu arada,
-
hiç burger doldurma yaptıklarını
sanmıyorum.
-
-
Bence hâlâ oradadırlar.
¶
-
Ama ilk seferde hissettiğim
ölüm kalım hissi
-
artık yoktu,
-
çünkü tetikte kaldım --
-
çünkü koşmadım.
-
Kendime: "Vay be, harika,
bu işi öğreniyorum.
-
Harika." dedim.
-
Ve Üçüncü Gün:
Olimpiyat Çöreği Al.
¶
-
İşte burada hayatım ters düz oldu.
-
Krispy Kreme'ye gittim.
-
Burası esasen Amerika'nın
-
Güneydoğu kısmında bulunan
bir çörek dükkanı.
-
Burada da olduğundan eminim.
-
İçeri girdim,
-
"Olimpiyat amblemi şeklinde
çörek yapabilir misiniz?
-
"Beş çöreği birbirine
bağlayacaksınız." dedim.
-
Evet demelerine imkan yok, değil mi?
-
Çörek ustası beni çok ciddiye aldı.
-
-
-
renkleri ve halkaları çizmeye başladı,
-
ve "Bunu nasıl yapabilirim?" dedi.
-
15 dakika sonra,
-
Olimpiyat halkalarına benzeyen
bir kutuyla geldi.
-
Çok duygulandım.
-
İnanamadım.
-
Ve bu video YouTube'da
beş milyondan fazla izlendi.
-
Buna dünya da inanamadı.
-
-
-
sohbet programlarına çıktım.
-
Ve ünlü oldum.
-
Birçok insan bana e-posta
göndermeye başladı:
-
"Yaptığın şey harika."
-
Ama şan ve şöhretin bana faydası olmadı.
-
Yapmak istediğim şey öğrenmek
-
ve kendimi değiştirmekti.
-
100 gün reddedilmenin geri kalanını
-
oyun alanına çevirdim --
-
bu araştırma projesine.
-
Neler öğrenebileceğimi görmek istedim.
-
-
Çok fazla sır keşfettim.
-
Örneğin, koşmazsam
-
reddedildiğimde,
-
"hayır"ı "evet"e çevirebilirim
-
ve sihirli kelime ise "neden."
-
Bir gün bir yabancının evine gittim,
elimde çiçek vardı,
¶
-
kapıyı çaldım ve şöyle dedim:
-
"Selam, bu çiçeği avlunuza
dikebilir miyim?"
-
-
-
Ama ayrılmasından evvel sordum:
-
"Nedenini öğrenebilir miyim?"
-
O da: "Köpeğim var
-
ve avluya diktiğim her şeyi söküyor."
-
Çiçeğin zayi olsun istemem.
-
İstiyorsan yolun karşısındaki
Connie ile konuş.
-
Çiçekleri çok sever." dedi.
-
Öyle yaptım.
-
Karşıya geçtim ve Connie'nin
kapısını çaldım.
-
Beni gördüğüne çok sevindi.
-
-
-
çiçek Connie'nin avlusundaydı.
-
Eminim şu anda daha güzeldir.
-
-
Ama ilk reddedilmeden sonra ayrılsaydım,
¶
-
şöyle düşünecektim:
-
Çünkü adam bana güvenmedi,
-
çünkü deli gibiydim,
-
çünkü iyi giyinmemiştim,
iyi gözükmüyordum.
-
Bunlardan hiçbiri değildi.
-
Sebep teklifimin ona uygun olmamasıydı.
-
Ve bana beni yönlendirecek kadar
güvenmişti,
-
bir satış terimi kullanarak.
-
Bunu fırsata çevirdim.
-
-
evet cevabı alma şansımı yükseltmek için
-
belirli şeyler söyleyebileceğimi öğrendim.
-
Örneğin, bir gün Starbucks'a gittim
-
ve yöneticiye sordum:
"Starbucks karşılayanı olabilir miyim?"
-
"Starbucks karşılayanı nedir?" diye sordu.
-
"Walmart karşılayanlarını biliyor musun?
-
Hani, mağazaya girmeden önce
sana selam veren insanlar vardır
-
ve bir şeyler çalmayacağından
emin olurlar.
-
Starbucks müşterilerine Walmart
deneyimi sunmak istiyorum." dedim.
-
-
Aslında bunun iyi bir şey
olduğunu düşünmüyorum.
¶
-
Aslında, kötü bir şey olduğundan eminim.
-
Adam şaşırdı.
-
Evet, böyle bakıyordu,
adı Eric --
-
"Emin değilim." dedi.
-
Bana böyle diyordu:
"Emin değilim."
-
Sonra "Bu garip mi?" diye sordum.
-
O da: "Evet, bu çok garip, adamım." dedi.
-
Ama bunu der demez, tüm bu tavrı değişti.
-
Tüm şüphelerini kenara bırakıyor gibiydi.
-
"Evet, bunu yapabilirsin,
-
ama çok garipleşme." dedi.
-
-
Sonraki bir saat için
Starbucks karşılayanı oldum.
¶
-
İçeri giren her müşteriye "selam" dedim
-
ve onlara iyi tatiller diledim.
-
Bu arada, kariyer gidişatınız
ne yönde bilmiyorum ama,
-
karşılayan olmayın.
-
-
Gerçekten çok sıkıcıydı.
¶
-
Ama sonra bunu yapabileceğimi gördüm
çünkü "Bu garip mi?" diye sordum,
-
yaşadığı şüpheyi dile getirdim.
-
"Bu garip mi?" diye sormam
garip olmadığımı gösteriyordu.
-
Bunu garip bir şey olarak görmem aslında
-
tıpkı onun gibi düşündüğüm
anlamına geliyor.
-
Tekrar ve tekrar,
-
şunu öğrendim ki, soru sormadan önce
-
insanların kuşkularından bahsedersem
-
onların güvenini kazanırım.
-
İnsanlar evet demeye daha meyilli olurlar.
-
Ve öğrendim ki, hayatımın hayalini
soru sorarak
¶
-
gerçekleştirebilirim.
-
Dört nesildir öğretmen olan
bir aileden geliyorum
-
ve büyük annem hep şunu demiştir:
-
"Hey Jia, istediğin her şeyi yapabilirsin,
-
ama öğretmen olursan harika olur."
-
-
Ama bir girişimci olmak istedim,
yani olmadım.
¶
-
Ama bir şeyler öğretmek
her zaman hayalim olmuştur.
-
O yüzden "Bir üniversite sınıfına
ders vermek istesem
-
nasıl olur?"diye düşündüm.
-
O dönem Austin'de yaşıyordum,
-
o yüzden Teksas Üniversitesine gittim
-
ve profesörlerin kapılarını çalarak:
"Sınıfınıza ders verebilir miyim?" dedim.
-
İlk denemelerimde sonuç elde edemedim.
-
Ama kaçmadığım ve denemeye
devam ettiğim için
-
üçüncü denememde profesör çok etkilendi.
-
"Bunu daha önce kimse yapmadı." dedi.
-
Dersime sunumlar yaparak hazırladım.
-
Profesör: "Bunları kullanabilirim.
-
İki ay sonra neden gelmiyorsun?
Programımı senin için ayarlarım." dedi.
-
İki ay sonra bir sınıfta ders veriyordum.
-
Bu benim -- muhtemelen göremiyorsunuzdur,
bu kötü bir resim.
¶
-
Bazen ışık da sizi reddedebiliyor, değil mi?
-
-
-
sınıfa verdiğim ders bitince,
ağlayarak dışarı çıktım
-
çünkü sadece sorarak
-
hayatımın hayalini
gerçekleştirebileceğimi öğrendim.
-
Eskiden birçok şeyi başarmam
gerektiğini düşünürdüm,
-
harika bir girişimci olmam veya
doktoramı yapmam gerektiğini.
-
Ama hayır, sadece sordum
-
ve ders verdim.
-
Göremediğiniz bu resimde,
¶
-
Martin Luther King, Jr.'dan alıntı yaptım.
-
Neden? Çünkü araştırmalarımda
dünyayı gerçekten değiştiren insanların,
-
yaşama ve düşünme şeklimizi
değiştiren insanların,
-
ilk başta ve çoğu kez reddedilen
insanlar olduğunu öğrendim.
-
Martin Luther King, Jr.,
-
Mahatma Gandhi, Nelson Mandela,
-
veya hatta İsa Mesih gibi insanlar.
-
Bu insanlar reddedilmeyi önemsemediler.
-
Reddedilme sonrası gösterdikleri
tepkiyi önemsiyorlar.
-
Ve onlar reddedilmeyi kucakladılar.
-
Reddedilmeyi öğrenmek için
bu insanlar olmamız gerekmiyor
¶
-
ve benim durumumda,
-
reddedilme benim lanetimdi,
-
benim öcümdü.
-
Tüm hayatım boyunca beni rahatsız etti
çünkü sürekli ondan kaçtım.
-
Sonra onu kucaklamaya başladım.
-
Bunu hayatımın en büyük
hediyesine dönüştürdüm.
-
İnsanlara reddedilmeleri nasıl fırsata
çevirebileceklerini öğretmeye başladım.
-
Blogumu kullandım,
konuşmalarımı kullandım,
-
yayınladığım kitabı kullandım.
-
Reddedilme korkusunun aşılmasına
yardımcı olacak teknoloji geliştiriyorum.
-
Hayatınızda reddedildiğinizde,
¶
-
bir engelle karşılaştığınızda
-
veya başarısız olduğunuzda
-
olasılıkları göz önünde bulundurun.
-
Kaçmayın.
-
Eğer onları kucaklarsanız,
-
sizin hediyeniz olabilirler.
-
-