-
Title:
Okumanın iyileştirici gücü
-
Description:
Okumak ve yazmak, bizi diğerlerine ve kendimize yakınlaştıran cesaret eylemleri olabilir. Yazar Michelle Kuo, Mississippi Delta'da öğrencilerine okuma becerilerini öğretmenin, yazılı kelimelerin bir köprü görevi gösteren gücünü ortaya nasıl çıkardığını ve bu gücün sınırlamalarını paylaşıyor.
-
Speaker:
Michelle Kuo
-
Bugün, okumanın hayatlarımızı
nasıl değiştirebildiği
-
ve bu değişimin sınırları
hakkında konuşmak istiyorum.
-
Sizlerle, okumanın bize nasıl
güçlü insan ilişkilerinin olduğu
-
paylaşılabilir bir dünya verebildiğini
konuşmak istiyorum.
-
Aynı zamanda iletişimin her zaman
-
taraflı olması hakkında
konuşmak istiyorum.
-
Okumak ne kadar yalnız,
-
kendine özgü bir girişim.
-
Hayatımı değiştiren yazar,
¶
-
ünlü Afro-Amerikan
roman yazarı James Baldwin idi.
-
1980'lerde Batı Michigan'da büyürken
-
sosyal değişimle ilgilenen
-
çok fazla Asya kökenli
Amerikan yazar yoktu.
-
Sanırsam James Baldwin'e
yakın hissetmemin nedeni,
-
bu boşluğu doldurmanın
-
ve ırk bakımından
bilinçli hissetmenin bir yoluydu.
-
Ama belki de kendimin
Afro-Amerikan olmadığımı bildiğimden,
-
onun sözleri tarafından suçlandığımı
-
ve meydan okunduğunu hissettim.
-
Özellikle şu kelimeler:
-
"Bütün uygun tutumlara sahip olan
-
fakat gerçek olmayan inançları olan
liberaller var.
-
Ne zaman önemli bir durum olsa
-
ve bir şekilde onlardan
durumu kurtarmalarını beklesen
-
orada olmuyorlar."
-
-
Bu sözcükleri harfi harfine irdeledim.
-
Kendimi nereye koymalıyım?
-
Mississippi Delta'ya,
-
Birleşik Devletler'in
en fakir bölgelerinden birine gittim.
-
Güçlü bir tarih tarafından
şekillendirilmiş bir yer.
-
1960'larda Afro-Amerikalılar
-
hayatlarını eğitim için,
-
oy hakkı için riske atarak savaştılar.
-
Bu değişimin bir parçası olmak için,
-
gençlerin mezun olması
ve üniversiteye gitmeleri için
-
yardım etmek istedim.
-
Mississippi Delta'ya ulaştığımda
¶
-
orası hâlen fakir,
-
hâlen ırkçılığa maruz kalmış,
-
hâlen ciddi bir değişime
ihtiyacı olan bir yerdi.
-
Yerleştiğim okulumun
-
kütüphanesi ve rehber öğretmeni yoktu,
-
fakat bir polis memuru vardı.
¶
-
Öğretmenlerin yarısı geçiciydi
-
ve öğrenciler ne zaman kavgaya girişse
-
okul onları
yerel ilçe cezaevine gönderiyordu.
-
Bu okul, Patrick ile tanıştığım okul.
-
15 yaşındaydı
-
ve iki kez sınıfta kalmıştı;
sekizinci sınıftı.
-
Sessiz, içine dönüktü.
-
Sanki sürekli derin düşünceler içindeydi.
-
Başkalarının kavga edişini görmekten
nefret ederdi.
-
Bir keresinde,
kavga eden iki kızın arasına atlayıp
-
kendini yere düşürttüğünü görmüştüm.
-
Patrick'in sadece bir sorunu vardı.
-
Okula gelmezdi.
-
Bazen okulun
çok moral bozucu olduğunu söylerdi.
-
Çünkü insanlar her zaman kavga ediyor
ve öğretmenler istifa ediyorlardı.
-
Aynı zamanda annesi iki işte çalışıyordu
-
ve okula gitmesine
ikna etmeye çalışmaktan yorulmuştu.
-
Bu yüzden Patrick'i ikna etmeyi
-
kendime iş olarak gördüm.
-
Çılgın, 22 yaşımda
ve inanılmaz iyimser olmamdan dolayı
-
stratejim evine gitmek ve
-
"Okula neden gelmiyorsun?" demekti.
¶
-
Bu strateji gerçekten işe yaradı.
-
Okula her gün gelmeye başladı
-
ve sınıfımda yıldızı parlamaya başladı.
-
Şiir yazıyor, kitap okuyordu.
-
Okula her gün geliyordu.
-
O sıralarda
-
Patrick'le nasıl iletişim kuracağımı
çözdüğümde
-
Harvard'da hukuk fakültesine girdim.
-
Aynı soruyla tekrar yüzleştim.
-
Kendimi nereye koymalıyım?
-
Bedenimi nereye koymalıyım?
-
Düşündüm ki Mississippi Delta
parası olan insanların olduğu,
-
insanların fırsatlarının olduğu
-
ve bu insanların ayrıldığı bir yerdi.
-
Geride kalanlar ise
-
ayrılma şanslarının olmadığı insanlardı.
-
Ayrılan bir insan olmak istemedim.
¶
-
Kalan bir insan olmak istedim.
-
Diğer yandan yalnız ve yorgundum.
-
Eğer prestijli bir hukuk derecesine
sahip olursam
-
daha büyük ölçekte
daha fazla şey değiştirebileceğime
-
kendimi ikna ettim.
-
Bu yüzden ayrıldım.
-
3 yıl sonra,
-
hukuk fakültesinden mezun olacağım sıralar
-
bir arkadaşım beni aradı
-
ve Patrick'in bir kavgaya karışıp
birini öldürdüğünü söyledi.
-
Yıkılmıştım.
-
Bir yanım buna inanmadı,
-
fakat bir yanım da
doğru olduğunu biliyordu.
-
Patrick'i görmeye gittim.
-
Cezaevinde ziyaret ettim.
-
Olanların doğru olduğunu söyledi.
-
Birini öldürdüğünün
doğru olduğunu söyledi.
-
Daha fazla konuşmak istemedi.
-
Okulda neler olduğunu sordum
¶
-
ve ben ayrıldıktan bir yıl sonra
okulu bıraktığını söyledi.
-
Sonra bana başka bir şey anlatmak istedi.
-
Yere baktı
ve küçük bir kızının olduğunu,
-
henüz yeni doğduğunu söyledi.
-
Onu yüzüstü bıraktığını
hissettiğini söyledi.
-
Bu kadardı.
-
Konuşmamız acele ve garipti.
-
Cezaevinden çıktığımda
içimden bir ses dedi ki:
-
"Geri dön.
-
Eğer şimdi geri dönmezsen
asla dönemeyeceksin."
-
Hukuk fakültesinden mezun oldum
ve geri döndüm.
-
Patrick'i görmeye gittim,
¶
-
davasıyla ilgili yardım edebilir miyim
diye düşündüm.
-
Onu ikinci görüşümde,
-
aklıma güzel bir fikir geldi
ve dedim ki,
-
"Patrick, kızına bir mektup yazmaya
ne dersin?
-
Böylece onu aklında tutabilirsin."
-
Bir kalem ve bir parça kağıt verdim
-
ve yazmaya başladı.
-
Bana kağıdı geri uzattığında,
kağıda baktığımda
-
şok geçirdim.
-
El yazısını tanıyamadım.
-
Çok basit yazım hataları yapmıştı.
-
Öğretmenlik zamanımdan
şunu anımsadım;
-
bir öğrenci çok kısa bir zamanda
-
büyük ivme katedebilir.
-
Fakat bir öğrencinin ciddi bir şekilde
gerileyeceğini hiç düşünmedim.
-
Beni daha çok üzen asıl şey ise
-
kızına yazdığı şeyleri görmekti.
-
Şöyle yazmıştı:
-
"Hatalarım için özür dilerim,
¶
-
senin için orada olamadığımdan
dolayı özür dilerim."
-
Söyleme ihtiyacı duyduğu
her şey bu kadardı.
-
Kendime, özür dilemesi gerekmediği
yönleriyle ilgili
-
daha fazla şey yazmaya
nasıl ikna edebileceğimi sordum.
-
Kızıyla paylaşmaya değer bir şeye
-
sahip olduğunu hissettirmek istedim.
-
Önümüzdeki yedi ay boyunca her gün,
¶
-
onu ziyaret ettim ve kitaplar aldım.
-
Çantam küçük bir kütüphaneye dönüşmüştü.
-
James Baldwin'i,
-
Walt Whitman,
-
C.S. Lewis'i götürdüm.
-
Ağaçlar, kuşlar hakkında
rehber kitaplar getirdim.
¶
-
Nihayetinde favori kitabı ise sözlük oldu.
-
Bazı günlerde,
-
sessizlik içinde saatlerce oturur
ve ikimiz de okurduk.
-
Diğer günlerde,
-
birlikte okurduk, şiir okurduk.
-
Haiku okumayla başladık,
yüzlerce haiku,
¶
-
aldatıcı basit bir başyapıt.
-
"Benle en sevdiğin haikuyu paylaş,"
derdim.
-
Bazıları çok komikti.
-
Örneğin Issa'dan:
-
"Korkmayın örümcekler,
evi rahat tutuyorum."
-
-
"Günün yarısı boyunca kestirdim,
kimse beni cezalandırmadı!"
-
Karın düştüğü ilk günlerle
alakalı olan şu da bir harika:
-
"Geyik, birbirlerinin üstünden
ilk buzu yalıyordu."
-
Bir şiirin nasıl göründüğüyle ilgili
-
gizli ve muhteşem bir şey var.
-
Boş bir alan, kelimelerin
kendileri kadar önemli.
-
W.S. Merwin'dan,
eşini bahçede çalışırken görüp
¶
-
hayatlarının sonuna kadar
birlikte yaşamaları gerektiğini
-
anladıktan sonra yazdığı şu şiiri okuduk:
-
"İstediğimiz zaman tekrar geleceğimizi
-
ve bahar olacağını hayal etmeme izin ver
-
Asla olduğumuzdan daha yaşlı olmayacağız
-
Bitkin keder,
sabahın kendine geldiği
-
ilk bulut gibi yatışmış olacak."
-
Patrick'e en sevdiği kısmı sordum
ve dedi ki:
-
"Asla olduğumuzdan
daha yaşlı olmayacağız."
-
Zamanın sadece durduğu bir yeri,
-
zamanın daha fazla anlam ifade etmediği
bir yeri hatırlattığını söyledi.
-
Böyle bir yere sahip olup olmadığını,
¶
-
zamanın sonsuza kadar sürdüğü bir yeri
olup olmadığını sordum.
-
"Annemin yanı", dedi.
-
Başkasının yanında bir şiiri okuduğunda
-
şiirin anlamı değişir.
-
Çünkü, anlamı o kişiye özgü
-
ve size özgü olur.
-
Daha sonra kitap okuduk, bir sürü kitap.
¶
-
Frederick Douglass'ın anı yazısını okuduk.
-
Kendine okuma ve yazmayı öğreten
-
ve edebi kültürü sayesinde
özgürlüğüne kavuşan Amerikan bir esir.
-
Frederick Douglass'ı
bir kahraman olarak görerek
-
ve bu hikayeyi bir yükselme
ve umut olarak düşünerek büyüdüm.
-
Fakat bu kitap Patrick'i
bir panik haline soktu.
-
Patrick, yılbaşı boyunca,
ustaların esirlere cin verip
-
onlara özgürlükle baş edemeyeceklerini
-
nasıl kanıtladıkları ile ilgili
hikâyeye takmıştı.
-
Çünkü esirler
otlaklarda tökezleyeceklerdi.
-
Patrick kendi durumunu buna benzetti.
¶
-
Hapishanelerde içinde bulundukları durumu
düşünmek istemeyen
-
bir esirmiş gibi
insanların olduğunu söyledi.
-
Çünkü bu çok acı vericiydi.
-
Geçmiş hakkında düşünmek çok acı verici,
-
daha ne kadar yolumuz olduğunu düşünmek
çok acı verici.
-
En sevdiği satır şuydu:
¶
-
"Ne olursa olsun,
düşünmeyi bırakmak!
-
Bana işkence eden şey,
-
içinde bulunduğum durumun
bitmeyen düşüncesiydi."
-
Patrick, Douglass'ın
düşünmek ve yazmak için
-
cesur olduğunu söyledi.
-
Ama Patrick, paniğe kapılmasına rağmen
okumaya devam etmesi ile
-
bana göre Douglass'a ne kadar
benzediğini bilemeyecekti.
-
Benden önce okumayı bitirdi,
-
hem de ışıksız,
beton bir merdivende okurken.
-
Daha sonra benim çok sevdiğim bir kitabı
okumaya başladık:
¶
-
Marilynne Robinson'dan "Gilead".
-
Bir babadan oğula,
genişletilmiş bir mektup.
-
Şu satırı çok sevdi:
-
"Bu mektubu, sana hayatında ne yaptığını
hiç merak ettin mi diye yazıyorum,
-
sen bana Tanrı'nın bir lütfuydun,
-
bir mucize, bir mucizeden daha fazlası."
-
Bu dille ilgili bir şey,
¶
-
sevgisi,
-
özlemi,
-
sesi,
-
Patrick'in yazma tutkusunu alevlendirdi.
-
Defterler üstüne defterleri
-
kızına yazdığı mektuplarla doldurdu.
-
Bu güzel, karışık mektuplarda
-
kızıyla birlikte Mississippi Gölü'ne
kano yapmaya gittiğini hayal edebilirdi.
-
Tertemiz suyu olan bir dağ nehri
bulduklarını hayal edebilirdi.
-
Patrick'i izlerken
-
kendi kendime düşündüm,
-
ve şimdi hepinize soruyorum;
¶
-
kaçınız, yüz üstü bıraktığınızı
hissettiğiniz birine mektup yazdınız?
-
Bu insanları aklınızdan çıkarabilmek
-
çok daha kolay.
-
Fakat Patrick her gün çıkageldi,
-
kızıyla yüzleşti,
-
kendini ona sorumlu hissetti,
-
kelimesi kelimesine
-
yoğun bir konsantrasyon ile.
-
-
bu şekilde bir riske atmak istedim.
-
Çünkü bu risk,
birinin kalbinin gücünü gösteriyor.
-
Biraz geri gelmeme
-
ve rahatsız edici bir soru sormama
izin verin.
-
Patrick'in hikayesini anlatmak için
bu hikayedeki rolüm ne?
-
Bu acıyı yaşayan Patrick
-
ve hayatında bir gün bile aç kalmamış ben.
-
Bu soruyu kendi kendime çok düşündüm,
-
demek istediğim şey bu hikâye
sadece Patrick'le ilgili değil,
-
bizimle ilgili,
-
aramızdaki eşitsizlikle ilgili.
-
-
Patrick, ebeveyni,
büyükannesi ve büyükbabası gibi
-
engele maruz kalan pek çok insan var.
-
Bu hikâyede, bu kısmı temsil ediyorum.
-
Bu hikâyeyi anlatarak
kendimi saklamak istemedim.
-
Kendi gücümü saklamak istemedim.
-
Bu hikâyeyi anlatarak
bu gücü ortaya çıkarmak
¶
-
ve sormak istedim.
-
Aramızdaki bu mesafeyi
nasıl azaltabiliriz?
-
Okumak, bu mesafeyi kapamak için bir yol.
-
Okumak, birlikte paylaşabileceğimiz,
-
eşit bir şekilde paylaşabileceğimiz
bir evren veriyor.
-
Patrick'e ne olduğunu
şimdi merak ediyorsunuzdur.
-
Okumak, hayatını kurtardı mı?
-
Kurtardı ve kurtarmadı.
-
Patrick hapisten çıktığında
¶
-
macerası eziyetliydi.
-
İşverenler, sicilinden dolayı
onu geri çevirdi.
-
Kalp rahatsızlığı ve diyabeti nedeniyle
-
annesi, en yakın arkadaşı,
43 yaşında hayatını kaybetti.
-
Evsizdi, açtı.
-
İnsanlar, okumayla ilgili bana
çok abartılı gelen şeyler söylüyordu.
¶
-
Okuryazar olması, onun
ayrımcılığa maruz kalmasını engellemedi.
-
Annesini ölmekten kurtarmadı.
-
Peki okumak ne yapabilir?
-
Bugünü bitirmek için birkaç cevabım var.
-
Okumak, onun iç hayatını
¶
-
gizemle, hayalle,
-
güzellikle doldurdu.
-
Okumak, ona haz veren görüntüler verdi:
-
dağ,
-
okyanus,
-
geyik,
-
buz.
-
Özgür, doğal bir dünyanın tadında
kelimeler verdi.
-
Kaybettiği şeylerle ilgili bir dil verdi.
-
Şair Derek Walcott'tan şu satırlar
ne kadar da değerli.
-
Patrick bu şiiri hatırladı.
-
"Alıkonulduğum günler,
-
kaybettiğim günler,
-
kız çocuklar gibi, sığmayan günler,
-
benim sığınan kollarım."
-
Okumak, ona kendi cesaretini öğretti.
¶
-
Acı verici olmasına rağmen
-
Frederick Douglass'ı okumaya
devam ettiğini hatırlayın.
-
Bilinçli olmak acı vermesine rağmen
bilinçli olmaya devam etti.
-
Okumak, düşünmenin bir şekli.
-
Bu yüzden okumak zordur
çünkü düşünmek zorunda kalırız.
-
Patrick, düşünmeyi,
düşünmemeye tercih etti.
-
Son olarak, okumak,
kızıyla konuşabileceği bir dil verdi.
-
Okumak, onu yazmaya teşvik etti.
-
Okumak ve yazmak arasındaki ilişki
çok güçlü.
¶
-
Okumaya başladığımızda
-
kelimeleri bulmaya başlarız.
-
Patrick, kızıyla birlikte olduğunu
düşünebildiği kelimeleri buldu.
-
Kızını ne kadar çok sevdiğini anlatan
-
kelimeleri buldu.
-
Okumak aynı zamanda
aramızdaki ilişkiyi değiştirdi.
¶
-
Kendi bakışımızın ötesini
görmemizi sağlayan
-
samimiyete fırsat verdi.
-
Okumak, eşit olmayan bir ilişkiyi aldı
-
ve bize anlık bir eşitlik sağladı.
-
Bir kişiyle bir okur
olarak tanıştığınızda,
-
onunla ilk kez tanışırsınız,
-
tamamen yeni, tamamen hayat dolu.
¶
-
Onun en sevdiği satırın
ne olacağını asla bilemezsiniz.
-
Hangi anıları ve kederleri olduğunu
bilemezsiniz.
-
İç hayatıyla ilgili
en yüksek gizliliğiyle yüzleşirsiniz.
-
Daha sonra merak edersiniz:
"Benim iç hayatım neden meydana gelmiş?
-
Başka birisiyle paylaşmaya değer
neyim var?"
-
Patrick'in kızına yazdığı mektuplardan
¶
-
en sevdiğim satırlarla kapatmak istiyorum.
-
"Göl bazı yerlerde karanlık,
-
ama ışık,
ağaçların çatlaklarından parlıyor.
-
pek çok dutun asılı olduğu
bazı dallarda.
¶
-
Birazını alabilmek için
kolunu dümdüz uzatırsın."
¶
-
Ve yazmış olduğu bu güzel mektupta:
-
"Gözlerini kapat
ve kelimelerin sesini dinle
-
bu şiiri ezbere biliyorum
-
ve senin de bilmeni istiyorum."
-
Herkese teşekkür ederim.
¶
-