Bir kaç harika fotoğrafa bakarak başlayalım. Bu National Geographic'in bir simgesi, Stave McCurry tarafından fotoğraflanmış bir Afgan mülteci. Ama Harvard Lampoon bir National Geographic parodisi ile yayınlanmak üzere, ve bu fotoğrafa ne yapacaklarını düşünmek bile tüylerimi ürpertiyor. Photoshop'un gazabı. Bu Bruce Dale tarafından fotoğraflanmış San Francisco'da iniş yapan bir jet. Kuyruğuna bir fotoğraf makinesi monte etmiş. Sam Abell'den bir Tolstoy hikayesi için şiirsel bir imge. Randy Olson'dan Kongo Demokratik Cumhuriyeti'ndeki Pigme'ler. Bu fotoğrafı seviyorum çünkü bana.. Degas'ın 14 Yaşındaki Küçük Dansçı adlı bronz heykelini hatırlatıyor. Paul Nicklin'den Kuzey Kutbu'nda yüzen bir kutup ayısı. Kutup ayılarının hareket edebilmeleri için buza ihtiyaçları var, pek de iyi yüzücü değiller. Ve buzullara neler olduğunu hepimiz biliyoruz. Bunlar Afrika'daki Rift Vadi'sini geçen develer, Chris Johns tarafından fotoğraflanmış. Doğruca aşağı doğru çekilmiş, yani bunlar develerin gölgesi. Bu Texas'ta bir çiftlik sahibi, harika bir portreci olan William Albert Allard'dan. Ve Jane Goodall, kendi özel bağlantısını kurarken, Nick Nichols tarafından fotoğraflanmış. Burası İspanya'da bir köpük diskosu, David Alan Harvey tarafından fotoğraflanmış. Ve David'in dediğine göre o dans pistinde bir çok garip şey oluyormuş. Ama, en azından hijyenik. (Gülüşmeler) Bunlar Avusturalya'daki deniz aslanları, kendi danslarını ediyorlar, David Doubilet'den. Ve bu da Dr. Euan Mason tarafından yakalanan bir kuyruklu yıldız. Ve son olarak, Titanic'in pruvası, film yıldızları olmadan, Emory Kristof tarafından fotoğraflandı. Fotoğrafçılık, günümüzün doymuş medya dünyasının acımasız girdapları altında direnen bir güç taşır, çünkü fotoğraflar, aklımızın belirli bir anı dondurmasına benzer. İşte bir örnek. Dört yıl önce oğlumla sahildeydim, ve o Delaware plajlarının sakin köpüklü dalgalarında yüzmeyi öğreniyordu. Ama bir an için başka tarafa döndüm ve o bir akıntıya kapılıp iskeleye doğru sürüklenmeye başladı. Şu an burada dururken bile hala görebiliyorum, suyun içine onun arkasından fırladığım sırada zaman yavaşlamaya ve bu sahne de donmaya başladı. Oradaki kayaları görebiliyordum. Bir dalga oğlumun üzerine çarpmak üzereydi. Uzanan kollarını görebiliyordum, ve yüzündeki korkuyu görebiliyordum, bana bakıyor ve "Baba, yardım et" diyordu. Onu yakaladım ve dalga üzerimize vurdu. Sağ salim kıyıya döndük. Biraz titriyorduk. Bu "flashbulb memory" olarak isimlendirilir, yani bütün elementlerin biraraya gelerek sadece olayı değil, benim olaya olan duygusal bağlantımın da tanımlandığı andır. Ve bu bir fotoğrafın izleyiciyle bağlantı oluşturduğu zaman sağladığı duygudur. Şimdi size söylemem lazım, geçen hafta bu konu hakkında Kyle ile konuşuyordum, ona hikayesini anlattığımdan bahsediyordum. O da bana, "Evet ben de o anı hatırlıyorum!" dedi. "Senin bana sahilden bağıran görüntünü hatırlıyorum." (Gülüşmeler) Ben de kendimi kahraman sanıyordum. (Gülüşmeler) Yani... Bu tablo -- ustalıklarının en üst seviyesinde olan dünyanın en önemli foto muhabirleri tarafından çekilmiş çarpıcı görüntülerin bir örneği. Bir tanesi dışında. Bu fotoğraf geçen sene Yeni Zelanda'da Dr. Euan Mason tarafından çekildi ve National Geographic'te yayınlandı. Geçen sene web sitemize "Sizin Fotoğrafınız" adlı, herkesin yayınlamak üzere fotoğraf gönderebileceği bir bölüm ekledik. Ve bu bölüm, hevesli fotoğraf camiasının ilgisini çekerek çok büyük bir üne kavuştu. Bu amatör fotoğrafların kalitesi bazen şaşırtıcı olabiliyor. Ve bunu görmek hepimizin içinde en az bir iki güzel fotoğraf olduğu fikrini güçlendiriyor. Fakat çok iyi bir foto muhabiri olmak için içinde bir iki taneden daha fazla fotoğraf barındırmalısın. Sürekli bu fotoğrafları yaratabilmelisin. Ama bundan önemlisi görsel bir anlatıyı nasıl yaratabileceğini bilmen gerekiyor. Bir hikaye nasıl söylenir bilmen gerekiyor. Ben de sizinle fotoğrafçılığın hikaye anlatma gücünü gösterdiğine inandığım bazı haber yorumları paylaşacağım. Fotoğrafçı Nick Nichols Çad'da Zakouma adlı çok küçük ve pek bilinmeyen bir yaban hayatı koruma alanını belgelemeye gitti. Asıl amacı oraya seyahat edip egzotik bir bölgeden çeşitli türlerin klasik bir hikayesini paylaşmaktı. Ve Nick bunu bir ölçüde yaptı. Bu bir yabani kedi. Aslında kamera tuzağı olarak adlandırdığımız bir şekilde kendi fotoğrafını çekiyor. Bölgeyi çaprazlama kesen kızılötesi bir ışın var ve o ışının alanına girdiği zaman fotoğrafı çekilmiş oluyor. Bunlar bir su birintikisinin yanındaki babunlar. Nick, yani otomatik kamera, böyle binlerce fotoğraf çekti. Ve şu an Nick'in elinde babunların arkalarını gösteren bir sürü fotoğraf var. (Gülüşmeler) Gece geç saatte atıştıran bir aslan -- fark ettiyseniz dişlerinden biri kırık. Ve burada bir timsah, sığınağına doğru nehir kenarına yanaşıyor. Kuyruğunun arkasından akan su damlalarını çok beğeniyorum. Fakat Zakouma'daki en etkileyici tür filler. Afrika'nın bu bölgesindeki zarar görmemiş en büyük sürülerden biri. Bu ay ışığında çekilmiş bir fotoğraf, bu tabi dijital fotoğrafçılığın yarattığı fark sayesinde oluyor. Bu hikaye filler etrafında dönüyor. Araştırmacı Dr. Michael Fay ve Nick sürünün dişi reisine tasma taktılar. İsmini Annie koyup onun hareketlerini izlemeye başladılar. Kendini işine adamış koruyucular sayesinde sürü parkın sınırları içinde güvendeydi. Ancak yıllık yağmurlar başlayınca sürü parkın dışındaki yerlerden otlanmak için göç etmeye başlıyordu. Böylece başlarını derde sokuyorlardı. Parkın güvenli alanın dışında onları değerli dişleri için yakalamayı bekleyen kaçak avcılar bulunuyordu. Vericiyle takip ettikleri dişi fil parkın içinde ve dışında haftalarca ileri geri dolaştıktan sonra parkın dışında bir yerde duruverdi. Sürüden 20 diğer hayvanla birlikte Annie öldürülmüştü. Ve sadece dişi için. Bu parkın korumalarından biri. Korumalar, kaçak avcıların birini yakalayıp fildişini geri aldılar. Hala değerli olduğu için orada öylece bırakamazlardı. Fakat Nick'in yaptığı, "Dünya muhteşem değil mi?" gibi basit ve eski moda hikaye biçimlerinin ötesine giden bir hikayeyi paylaşmak oldu. Ve seyirciyi derinden etkileyen bir hikaye yarattı. Sadece bu park hakkında bilgi vermek yerine filler ve korumalar ile insan ve vahşi hayat çevresindeki bir çok sorun hakkında anlayış ve empati oluşturdu. Şimdi Hindistan'a gidelim. Bazen genel bir hikaye bir odak noktası üzerinden anlatılabilir. Burada Richard Wurman'ın Yeni Dünya Nüfusu Projesi'nden bahsettiği sayıya bakıyoruz. Tarihte ilk defa daha fazla insan kırsal kesimlerden çok kentlerde yaşıyor. Ve büyümenin çoğu şehirlerin içinde değil çevrelerindeki gecekondu semtlerinde oluyor. Çok hareketli bir fotoğrafçı olan Jonas Bendiksen bana gelip şöyle dedi, "Bu durumu belgelememiz lazım ve teklifim şu: Dünyada her yere gidip her gecekondu mahallesinin fotoğrafını çekelim." Ben de dedim ki, "Biliyorsun ki bu bütçemiz için biraz iddialı olabilir." Biz de onun yerine, bizim araştırma hikayesi olarak adlandırdığımız şekilde gidip herşeye kısaca göz atmak yerine, Jonas'ı Hindistan'da Bombey'in bir parçası olan Dharavi'ye gönderdik, ve onun orada kalıp şehrin bu önemli bölümünün kalbine ve ruhuna giriş yapmasını sağladık. Jonas'ın yaptığı oraya gidip böyle yerlerde olan kötü koşullara yüzeysel bir şekilde bakmak değildi. Jonas bu koşulların bütün kentsel yaşamın işlevini nasıl yerine getirdiğinin yaşayan ve nefes alan önemli bir parçası olduğunu gördü. Tek bir yere iyice odaklanarak Jonas buradaki topluluğun temelini oluşturan dayanıklı insan ruhunun içine girdi. Ve bunu çok güzel bir şekilde gerçekleştirdi. Fakat bazen, bir hikayeyi anlatmanın tek yolu kapsamlı bir fotoğraftan geçiyor. Dünyanın balık avlama bölgelerinin kaybolmasını belgelemek için sualtı fotoğrafçıcı Brian Skerry ve foto muhabiri Randy Olson ile birleştik. Bu konu hakkında çalışan sadece biz değiliz, ama Brian ve Randy'nın yarattığı fotoğraflar aşırı avcılığın insan ve doğaya verdiği tahribatı yakalayan en iyi fotoğraflar arasında. Burada Brian'ın çektiği bir fotoğrafta çarmıha gerilmiş gibi duran bir köpekbalığı Baja açıklarında bir ağa yakalanmış. Belirli balık türleri avlanırken yanlışlıkla yakalanan hayvanları betimleyen sıradan bir sürü fotoğraf gördüm. Ama burada Brian kendisini teknenin altına yerleştirerek yanlışlıkla avlanan hayvanların denize geri atıldığı anın eşsiz bir görüntüsünü yakaladı. Ve Brian daha da büyük bir risk alarak daha önce hiç yapılmamış bir şekilde okyanusun zeminini parçalayan bir trolün fotoğrafını çekti. Karaya geri dönersek, Randy Olson Afrika'da fileto yapılmış balık artıklarının yerli halka satılıp, filetoların Avrupa'ya gönderildiği bir balık pazarını fotoğrafladı. Ve burada Çin'de, Randy bir deniz anası pazarını çekti. Başlıca besin kaynakları azaldıkça hasat, okyanusların daha da derinlerine iniyor ve daha fazla protein kaynağı getiriyor. Bunun adı beslenme zincirinde balık avlamak. Fakat umut ışığı da var ve inanıyorum ki ne zaman bu konularda çok önemli bir haber yapsak sadece problemlere bakmak istemiyoruz. Aynı zamanda çözümleri görmek istiyoruz. Brian Yeni Zelanda'da ticari balıkçılığın yasaklandığı bir deniz koruma alanını fotoğrafladı. Sonuç olarak burada fazla avlanan balık türleri canlandırıldı ve onlarla beraber sürdürülebilir balık alanları da. Fotoğrafçılık aynı zamanda bizi üzücü ve tartışmalı olabilecek konularla yüzleşmeye zorlayabilir. Geçen sene TED'de onurlandırılan James Nachtwey Irak'tan dönen yaralı Amerikalıların tedavisinde kullanılan tıbbi sistemin detaylarını ortaya çıkarttı. Yaralı bir askerin bir ucundan girip diğer ucundan çıktığı bir boru gibi. Jim işe savaş alanında başladı. Burada bir tıbbi teknisyen sahadaki hastaneye giden helikopterde yaralı bir askerle ilgileniyor. Burada askerler hastanede. Sağdaki asker ona evini hatırlatsın diye kızının ismini göğsüne dövme olarak yazdırmış. Buradan daha ağır hastalar Almanya'ya nakliye ediliyor, ve ilk defa Almanya'da aileleriyle buluşuyor. Daha sonra buradaki Walter Reed gibi gazi hastanelerinde iyileşmek için Amerika Birleşik Devletleri'ne dönüyorlar. Ve son olarak ileri teknoloji protezleriyle tıp merkezinden çıkıp savaş öncesi yaşamlarını geri kazanmaya çalışıyorlar. Jim basit olabilecek bir tıbbi bilim hikayesini alıp ona okuyucularımızı derinden etkileyen insani bir boyut kattı. İşte bu hikayeler fotoğrafçılığın günümüzdeki en önemli konularına dikkati çekmek için nasıl kullanılabileceğini gösteren muhteşem örnekler. Fakat bazen fotoğrafçılar herşeyden önce komik şeylerle de karşılaşıyorlar. Fotoğrafçı Paul Nicklin leopar foklarıyla ilgili bir hikaye çekmek için Antarktika'ya seyahat etti. Foklar okyanustaki en tehlikeli yırtıcı hayvanlardan biri olarak algılandıkları için çok az fotoğraflandırıldılar. Aslında bir sene önce bir araştırmacı foklardan biri tarafından yakalanıp aşağı çekilip öldürülmüştü. Yani tahmin edersiniz ki Paul suya girme konusunda belki biraz tereddütteydi. Leopar foklarının en çok yaptığı şey penguenleri yemek. "Penguenlerin Yürüyüşü"nü biliyorsanız bu daha çok penguenlerin yenmesi. (Gülüşmeler) Burada bir penguen kıyıya gidip kıyının güvenli olup olmadığına bakıyor. Ve sonra hepsi koşup atlıyor. Fakat daha sonra Paul suya giriyor. Ve bundan hiç korkmadığını söyledi. Bu dişi fok onun yanına geliyor. Muhtemelen, bu fotoğrafta gözükmemesi çok yazık ama 3.5 metre uzunluğunda. Yani kayda değer bir büyüklükte. Ve Paul hiç korkmadığını söyledi çünkü fok tehdit edilmiş olmaktan çok Paul'u merak ediyormuş. Sağdaki gibi ağzını açması aslında onun "Hey ne kadar büyük olduğuma bak!" deme şekli. Ya da "Ne kadar büyük dişlerin var!" (Gülüşmeler) Sonra Paul fokun ona acımış olabileceğini düşünüyor. Foka göre denizde penguenleri yakalamakla ilgilenmeyen büyük ve şapsal bir yaratık var. Fok da bu nedenle ona canlı olarak yakaladığı penguenleri getirip önüne koymaya başlıyor. Onları bırakıyor, penguenler de yüzerek kaçıyorlar. Fok da Paul'e "Ne yapıyorsun?" der gibi bakıp gidip penguenleri geri getirip tekrar onun önüne bırakıyor. Ve fok bunu birkaç gün boyunca yaptı, hatta o kadar sinirlendi ki penguenleri Paul'un direk kafasına koymaya başladı. (Gülüşmeler) Böylece harika bir fotoğraf ortaya çıktı. (Gülüşmeler) Fakat sonunda, Paul'e göre, fok onun yemek yemediği için hayatta kalmayacağını kabullenmiş. Bu onun nefretle homurdanarak iç çekmesi. (Gülüşmeler) Ve fok, Paul'a olan ilgisini kaybedip her zaman en iyi yaptığı şeye yöneldi. Paul nispeten gizemli ve bilinmeyen bir hayvanı fotoğraflamak için yola çıktı ve sadece bir fotoğraf koleksiyonuyla değil, inanılmaz bir deneyim ve muhteşem bir hikayeyle geri döndü. İşte acele ve yüzeysel olanların ötesine geçen ve fotomuhabirliğin gücünü ortaya çıkaran böyle hikayelerdir. Fotoğrafçılığın insanları birleştirdiğine ve dünyamızın bugün karşılaştığı sorunları ve olanakları anlamak için olumlu bir etken olarak kullanılabileceğine inanıyorum. Teşekkürler. (Alkış)