Return to Video

Bir tartışmayı nasıl kazanırsınız (ABD Yüksek Mahkemesi veya herhangi bir yerde)

  • 0:01 - 0:02
    14 yıl önce,
  • 0:02 - 0:05
    ilk davamı savunmak için
    Yüksek Mahkemede yerimi aldım.
  • 0:06 - 0:07
    Bu, herhangi bir dava değildi.
  • 0:07 - 0:09
    Uzmanların, Yüksek Mahkemenin duyduğu
  • 0:09 - 0:12
    en önemli davalardan bir tanesi
    şeklinde adlandırdıkları bir davaydı.
  • 0:13 - 0:16
    Guantanamo'nun yasal olup olmadığı
    ve Cenevre Sözleşmeleri'nin
  • 0:16 - 0:20
    terörle mücadelede uygulanıp
    uygulanmadığını dikkate alıyordu.
  • 0:20 - 0:24
    11 Eylül'deki korkunç saldırılardan sonra
    ele avuca sığmayan yıllardı.
  • 0:24 - 0:27
    Yüksek Mahkemenin yedi tane
    Cumhuriyetçi atananı,
  • 0:27 - 0:29
    iki tane de Demokrat atananı vardı
  • 0:29 - 0:33
    ve şans eseri müvekkilim
    Osama Bin Laden'in şoförüydü.
  • 0:33 - 0:37
    Bana muhalif olan kişi ise ABD Başsavcısı,
  • 0:37 - 0:38
    Amerika'nın en iyi mahkeme avukatıydı.
  • 0:38 - 0:40
    Otuz beş tane dava savunmuştu,
  • 0:40 - 0:42
    ben ise 35 yaşında bile değildim.
  • 0:42 - 0:44
    Her şey yeterince zor değilmiş ki
  • 0:44 - 0:48
    Senato, ABD İç Savaşı'ndan beri
    ilk kez böyle bir şey yaparak
  • 0:48 - 0:52
    davayı Yüksek Mahkemenin duruşma
    listesinden kaldıran yasa tasarısını
  • 0:52 - 0:54
    İletişim uzmanları gerilim yaratmam
  • 0:54 - 0:57
    ve size ne olduğunu söylememem
    gerektiğini söylüyor.
  • 0:57 - 0:59
    Ama konu şu ki davayı biz kazandık.
  • 0:59 - 1:00
    Peki nasıl?
  • 1:00 - 1:03
    Bugün bir tartışmayı Yüksek Mahkemede
    veya herhangi bir yerde
  • 1:03 - 1:05
    nasıl kazanacağımız hakkında konuşacağım.
  • 1:05 - 1:09
    Bilinen bir görüş, kendinize güvenerek
    konuşmanız gerektiğidir.
  • 1:09 - 1:11
    Bu şekilde ikna edebilirsiniz.
  • 1:12 - 1:13
    Bence bu yanlış bir görüş.
  • 1:13 - 1:16
    Bence kendine güvenmek
    ikna etmenin düşmanı.
  • 1:17 - 1:21
    İkna etmek empatiyle, bir insanı
    tamamen anlamakla alakalı.
  • 1:21 - 1:23
    TED'i TED yapan şey de bu,
  • 1:23 - 1:25
    bu konuşmayı dinlemenizin sebebi de bu.
  • 1:25 - 1:28
    Bu konuyu herhangi bir yayının
    sayfalarında da okuyabilirdiniz
  • 1:28 - 1:30
    ama okumadınız.
  • 1:30 - 1:32
    Yüksek Mahkeme davalarında da
    aynı şey geçerli,
  • 1:32 - 1:34
    dava özetlerini sayfalara yazıyoruz
  • 1:34 - 1:36
    ama aynı zamanda
    sözlü tartışmalar da yapıyoruz.
  • 1:36 - 1:40
    Hakimlerin sadece sorular yazdığı
    ve sizin de cevaplar yazdığınız
  • 1:40 - 1:41
    bir adalet sistemimiz yok.
  • 1:41 - 1:42
    Neden mi?
  • 1:42 - 1:45
    Çünkü tartışma etkileşimle alakalı.
  • 1:45 - 1:48
    Ne yaptığımı ve bu derslerin nasıl
    genellenebilir olduğunu anlatmak için
  • 1:48 - 1:50
    sizi perde arkasına götürmek istiyorum.
  • 1:51 - 1:53
    Sadece mahkemede bir tartışmayı
    kazanmak için değil
  • 1:53 - 1:55
    ama çok daha derin bir şey için.
  • 1:56 - 1:58
    Açıkçası bu, alıştırma yapmayı içerecek
  • 1:58 - 2:01
    ama herhangi bir alıştırma değil.
  • 2:01 - 2:04
    Guantanamo için ilk
    alıştırma seansımda Harvard'a gittim
  • 2:04 - 2:08
    ve o efsanevi profesörler
    beni soru yağmuruna tuttu.
  • 2:08 - 2:12
    Her şeyi okumuş olmama ve milyon kere
    prova yapmış olmama rağmen
  • 2:12 - 2:14
    kimseyi ikna edemiyordum.
  • 2:14 - 2:16
    Savunmalarım yankı bile yapmıyordu.
  • 2:16 - 2:17
    Çok çaresizdim,
  • 2:17 - 2:19
    mümkün olan her şeyi yaptım,
  • 2:19 - 2:21
    her kitabı okudum,
    milyon kere prova yaptım
  • 2:21 - 2:23
    ve hiçbir işe yaradığı yoktu.
  • 2:23 - 2:25
    Sonunda tesadüfen birisine rastladım,
  • 2:25 - 2:28
    oyunculuk koçuydu, avukat bile değildi.
  • 2:28 - 2:30
    Yüksek Mahkemeye hiç ayak basmamıştı.
  • 2:30 - 2:35
    Bir gün dalgalı beyaz bir gömlek
    ve bolo kravatla ofisime geldi.
  • 2:35 - 2:39
    Katlanmış kollarımla bana baktı
  • 2:39 - 2:41
    ve "Bak Neal, bunun işe yarayacağını
  • 2:41 - 2:43
    düşünmediğini söyleyebilirim
  • 2:43 - 2:44
    ama sadece dediğimi yap.
  • 2:44 - 2:46
    Bana savunmandan bahset." dedi.
  • 2:46 - 2:47
    Not defterimi aldım
  • 2:47 - 2:49
    ve savunmamı okumaya başladım.
  • 2:49 - 2:51
    "Ne yapıyorsun?" dedi.
  • 2:51 - 2:53
    "Sana savunmamdan bahsediyorum" dedim.
  • 2:53 - 2:55
    "Savunman bir not defteri mi?" diye sordu.
  • 2:55 - 2:58
    "Hayır ama savunmam
    not defterinde yazılı." dedim.
  • 2:58 - 3:02
    "Neal, bana bak
    ve savunmandan bahset." dedi.
  • 3:02 - 3:03
    Ben de öyle yaptım.
  • 3:03 - 3:07
    Aniden fikirlerimin
    yankı yaptığını fark ettim.
  • 3:07 - 3:10
    Başka bir insanla bağlantı kuruyordum
  • 3:10 - 3:15
    ve ben konuşurken oluşmaya
    başlayan gülümsemeyi görebiliyordu.
  • 3:15 - 3:20
    "Tamam Neal, şimdi savunmanı
    elimi tutarken yap." dedi.
  • 3:20 - 3:22
    "Ne?" dedim.
  • 3:22 - 3:24
    "Evet, elimi tut." dedi.
  • 3:25 - 3:27
    Çaresizdim bu yüzden elini tuttum.
  • 3:27 - 3:33
    "İşte bağlantı bu,
    ikna etmenin gücü bu." dedim.
  • 3:33 - 3:34
    Bu, bana yardımcı oldu.
  • 3:34 - 3:38
    Ama doğrusunu söylemek gerekirse
    savunma günü yaklaştıkça hala geriliyorum.
  • 3:38 - 3:41
    Savunmanın kendini başka
    birinin yerine koymak
  • 3:41 - 3:43
    ve empati yapmakla alakalı
    olduğunu bilmeme rağmen
  • 3:43 - 3:46
    önce sağlam bir temele ihtiyacım vardı.
  • 3:46 - 3:49
    Bu yüzden konfor alanımın
    dışına çıkarak bir şey yaptım.
  • 3:49 - 3:51
    Mücevher taktım
    ama herhangi bir mücevher değil
  • 3:51 - 3:54
    babamın savunmadan
    birkaç ay önceki vefatına kadar
  • 3:54 - 3:58
    bütün hayatı boyunca
    taktığı bir bilezik taktım.
  • 3:58 - 4:01
    Annemin bana uygun bir zaman için
    verdiği bir kravat taktım.
  • 4:02 - 4:06
    Not defterimi çıkardım ve üstüne
    çocuklarımın ismini yazdım
  • 4:06 - 4:08
    çünkü bunu yapıyor olmamın sebebi onlardı.
  • 4:08 - 4:12
    Onlar için ülkeyi bulduğumdan
    daha iyi bir şekilde bırakmalıydım.
  • 4:12 - 4:14
    Mahkemeye gittim ve sakindim.
  • 4:14 - 4:17
    Bilezik, kravat, çocuklarımın ismi
  • 4:17 - 4:19
    odaklanmamı sağladı.
  • 4:19 - 4:22
    Tıpkı uçurumun ötesinden uzanan
    bir kaya tırmanıcısı gibi
  • 4:22 - 4:25
    eğer sağlam bir desteğiniz
    varsa ulaşabilirsiniz.
  • 4:25 - 4:29
    Tartışma ikna etmekle alakalı olduğu için
  • 4:29 - 4:31
    duygulardan kaçınmam
    gerektiğini biliyordum.
  • 4:31 - 4:33
    Duyguları açığa çıkarmak
    başarısızlık getirir.
  • 4:33 - 4:36
    Bir e-postayı koyu renkle
    ve büyük harflerle yazmak gibi
  • 4:36 - 4:38
    kimseyi ikna etmez.
  • 4:38 - 4:40
    Bu sizinle, konuşmacıyla
    alakalı olan bir şey,
  • 4:40 - 4:42
    dinleyici ya da alıcıyla alakalı değil.
  • 4:43 - 4:46
    Bazı ortamlarda çözüm duygusal olmaktır.
  • 4:46 - 4:48
    Ailenizle tartışıyorsunuz
  • 4:48 - 4:50
    duygularınızı kullanıyorsunuz
    ve işe yarıyor.
  • 4:50 - 4:51
    Neden mi?
  • 4:51 - 4:53
    Çünkü aileniz sizi seviyor.
  • 4:53 - 4:55
    Ama Yüksek Mahkemenin hakimleri
    sizi sevmiyor.
  • 4:55 - 4:59
    Kendilerini duygularla ikna edilebilen
    insan tipi olarak düşünmeyi sevmiyorlar.
  • 4:59 - 5:02
    Ben de, muhalifimin duygusal reaksiyon
    vermesine yol açmak için
  • 5:02 - 5:05
    bir tuzak kurarak bu iç görüyü
    tersine tasarladım.
  • 5:05 - 5:09
    Böylece hukukun istikrarlı
    ve sakin sesi olarak görülebilirdim.
  • 5:09 - 5:10
    Bu işe yaradı.
  • 5:10 - 5:15
    Guantanamo mahkemelerinin düştüğünü
    ve kazandığımızı öğrenmek için
  • 5:15 - 5:17
    mahkeme salonunda
    oturduğumu hatırlıyorum.
  • 5:17 - 5:21
    Adliyenin basamaklarından inerek
    çıktığımda bir basın fırtınası vardı.
  • 5:22 - 5:24
    Beş yüz kamera vardı ve hepsi bana,
  • 5:24 - 5:27
    "Karar ne anlama geliyor? Ne söylüyor?"
    diye soruyorlardı.
  • 5:27 - 5:28
    Karar 185 sayfa uzunluğundaydı
  • 5:28 - 5:31
    ve okumak için zamanım olmadı,
    kimsenin zamanı olmadı.
  • 5:31 - 5:33
    Ama ne anlama geldiğini biliyordum.
  • 5:33 - 5:35
    Mahkeme basamaklarında dediğim şey şuydu:
  • 5:35 - 5:37
    "Burada olan şey şu:
  • 5:37 - 5:38
    En düşüğün en düşüğüne sahipsiniz,
  • 5:38 - 5:42
    bin Laden'in şoförü olmakla
    suçlanan bu adam
  • 5:42 - 5:44
    etrafımızdaki en korkunç
    adamlardan birisi.
  • 5:44 - 5:46
    Sadece herhangi birine dava açmadı
  • 5:46 - 5:49
    ama aslında millete,
    dünyanın en güçlü adamına
  • 5:49 - 5:52
    Amerika Birleşik Devletleri'nin
    başkanına dava açtı.
  • 5:52 - 5:54
    Davası bir çeşit uyduruk
    trafik mahkemesinde değil
  • 5:54 - 5:56
    ülkedeki en yüksek mahkemede,
  • 5:56 - 5:59
    Amerika Birleşik Devletleri'nin
    Yüksek Mahkemesinde görüldü
  • 5:59 - 6:00
    ve davayı kazandı.
  • 6:00 - 6:03
    Bu, bu ülke için dikkate değer bir şey.
  • 6:03 - 6:05
    Diğer birçok ülkede
  • 6:05 - 6:08
    bu şoför muhtemelen sadece
    dava açtığı için vurulurdu.
  • 6:08 - 6:11
    Benim için daha da fazlası,
    avukatı da vurulurdu.
  • 6:11 - 6:14
    Ama Amerika'yı farklı yapan şey bu,
  • 6:14 - 6:16
    Amerika'yı özel yapan şey bu."
  • 6:16 - 6:17
    Bu karar sayesinde
  • 6:17 - 6:20
    Cenevre Sözleşmeleri
    terörle mücadele için uygulanıyor.
  • 6:20 - 6:23
    Bu da dünya çapında
    hayalet hapishanelerin son bulması,
  • 6:23 - 6:26
    suyla boğma işkencesinin son bulması
  • 6:26 - 6:29
    ve o Guantanamo askeri mahkemelerin
    son bulması anlamına geliyor.
  • 6:29 - 6:31
    Düzenli olarak kanıt toplayarak
  • 6:31 - 6:33
    ve hakimleri tamamen anlayarak
  • 6:33 - 6:36
    abartısız bir şekilde
    dünyayı değiştirebildik.
  • 6:37 - 6:38
    Kulağa kolay geliyor, değil mi?
  • 6:38 - 6:40
    Çok fazla alıştırma yapabilirsiniz,
  • 6:40 - 6:42
    duygularınızı göstermekten
    kaçınabilirsiniz
  • 6:42 - 6:45
    ve siz de her tartışmayı kazanabilirsiniz.
  • 6:45 - 6:47
    Üzülerek söylüyorum ki
    o kadar basit değil,
  • 6:47 - 6:48
    stratejilerim dört dörtlük değil
  • 6:48 - 6:52
    ve herkesten daha çok
    Yüksek Mahkeme davası kazanırken
  • 6:52 - 6:54
    çok fazla şey de kaybettim.
  • 6:54 - 6:57
    Aslında Donal Trump başkanlığa
    seçildikten sonra
  • 6:57 - 7:00
    anayasa gereği korkmuş bir
    şekilde konuşuyordum.
  • 7:00 - 7:03
    Lütfen anlayın bu, Sol'a karşı Sağ
  • 7:03 - 7:05
    ya da onun gibi bir şeyle alakalı değil.
  • 7:05 - 7:07
    Bu konuda konuşmak için
    için burada değilim.
  • 7:07 - 7:09
    Ama yeni başkanın
    göreve başladığı ilk hafta
  • 7:09 - 7:12
    havalimanlarında oluşan
    o sahneleri hatırlarsınız.
  • 7:12 - 7:16
    Başkan Trump, bir seçim kampanyası
    vaadi vererek şöyle demişti:
  • 7:16 - 7:20
    "Ben, Donald J. Trump,
    Amerika'ya olan Müslüman göçlerinin
  • 7:20 - 7:23
    tamamen durdurulmasını sağlayacağım."
  • 7:23 - 7:26
    Aynı zamanda "Bence İslam bizden
    nefret ediyor." demişti.
  • 7:26 - 7:28
    Nüfusunun büyük bir
    çoğunluğu Müslüman olan
  • 7:28 - 7:33
    yedi ülkeden gelen göçleri yasaklayarak
    bu sözünü yerine getirdi.
  • 7:33 - 7:37
    Hukuki ekibim ve diğerleri
    mahkemeye gitti ve dava açtı.
  • 7:37 - 7:40
    İlk seyahat yasağını kaldırttılar.
  • 7:40 - 7:41
    Trump yeniden yasak getirdi.
  • 7:41 - 7:44
    Tekrar mahkemeye gittik
    ve yine yasağı kaldırttık.
  • 7:44 - 7:46
    Trump yine yasak getirdi
  • 7:46 - 7:49
    ve bu sefer Kuzey Kore'yi de
    ekleyerek yasağı değiştirdi.
  • 7:49 - 7:50
    Çünkü hepimiz Amerika'nın
  • 7:50 - 7:53
    Kuzey Kore'yle büyük bir göç
    problemi olduğunu biliyoruz.
  • 7:53 - 7:57
    Ama bu, avukatlarının
    Yüksek Mahkemeye gidip
  • 7:57 - 8:00
    "Görüyorsunuz bu Müslümanlara
    karşı yapılan ayırımcılık değil,
  • 8:00 - 8:03
    diğer insanları da içeriyor."
    demelerine olanak sağladı.
  • 8:03 - 8:05
    Buna müthiş bir cevabımız
    olduğunu düşündüm.
  • 8:05 - 8:07
    Sizi detaylarla sıkmayacağım
  • 8:07 - 8:09
    ama biz davayı kaybettik,
  • 8:09 - 8:11
    5'e 4 oyla.
  • 8:11 - 8:16
    Yıkılmıştım, ikna etme güçlerimin
    azaldığından endişelenmiştim.
  • 8:16 - 8:18
    Sonra iki şey oldu.
  • 8:18 - 8:19
    Birincisinde,
  • 8:19 - 8:23
    Yüksek Mahkemenin Japon Amerikalıların
    enterne edilmesini tartışan
  • 8:23 - 8:25
    seyahat yasağı görüşünden
    bir kısım gözüme ilişti.
  • 8:26 - 8:28
    Bu, 100 binin üzerinde
    Japon Amerikalının
  • 8:28 - 8:33
    kamplarda enterne edildiği
    tarihimizdeki korkunç bir andı.
  • 8:33 - 8:37
    Bu plana karşı çıkan gözde insanım
  • 8:37 - 8:40
    Washington Üniversitesi öğrencisi
    olan Gordon Hirabayashi'ydi.
  • 8:40 - 8:45
    "Bak, ilk kez yakalanıyorsun,
    eve gidebilirsin" diyen FBI'a teslim oldu.
  • 8:45 - 8:47
    Gordon "Hayır, ben bir Kuveykırım,
  • 8:47 - 8:50
    adaletsiz kanunlara direnmeliyim." dedi.
  • 8:50 - 8:52
    Onu tutukladılar ve mahkum edildi.
  • 8:52 - 8:55
    Gordon'nun davası
    Yüksek Mahkemede görüldü
  • 8:55 - 8:57
    ve yine sahip olduğunuz
  • 8:57 - 9:00
    herhangi bir beklenti duygusunu
    yok ederek o şeyi yapacağım
  • 9:00 - 9:01
    ve size ne olduğunu anlatacağım.
  • 9:01 - 9:02
    Gordon kaybetti
  • 9:03 - 9:05
    ama basit bir sebep yüzünden kaybetti.
  • 9:05 - 9:09
    Devletin en iyi
    mahkeme avukatı olan Başsavcı,
  • 9:09 - 9:12
    Yüksek Mahkemeye, Japon Amerikalıların
    enterne edilmesinin
  • 9:12 - 9:16
    askeri gerekliliklerden dolayı makul
    olduğunu söylediği için Gordon kaybetti.
  • 9:16 - 9:17
    Bu kadardı,
  • 9:17 - 9:20
    kendi ekibi Japon Amerikanların
    enterne edilmesine
  • 9:20 - 9:24
    gerek olmadığını açığa çıkarmasına rağmen
  • 9:24 - 9:27
    FBI ve istihbarat teşkilatı,
  • 9:27 - 9:29
    Başsavcının dediklerine inandı.
  • 9:29 - 9:32
    Aslında söylenenler ırksal
    ön yargıyla güdülenmişti.
  • 9:32 - 9:35
    Ekibi Başsavcıya yalvardı,
  • 9:35 - 9:38
    "Doğruyu söyle,
    kanıtları ortadan kaldırma."
  • 9:38 - 9:39
    Peki Başsavcı ne yaptı?
  • 9:40 - 9:41
    Hiçbir şey.
  • 9:41 - 9:44
    Mahkemeye gitti ve "askeri gereklilikler"
    hikayesini anlattı
  • 9:45 - 9:49
    ve mahkeme Gordon'ın hükmünü onayladı.
  • 9:49 - 9:53
    Ertesi yıl, Fred Korematsu'nun
    enterne edilmesini onayladı.
  • 9:53 - 9:55
    Neden bunun hakkında düşünüyordum?
  • 9:55 - 9:57
    Çünkü neredeyse 70 yıl sonra,
  • 9:57 - 10:02
    aynı ofise, Başsavcılığa gittim.
  • 10:02 - 10:04
    Japonların enterne edilmeleri davalarında
  • 10:04 - 10:08
    devletin gerçekleri yanlış
    beyan ettiğini söyleyerek
  • 10:08 - 10:11
    doğruları açıkladım.
  • 10:11 - 10:14
    Yüksek Mahkemenin seyahat yasağı
    görüşünü düşündükçe
  • 10:14 - 10:16
    bir şey fark ettim.
  • 10:16 - 10:17
    Yüksek Mahkeme o görüşte,
  • 10:17 - 10:22
    Korematsu davasında yetkisini kullanarak
    kararı iptal etmek için çaba harcamıştı.
  • 10:22 - 10:26
    Japonların enterne edilmesinin
    yanlış olduğunu söyleyen
  • 10:26 - 10:28
    artık sadece Adalet Bakanlığı değildi,
  • 10:28 - 10:31
    Yüksek Mahkeme de öyle olduğunu söyledi.
  • 10:32 - 10:35
    Bu, tartışmalar için önemli
    bir ders, zamanlama.
  • 10:35 - 10:39
    Hepinizin tartışırken kullandığı
    önemli bir kozu vardır.
  • 10:39 - 10:41
    Tartışmalarınızı ne zaman yapıyorsunuz?
  • 10:41 - 10:43
    Sadece doğru tartışmaya ihtiyacınız yok,
  • 10:43 - 10:46
    doğru tartışmaya
    doğru zamanda ihtiyacınız var.
  • 10:46 - 10:50
    Ne zaman dinleyicileriniz,
    eşiniz, patronunuz, çocuğunuz
  • 10:50 - 10:52
    en anlayışlı zamanında olacak?
  • 10:52 - 10:55
    Bazen tamamen kontrolünüzden çıkar.
  • 10:55 - 10:57
    Gecikmenin çok kapsamlı bedelleri var.
  • 10:58 - 11:00
    Bu yüzden gidip
    mücadele etmeniz gerekiyordur
  • 11:00 - 11:03
    ve tıpkı benim gibi yanlış bir
    zamanlama yakalayabilirsiniz.
  • 11:03 - 11:05
    Seyahat yasağında düşündüğümüz şey buydu.
  • 11:05 - 11:06
    Gördüğünüz üzere
  • 11:06 - 11:11
    bunun için Başkan Trump'ın
    döneminde henüz erkendi.
  • 11:11 - 11:15
    ve Yüksek Mahkeme, Trump'ın imzasını
    iptal etme girişimi için hazır değildi.
  • 11:15 - 11:20
    Tıpkı FDR'nin Japon Amerikalı enternesini
    iptal etmeye hazır olmadıkları gibi.
  • 11:20 - 11:22
    Bazen sadece risk almanız gerekir.
  • 11:22 - 11:25
    Ama kaybettiğinizde çok acı vericidir
  • 11:25 - 11:27
    ve sabretmek gerçekten zordur.
  • 11:27 - 11:29
    Ama bu bana aldığım
    ikinci dersi hatırlatıyor.
  • 11:29 - 11:31
    Suçsuzluğu kanıtlama sonradan gelişse bile
  • 11:31 - 11:35
    savaşmanın ne kadar önemli
    olduğunu fark ettim
  • 11:35 - 11:38
    çünkü ilham veriyor, eğitiyor.
  • 11:38 - 11:43
    Ann Coulter'ın Müslüman yasağıyla alakalı
    yazdığı bir köşe yazısını okumuştum.
  • 11:43 - 11:45
    Dediği şey şuydu:
  • 11:45 - 11:48
    "Trump karşıtu tartışan
    birinci kuşak bir Amerikalı vardı,
  • 11:48 - 11:49
    ismi Neal Katyal.
  • 11:49 - 11:52
    Amerika'dan nefret eden
    birçok onuncu kuşak var.
  • 11:52 - 11:56
    Tartışmak için bir tanesini
    bile bulamadınız,
  • 11:56 - 11:58
    ülkemizi toplu göçlerle yok mu etmeliyiz?
  • 11:58 - 12:03
    Bu, duygunun, iyi bir tartışma
    için lanetli olan bir şeyin,
  • 12:03 - 12:04
    benim için önemli olduğu andı.
  • 12:04 - 12:09
    Beni geri döndürmek için duyguyu
    mahkeme salonunun dışına çıkardı.
  • 12:09 - 12:13
    Coulter'ın yazdıklarını
    okuduğumda sinirlendim.
  • 12:14 - 12:20
    Birinci kuşak Amerikalı olmanın beni
    yetersiz kılacağı fikrine karşı çıkıyorum.
  • 12:20 - 12:25
    Toplu göçlerin bu ülkenin sonunu
    getireceği fikrine karşı çıkıyorum.
  • 12:25 - 12:30
    Bunun yerine toplu göçleri bu ülkenin
    inşa edildiği bir kaya olarak görüyorum.
  • 12:30 - 12:32
    Coulter'ın yazdıklarını okuduğumda
  • 12:32 - 12:34
    geçmişimdeki birçok şey hakkında düşündüm.
  • 12:34 - 12:35
    Hindistan'dan buraya
  • 12:36 - 12:38
    cebinde 8 dolarla gelen
    ve siyahi tuvaletini mi
  • 12:38 - 12:42
    yoksa beyazların tuvaletini mi
    kullanacağını bilmeyen babamı düşündüm.
  • 12:42 - 12:45
    Kesimhanedeki ilk iş teklifini düşündüm.
  • 12:46 - 12:47
    Bir Hindu için güzel bir iş değil.
  • 12:47 - 12:52
    Başka bir Hint aileyle
    Chicago'da bir mahalleye
  • 12:52 - 12:54
    nasıl ve ne zaman taşındığımızı düşündüm
  • 12:54 - 12:56
    ve o ailenin çimenliklerinde
    yanmış bir haç vardı.
  • 12:56 - 12:58
    Çünkü ırkçılar, Afrikalı Amerikalıları
  • 12:58 - 13:01
    ve Hinduları ayırt etmede
    pek de iyi değillerdi.
  • 13:01 - 13:03
    Guantanamo süresince
  • 13:03 - 13:04
    Müslüman sever olduğum için
  • 13:04 - 13:06
    aldığım nefret postalarını düşündüm.
  • 13:06 - 13:08
    Yine ırkçılar, Hindular
  • 13:08 - 13:11
    ve Müslümanlar arasındaki
    farkları bilmede iyi değiller.
  • 13:11 - 13:15
    Ann Coulter, bir göçmenin çocuğu
    olmanın zayıflık olduğunu düşündü.
  • 13:15 - 13:19
    Son derece haksızdı.
  • 13:19 - 13:21
    Bu, benim gücüm
  • 13:21 - 13:24
    çünkü Amerika'nın neyi temsil etmesi
    gerektiğini biliyordum.
  • 13:25 - 13:27
    Amerika'da,
  • 13:27 - 13:32
    benim, cebinde 8 dolarla buraya
    gelen bir adamın çocuğunun,
  • 13:32 - 13:35
    Amerika Birleşik Devletleri
    Yüksek Mahkemesinde
  • 13:35 - 13:37
    Osama Bin Laden'in şoförü gibi
  • 13:37 - 13:39
    nefret edilen bir yabancı
    adına durabileceğini
  • 13:39 - 13:41
    ve kazanabileceğini biliyordum.
  • 13:41 - 13:43
    Bu bana davayı kaybetmiş olmama rağmen
  • 13:43 - 13:47
    Müslüman yasağı konusunda da
    haklı olduğumu fark ettirdi.
  • 13:47 - 13:49
    Mahkeme ne karar verirse versin
  • 13:49 - 13:53
    göçmenlerin bu ülkeyi güçlendirdiği
    gerçeğini değiştiremediler.
  • 13:53 - 13:57
    Aslında birçok anlamda en çok
    göçmenler bu ülkeyi seviyor.
  • 13:57 - 13:59
    Ann Coulter'ın yazdıklarını okuduğumda
  • 13:59 - 14:02
    Anayasamızın şanlı sözlerini düşündüm,
  • 14:02 - 14:04
    Anayasanın Birinci Ek Maddesi'ni.
  • 14:04 - 14:08
    "Kongre, dini bir kuruma ilişkin
    herhangi bir yasa yapmayacaktır."
  • 14:08 - 14:10
    Milli inançlarımızı düşündüm.
  • 14:10 - 14:12
    "E plurbis unum."
  • 14:12 - 14:14
    "Birçok şeyden meydana gelen tek şey."
  • 14:14 - 14:16
    Her şeyden önemlisi
  • 14:16 - 14:19
    tamamen bir tartışmayı
    kaybetmenin tek yolunun
  • 14:19 - 14:21
    vazgeçmek olduğunu fark ettim.
  • 14:21 - 14:24
    ABD Kongresinin davasına katıldım
    ve Başkan Trump'ın
  • 14:24 - 14:29
    nüfus sayımına vatandaşlık sorusunu
    eklemesine karşı çıktım.
  • 14:29 - 14:31
    Büyük çıkarımları olan bir karardı.
  • 14:31 - 14:33
    Oldukça zor bir davaydı.
  • 14:33 - 14:35
    Birçok insan kaybedeceğimizi düşündü.
  • 14:35 - 14:37
    Ama davayı kazandık,
  • 14:37 - 14:38
    5'e 4 oyla.
  • 14:38 - 14:40
    Yüksek Mahkeme,
  • 14:40 - 14:44
    Başkan Trump ve kabine sözcüsünün
    yalan söylediğini açıkladı.
  • 14:45 - 14:48
    Ayağa kalktım ve tekrar savaşa katıldım,
  • 14:48 - 14:51
    umarım her biriniz de kendi
    yöntemlerinizle böyle yaparsınız.
  • 14:51 - 14:52
    Ayağa kalkıyorum
  • 14:52 - 14:56
    çünkü iyi tartışmaların sonunda
    galip geldiğine inanıyorum.
  • 14:57 - 14:59
    Adaletin yayı uzun
  • 14:59 - 15:00
    ve sıklıkla yavaşça geriliyor
  • 15:00 - 15:03
    ama biz onu gerdiğimiz sürece geriliyor.
  • 15:04 - 15:08
    Sorunun her tartışmayı
    nasıl kazanacağınız olduğunu değil,
  • 15:08 - 15:11
    kaybettiğinizde nasıl ayağa kalkacağınız
    olduğunu fark ettim.
  • 15:11 - 15:15
    Çünkü nihayetinde
    iyi savunmalar galip çıkacak.
  • 15:15 - 15:17
    İyi bir savunma yaparsanız
  • 15:17 - 15:19
    bu, daha çok dayanmanızı,
  • 15:19 - 15:21
    temelinizin ötesine uzanmanızı
  • 15:21 - 15:24
    gelecek zihinlere ulaşmanızı
    sağlayan güce sahip.
  • 15:24 - 15:27
    Bütün bu anlattıklarımın
    önemli olmasının sebebi de bu.
  • 15:27 - 15:30
    Sırf kazanmış olmak için bir tartışmayı
    nasıl kazanacağınızdan bahsetmiyorum.
  • 15:30 - 15:32
    Bu, bir oyun değil.
  • 15:32 - 15:36
    Bunu size anlatıyorum
    çünkü şimdi kazanmasanız bile
  • 15:36 - 15:40
    eğer iyi bir savunma yaparsanız
    tarih sizi haklı çıkaracak.
  • 15:40 - 15:43
    Her zaman o oyunculuk koçunu düşünüyorum
  • 15:43 - 15:44
    ve tuttuğum elin
  • 15:44 - 15:48
    aslında adaletin eli olduğunu
    fark etmeye başladım.
  • 15:48 - 15:51
    Uzatılan el sizin için de gelecek.
  • 15:51 - 15:56
    Bir kenara itmek ya da onu
    tutmaya devam etmek size kalmış.
  • 15:56 - 15:59
    Dinlediğiniz için çok teşekkürler.
Title:
Bir tartışmayı nasıl kazanırsınız (ABD Yüksek Mahkemesi veya herhangi bir yerde)
Speaker:
Neal Katyal
Description:

ABD Yüksek Mahkemesi yargıcı Neal Katyal, bir tartışmayı kazanmanın sırrının büyük, retorik ya da kibar bir tavır olmadığını bundan daha fazla bir şey olduğunu söylüyor. Mahkemeden önce tartıştığı en etkileyici birkaç davanın hikayeleriyle Katyal, ikna edici ve başarılı bir tartışma yapmanın anahtarının neden insan ilişkilerinde, empatide ve fikirlerinizin gücüne olan inancınızda yattığını gösteriyor. "Soru, her tartışmayı nasıl kazanacağınız değil, kaybettiğinizde nasıl ayağa kalkacağınızdır." diyor.

more » « less
Video Language:
English
Team:
closed TED
Project:
TEDTalks
Duration:
16:12

Turkish subtitles

Revisions