Size büyükannemin
tam beş kez oflayacağı
bir şey söyleyeceğim:
''Of, of, of, of, of''
(Kahkahalar)
İşte geliyor...
Hazır mısınız?
Pekâlâ.
4. evresinde akciğer kanseriyim.
''Ah canım'' diyeceksiniz,
Ben öyle hissetmiyorum.
Bununla barışığım.
Ayrıca belli başlı avantajları var --
herkes bunu böyle bir
kibirle karşılayamaz.
Küçük çocuklarım yok.
Yetişkin bir kızım var,
kendisi mutlu, zeki ve harika biri.
Öyle büyük ekonomik sıkıntım da yok.
Kanserim agresif değil.
Az çok Demokratların liderliği gibi,
(Kahkahalar)
kazanabileceğinden süpheliyim.
Orada öylece oturmuş,
Goldman Sachs'in
işe biraz para yatırmasını bekliyor.
(Kahkahalar)
(Alkışlar)
Ve hepsinden de iyisi...
Hâlihazırda bir başarıya imza attım.
Evet.
Bir yıl önce biri bana
tvitleyene kadar haberim bile yoktu.
İşte söylenen şey:
''Sen Amerikan erkeğinin
kancıklaştırılmasından sorumlusun.''
(Kahkahalar)
(Alkışlar)
Tabii tüm başarıyı
kendime atfedemem ama...
(Kahkahalar)
Peki ya siz benim avantajlarıma
sahip değilseniz?
Size verebileceğim tek tavsiye
benim yaptığımı yapmanız:
gerçeklikle arkadaş olun.
Gerçeklikle benim kurduğumdan
daha kötü bir ilişki kuramazdınız.
En başından beri,
gerçekliğe hiç ilgi duymadım.
Ben gerçeklikle tanıştığımda
Tinder var olsaydı
hemen sola kaydırırdım
ve her şey bitmiş olurdu.
(Kahkahalar)
Gerçeklik ve ben...
aynı değerlere, aynı amaçlara
sahip değiliz.
(Kahkahalar)
Dürüst olmak gerekirse
benim amaçlarım da yok;
fantezilerim var.
Tıpkı amaç gibiler
ama çok çalışma diye bir şey yok.
(Kahkahalar)
(Alkışlar)
Çok çalışma yanlısı değilim,
ama gerçekliği biliyorsunuz...
sürekli itekliyor sizi,
bunu idari beyin fonksiyonuyla yapıyor,
ölmenin ''oley!'' dediğiniz yanı:
idari beyin fonksiyonum artık
bana bir şeyleri tekmeletmeyecek.
(Kahkahalar)
Ancak bir şey oldu,
aslında gerçekliğin
gerçek olmayabileceğini fark ettim.
Olan şey şuydu,
gerçekliğin beni
yalnız bırakmasını istediğim için...
ama tabii son model bir fırın
ve derin donduruculu,
çok güzel bir evde
yoga dersleriyle
yalnız kalmak istiyordum...
İsteğim Disney'de
geliştirme anlaşmasıyla neticelendi.
Bir gün ofisimin
Pamul Prenses'in Cüceleri Caddesi'nde
olduğunu fark ettim.
(Kahkahalar)
Gerçeklik bundan
gurur duymamı bekliyordu.
(Kahkahalar)
Bir de gelişimi kutlamak için
bana gönderdikleri hediyeye bakıyordum,
diğer insanlara verildiğini duyduğum
Lalique vazo veya büyük piyano değil,
90 cm uzunluğunda
Mickey Mouse peluşu,
(Kahkahalar)
içinde başka bir şey daha
sipariş ederim diye katalog vardı,
göz zevkime hiç uymadı tabii.
(Kahkahalar)
Kataloğa göz atıp
90 cm'lik farenin fiyatına baktığımda
şöyle tarif ediliyordu;
''Gerçek boyutlarında''
(Kahkahalar)
İşte o zaman anladım.
Gerçeklik ''gerçek'' değildi.
Gerçeklik bir sahtekârdı.
Asıl gerçekliği bulmak için
kuantum fiziği ve kaos teorisine daldım
ve daha yeni bir film çektim,
evet, sonunda bunlarla ilgili
bir filmi yeni bitirdim,
ayrıntısına girmeyeceğim,
filmi çektikten sonra
bacağımı kırdım ve iyileşmedi,
bir sene sonra tekrar
bir ameliyat gerekti,
bu da bir sene sürünce
iki yıl tekerlekli sandalye kullandım
ve işte o zaman
asıl gerçeklikle irtibat kurdum:
sınırlar.
Hayatım boyunca inkâr ettiğim
görmezden geldiğim bu sınırlar
gerçekti...
ve onlarla baş etmek zorunda kaldım,
Bunun için hayalgücüm, yaratıcılığım
ve tüm yeteneklerimi kullanmam gerekti.
Asıl gerçeklik konusunda
çok iyi olduğum ortaya çıktı.
Onunla öylece anlaşmaya varmadım,
ona aşık oldum.
Şunu da bilmeliydim ki
Zeitgeist felsefesiyle olan
çalkantılı ilişkimi düşününce...
Şu kadarını söyleyeyim,
eski tip bir kaset çalar arıyorsanız...
(Kahkahalar)
Gerçekliğe aşık olduğum o an
bilmeliydim ki
dünyanın kalanı zıt yöne doğru
gitmeye karar verecekti.
(Kahkahalar)
Burada amacım Trump, aşırı sağ
veya iklim değişikli şüphecileri hakkında
ya da bu şeyi yapanlar
hakkında konuşmak değil,
bunun bir kutu olduğunu söylerdim,
ama tam burada diyor ki
''Bu bir kutu değildir.''
(Kahkahalar)
Beni aklımdan şüphe ettiriyorlar!
(Kahkahalar)
(Alkışlar)
Ama asıl konuşmak istediğim
gerçekliğe dair kişisel bir zorluk,
benim için kişisel
ve buna bilime olan sevgimi vurgulayarak
giriş yapmak istiyorum.
Ben kendim,
bir bilim insanı değilim ama...
bilimle ilgili her şeyi anlamaya yönelik
esrarengiz bir yeteneğim var,
bilimin kendisi hariç ama --
(Kahkahalar)
yani matematik.
En aykırı konseptler bile
mantıklı geliyor.
Sicim teorisi;
tüm gerçekliğin o minicik şeylerin
titreşiminden yayıldığı fikri...
Ben ona ''Büyük Tıngırtı'' diyorum.
(Kahkahalar)
Dalga-partikül ikilisi:
bir şeyin kendisini iki şey olarak
gösterebileceği fikri...
biliyorsunuzdur,
bir foton dalga olarak da
partikül olarak da ortaya çıkabilir,
en derin sezgilerimle bunu harmanlayınca
insanlar iyi ve kötü olabilir,
fikirler de doğru ve yanlış.
Freud penis kıskançlığı konusunda haklıydı
ve ona kimin sahip olduğu
konusunda yanıldı.
(Kahkahalar)
(Alkışlar)
Teşekkür ederim.
(Alkışlar)
Bir de bunun üzerine
küçük bir varyasyon var,
gerçeklik iki şey gibi görünebilir,
ama aslında bu iki şeyin etkileşimidir,
uzay ve zaman gibi,
kütle ve enerji,
yaşam ve ölüm gibi.
O yüzden şunu anlayamıyorum,
gerçekten anlamıyorum,
''ölümü yenmek'' için uğraşan
insanların kafa yapısını anlamıyorum.
Bunu nasıl yapabilirsiniz?
Hayatı öldürmeden
ölümü nasıl yeniyorsunuz?
Bana bir şey ifade etmiyor.
Şunu da söylemeliyim,
bunu inanılmaz bir
nankörlük olarak görüyorum.
Size olağanüstü bir hediye veriliyor:
hayat...
ama siz Noel Baba'dan
Rolls Royce araba istemişsiniz de
onun yerine salata karıştırıcısı
gelmiş gibisiniz.
Burada önemli nokta,
bunların bir son kullanma tarihi var.
Ölüm anlaşmayı bozuyor.
İşte bunu anlamıyorum.
Anlamıyorum,
çünkü benim için saygısızca.
Doğaya saygısızlık.
Doğaya baskın çıkma anlayışı,
doğanın efendisi olma anlayışı,
doğanın zekâmız karşısında
çok zayıf olduğu anlayışı...
ben öyle düşünmüyorum.
Siz de benim kadar
kuantum fiziği okumuşsunuzdur,
yani aslında fizik okuyan birinden
bir eposta okumuşluğum var...
(Kahkahalar)
Şunu anlamanız lazım ki
artık Newton'ın
saat misali evreninde yaşamıyoruz.
Bir muz kabuğu evreninde yaşıyoruz
ve her şeyi bilemeyeceğiz
veya her şeyi kontrol edemeyeceğiz,
her şeyi tahmin edemeyeceğiz.
Doğa sürücüsüz bir araba gibi.
Bu durumda olabileceğimizin en iyisi
o fıkradaki yaşlı kadın...
Hiç duydunuz mu bilmiyorum.
Yaşlı bir kadın araba sürüyor,
yanında orta yaşlı kızı var
ve anne kırmızı ışıkta durmadan ilerliyor.
Kızı, annesini gücendirecek
bir şey söylemek istemiyor,
''Araba sürecek yaşı geçtin'' gibi,
o yüzden hiçbir şey söylemiyor.
Sonra anne ikinci kez
kırmızı ışıkta geçiyor,
bu sefer kızı mümkün olduğunca
dikkatli bir şekilde
''Anne farkında mısın?'' diyor,
''İki kez kırmızı ışıkta geçtin.''
Anne şöyle diyor:
''Arabayı ben mi kullanıyorum?''
(Kahkahalar)
(Alkışlar)
O yüzden...
Bazı zihinsel ilerlemeler yaşayacağım,
benim için kolay çünkü zihinsel
ilerlemelerin Evel Knievel'ıyım;
plakamda Latince
''Düşünüyorum, öyleyse varım.'' yazıyor.
Umarım bana katılmaya isteklisinizdir,
ama benim asıl sorunum
ölümü yenmeye çalışan zihniyetle,
ölüm karşıtıysanız
bu benim için hayat karşıtı demek,
bu da doğa karşıtı demek
ve benim için ayrıca kadın karşıtı demek,
çünkü kadın eskiden bu yana
doğayla ilişkilendiriliyor.
Bu konudaki kaynağım Hannah Arendt,
''İnsanlık Durumu''
kitabının yazarı Alman filozof.
Kitapta klasik bir şekilde
işin erkeklerle
ilişkilendirildiğini söylüyor.
İş sadece insan eseri;
biz icat ediyoruz,
biz yaratıyoruz,
dünyaya izimizi bu şekilde bırakıyoruz.
Doğum ise bedenle alakalı.
Doğum gerçekleştiren ve doğan insanlarla
ilişkilendirilmiş.
Yani benim için,
bunu inkâr eden zihniyet,
biyolojik ritimle eş gitmeyi
evrenin döngüsel ritmini
inkâr eden zihniyet
ne kadınlar için
ne de doğumla ilişkili insanlar için
yaşanabilir bir çevre yaratmıyorlar,
bu da şu demek oluyor,
kölelerin soyundan geldiğini
söylediğimiz insanlar
veya doğal doğum yapmış insanlar.
Yani muz kabuğu evreni bakış açısından
''Emily'nin evreni'' dediğim
zihniyetten bakınca durum şöyle.
Öncelikle,
hayat için minnettarım,
ama ölümsüz olmak istemiyorum.
Benden sonra ismimin yaşaması
fikri hiç ilgimi çekmiyor.
Aslında bunu istemiyorum bile,
çünkü şunu gözlemledim ki
ne kadar zeki, ne kadar iyi,
ne kadar yetenekli olursanız olun,
Öldükten 50 yıl sonra,
size cephe alıyorlar.
(Kahkahalar)
Buna ilişkin kanıtım var.
Los Angeles Times'tan bir manşet:
''Anne Frank: O kadar da iyi değilmiş.''
(Kahkahalar)
Ayrıca evrenin döngüsel ritmiyle
eş gitmeyi çok seviyorum.
Hayatın sıradışılığı işte burada:
bir nesil döngüsü,
sonra yok oluş
ve yeniden var oluş.
''Ben'' dediğiniz şey
bu görünüşe gelmek için
bir araya gelmiş partiküller topluluğu,
ayrışacaklar
ve doğaya tabi olacaklar,
sonra da başka bir görünüş kazanacaklar.
Bu benim için çok güzel bir şey
ve bu sürecin bir parçası olmak
beni daha çok minnettar yapıyor.
Ölüme Alman bir biyologun
bakış açısıyla bakıyorum,
Andreas Weber,
hediye ekonomisinin
bir parçası olarak görüyor.
Siz de bu dev hediyeye sahipsini: Hayat,
en iyi şekilde onu zenginleştiriyorsunuz
ve sonra geri veriyorsunuz.
Auntie Mame
''Hayat bir ziyafettir'' demişti,
ben kendi payımı yedim.
Hayata karşı inanılmaz bir iştahım vardı,
hayatı tükettim,
şimdi ölümle ben tükeneceğim.
Olduğum gibi yerin içine gireceğim
ve orada her türlü mikrobun,
döküntünün,
ayrıştırıcının
paylarını almasını bekliyorum,
çok lezzetli olduğumu düşüneceklerdir.
(Kahkahalar)
Bence öyle.
Davranışımın en güzel yanı
bence gerçek olması.
Bunu görebilirsiniz.
Gözlemeyebilirsiniz.
Gerçekten oluyor.
hediyeyi zenginleştirdiğimi
göremiyor olabilirsiniz,
orasını bilemiyorum...
ama hayatın kesinlikle
diğer insanlar tarafından zenginleşti.
Örneğin TED,
beni hayatıma renk katan
dev bir insan ağıyla tanıştırdı,
internet sitemin tasarımcısı
Tricia McGillis buna dâhil,
internet sitem üzerinde düzenleme yaparak
sadece bir blog yazarak kullanabileceğim
bir hâle getirmek için
kızımla birlikte çalışıyor.
İdari beyin fonksiyonumu
kullanmak zorunda değilim.
Ha ha ha, ben kazandım!
(Kahkahalar)
Size çok minnettarım.
''İzleyiciler'' demek istemiyorum,
çünkü bizi iki farklı şey
olarak görmüyorum.
Buna yine kuantum fiziğiyle bakıyorum.
Kuantum fiziğinde
dalga partiküle dönüşürken
ne olduğunu tam olarak bilemezsiniz.
Bu konuda farklı teoriler var,
dalga işlevinin düşüşü,
uyum kaybı,
ama hepsi bir şeyde hemfikirler:
gerçeklik, etkileşim sonucu
varlık kazanıyor.
Siz de öyle.
Beni dinleyen her izleyici kitlesi,
geçmişte ve günümüzde.
Hayatımı gerçek kıldığınız için
size çok teşekkür ediyorum.
(Alkışlar)
Teşekkür ederim.
(Alkışlar)
Teşekkür ederim.
(Alkışlar)
Teşekkür ederim.
(Alkışlar)
Teşekkür ederim.