Artık hepimiz birer eylemciyiz.
(Alkışlar)
Teşekkürler.
Burada bırakayım ben.
(Gülüşmeler)
Devlet okulları için para kaynağı
bulmaya çalışan ailelerden,
Occupy Wall Street'e katılan
binlerce insan
ya da polisin Afro-Amerikalılara
zulmünü protesto etmek için
Black Lives Matter ile yürüyüş yapanlar,
kürtaj olmalı mı olmamalı mı
mitinglerine katılan aileler,
arkadaşlarımızın ve komşularımızın
sürgün edilmesinden
ya da Müslüman oldukları için
kara listeye eklenmesinden korkan bizler,
silah hakları ve serbestliğini
savunan insanlar
ve geçen Ocak ayında ülkenin
dört bir yanından
kadınların yürüyüşüne
katılan milyonlarca insan.
(Alkışlar)
Artık hepimiz birer eylemciyiz
ve bu demek oluyor ki hepimizin teftiş
hakkında endişelenmek için bir nedeni var.
Teftiş devletin bizim hakkımızda topladığı
özel ve detaylı bilgiler demek.
Asayiş ve ulusal güvenliğini
sağlamak için ise
teftiş şart.
Ama teftişin geçmişinde
bu özel bilgilerin suistimal edilerek
insanlara karşı kullanıldığını gördük.
Sırf ırkları yüzünden,
millî kimlikleri yüzünden,
cinsel yönelimleri yüzünden
ve özellikle yaptıkları eylemler
politik görüşleri yüzünden.
Yaklaşık 53 yıl önce,
Dr. Martin Luther King Jr. Washington'da
''Bir hayalim var'' konuşmasını yaptı.
Ve bugün hâlâ o konuşmanın arkasında yatan
ırkların eşitliği düşüncesi
o kadar geçerli ki
kızlarım üçüncü sınıfta
bu konuşmayı öğreniyorlar.
Ama o sırada
Dr. King oldukça tartışmalıydı.
Efsanevi ve kötü bilinen FBI yöneticisi
J. Edgar Hoover şuna inanıyordu
ya da inanmak istedi,
İnsan Hakları Hareketi Sovyet
komünistleri tarafından
Amerikan hükûmetini düşürmeye
yönelik bir komplo girişimiydi.
Ve Hoover'ın ajanları Dr. King'in
odasına dinleme cihazı yerleştirdi
ve İnsan Hakları Hareketi hakkındaki
taktik ve stratejilerini
ve liderlerin konuşmalarını dinledi.
Aynı zamanda Dr. King'in
karısını aldattığını
odasına yerleştirdikleri
cihaz sayesinde öğrenmiş oldular.
Ve J. Edgar Hoover, Dr. King'in
itibarını sarsma fırsatını yakalamış oldu.
FBI bu kayıtlarla birlikte
el yazısı bir not ekleyerek
Dr. King'e bir paket gönderdi.
Bu mektubun taslağı yıllar sonra
FBI arşivlerinde bulundu,
mektupta ise şunlar yazıyordu,
''Bir rahip olmadığını biliyorsun.
Diğer tüm sahtekârlar gibi,
senin de sonun yaklaşıyor King.''
Dr. King'i intihara iten
birkaç cümlesi bile vardı,
''King, yapabileceğin yalnızca
tek bir şey kaldı.
Ne olduğunu biliyorsun.
O pis, anormal ve sahte varlığın
insanlığın içine gömülmeden
bu şansı kaçırmasan iyi edersin.''
Ama asıl önemli olan şey,
Dr. King anormal değildi.
Hepimizin birilerinden sakladığı
bir şeyler vardır.
Ve daha da önemlisi,
J. Edgar Hoover da anormal değildi.
Teftişin suistimalinin geçmişi,
yalnızca kötü, megaloman
bir adamın geçmişi değil.
FBI'da geçirdiği yıllar boyunca,
J. Edgar Hoover Demokratik ve
Cumhuriyetçi tüm başkanlara hizmet edip
destek olmaktan büyük zevk aldı.
Sonuçta Dr. King'in teftişini
bilen ve onaylayan
John F. Kennedy ve kardeşi
Robert Kennedy idi.
Hoover 15 yıl boyunca COINTELPRO
denilen bir program yürüttü.
Programın amacı ise
kendini insan haklarına,
Kadın Hakları Hareketi'ne,
barış ve savaşa karşı
kendini adayan sivil grupları
gözetlemekti.
Ve teftiş bu kadarla da kalmadı.
Lyndon Baines Johnson,
seçim kampanyası boyunca,
düşmanı Barry Goldwater'ın uçağına
seçimleri kazanma çabasının bir parçası
olarak dinleme cihazı yerleştirtti.
Tabii bir de Watergate olayı vardı.
Ulusal Demokrasi Kurulu'nun
Watergate Oteli'ndeki merkezine giren
hırsızlar yakalandı.
Nixon yönetimi hırsızlığı
gizlemeye çalıştı
ve sonunda Nixon başkanlıktan
istifa etmek zorunda kaldı.
COINTELPRO ve Watergate olayı
Amerikalılar için bir uyarı alarmıydı.
Teftiş raydan çıkmıştı ve
siyasi rakipleri bastırmak için
kullanılmaya başlamıştı.
Amerikalılar olayı geliştirdi,
yaptığımız şey ise teftiş yasasını
yeniden düzenlemek oldu.
Gözetleme yasasını yenilerken
yaptığımız ilk şey,
devletin telefonlarımıza
ve mektuplarımıza erişebilmesi için
bir arama emri gerekmesiydi.
Arama emrinin önemli olmasının nedeni
müfettişler ile vatandaş arasında
bir hâkim görevi görmesidir
ve bu hâkimin işi yapılan teftişin
iyi bir amaçla yapıldığından,
doğru insanları hedeflediğinden
ve elde edilen bilginin
ayrımcılar için değil,
yasal amaçlar uğruna
kullanılacağından emin olmaktır.
Sistemimiz buydu,
yani bu demek oluyor ki
Başkan Obama, Trump Tower'ın
telefon hattını dinlemedi.
Sistem buna benzer bir şeyin hâkim olmadan
oluşmasını engellemek üzere kuruldu.
Peki telefon konuşmaları ve mektuplar
değil de konu başka şeyler olursa ne olur?
Artık teknoloji var,
devletin sıradan insanların
bilgilerini ucuzca ve kolayca
elde etmesini sağlayan teknoloji.
Telefon konuşmalarınız
bir bağımlılığınızın olup olmadığını,
inancınınızın ne olduğunu,
hangi hayır kurumlarına bağış yaptığınızı,
hangi politik adayı desteklediğinizi
kolayca ortaya çıkarabilir.
Ve yıllar boyunca hükûmetimiz
Amerikalıların konuşma kayıtlarını
balık ağı tarzı yıllarca topladı.
2012 yılında Ulusal
Cumhuriyetçilik Kongresi
kullanılması planlanan
yeni bir teknolojiden bahsetti.
Bir yüz tanıma sistemiyle
kalabalığın içindeki
eylemci ve sorun yaratan tipler
tanınacak ve erkenden durdurulacaktı.
Bugün, yetişkin Amerikalıların %50'sinin
yüzleri bir devlet veri tabanında kayıtlı.
Alkol, tütün, silah ve
patlayıcı maddeler bürosu
hangi Amerikalıların silah
gösterilerine gittiğini bulmak için
gösterinin otoparkında bulunan
arabaların plakalarını tarayan
plaka detektörleri kullandıkları bir
plan tertip ettiler.
Şu anda, sanıyoruz ki
polis şubelerinin %70'i
otomatik plaka tarama teknolojisine sahip
ve şehir boyunca insanların
arabalarını takip edebiliyorlar.
Ve bu bilginin tamamı,
araba plakaları, yüz tanıma teknolojisi,
telefon kayıtları,
rehberiniz, arkadaş listeniz,
Dropbox'a ya da Google Fotoğraflar'a
yüklediğiniz fotoğraflar,
hatta bazen mesajlaşmalarınız
ve elektronik postalarınız,
bir arama izni gerekçesiyle korunmuyor.
Yani bu demek oluyor ki
sıradan insanlara ait tonlarca bilgiye
gayet düşük bir bütçeyle erişmek mümkün.
Teftişin altın çağındayız.
Şimdi, her anne baba
bunun ne demek olduğunu anlayacak.
Bir bebeğiniz olduğunda
ve bebek daha çok küçükken
henüz beşiğinden dışarı tırmanamaz.
Ama zaman geçtikçe küçük kızınız büyür
ve beşikten dışarı tırmanabilecek güçtedir
ama ona ''Sakın beşikten dışarı
çıkma, tamam mı?'' dersiniz
ve her aile ne olacağını zaten bilir.
Bazı bebekler beşikten dışarı tırmanır.
Doğru değil mi? Yapabilme ve
izin arasındaki fark budur.
Şu an aynı şey devlet için de geçerli.
Eskiden devletimizin
yüz milyonlarca Amerikalı üzerinde
çok geniş çaplı teftiş yapabilme
ve bulduğu bilgileri
suistimal etme gücü yoktu.
Ama artık devlet büyüdü ve
bugün o teknolojiye sahibiz.
Devletin yapma kabiliyeti var
ve bu demek oluyor ki
yasalar artık her zamankinden de önemli.
Devletin bunu
ne zaman yapmaya yetkili olduğunu
yasalar söylemeli
ve bir tür sonucu olduğunu temin etmeli.
Bu yasalar çiğnendiğinde ve bir tür
sonuç ya da cezalandırma
olduğunda bunu fark ediyoruz.
Yasalar her zamankinden daha önemli
çünkü artık tek kuralın devletin
bilgilerimizi suistimal etmesinden
korumak olduğu bir dünyada yaşıyoruz.
Ama yasalar başarısızlığa uğradı.
Özellikle 11 Eylül'den beri
yasaların hiçbir işlevi yok
ve ihtiyacımız olan kurallar artık yok.
Ve bunun sonuçlarını görüyoruz.
Birleştirme merkezleri yerel,
eyalet ve federal hükûmet arasında
iç terörü ortaya çıkarması gereken
müşterek görev kuvvetleridir.
Ve daha önce bazı
birleştirme merkezi raporlarında
şu gibi şeylerin tehlikeli
addedildiğini gördük:
Üçüncü parti adaylarına oy vermeniz
ya da ''Beni ezip geçemezsin''
bayrağınızın olması
veya vergi karşıtı bir film izlemeniz.
Aynı birleştirme merkezi Müslüman
topluluklarının okuma listelerini
ve liselilerin askere alınmasına karşı
olan Quaker topluluğunu da gözetledi.
Millî Gelirler İdaresi adında "Çay Partisi"
veya "Vatansever" olan grupları
oransız olarak denetledi.
Ve şu anda gümrük ve sınır devriyesi
ülkeye gelen insanları durdurup
sosyal medya şifrelerimizi talep ediyor
ve arkadaşlarımızın kim olduğunu,
söylediklerimizi görebiliyor
hatta kimliğimize bürünüyorlar.
Benim gibi özgürlükçü insanlar
insanların dikkatini bunlara
çekmeye çalışıyor
ve yıllardır onlarla savaşıyor.
Obama yönetimi sırasında
bu büyük bir problemdi
ama artık daha da kötü bir hâl aldı.
New York Polis Şubesi'nin
Müslümanları gözetlemesi
ya da bir polis şubesinin
plaka detektörü kullanarak
eşlerinin nerede olduğuna bakması
veya bu gibi şeyler,
son derece tehlikeli.
Bir başkanın federal teftiş ve
federal hükûmetin gücünü
politik karşıtlıklardan intikam almak için
başka bir amaçla kullanması
bir zulümdür.
Ve sonuç olarak hepimiz birer eylemciyiz
ve hepimizin teftişten korkmak için
bir nedeni var.
Ama tıpkı Dr. Martin Luther King'in
döneminde olduğu gibi
bazı şeylerin işleyişini değiştirebiliriz.
İlk olarak, şifrelemeyi kullanın.
Şifreler bilgilerinizi ucuzca
ve fırsatçı bir şekilde
ele geçirilmesinden korur.
Teftişin altın çağını aşağı çeker.
İkinci olarak, teftiş reformunu
destekleyin.
Şunu biliyor muydunuz:
Alman ya da Fransız hükûmeti için
ya da uluslararası insan hakları grubunda
veya ulusal petrol firmasında
çalışan bir arkadaşınız
sağlam bir yabancı istihbarat hedefidir.
Yani o arkadaşınızla muhabbet ettiğinizde,
ABD hükûmeti bu bilgiyi
kaydediyor olabilir.
Ve bu bilgiler kaydedildiğinde,
konuşma Amerikalılar
arasında geçmiş olsa bile
bu bilgiler FBI'a aktarılabilir
ve FBI herhangi bir izin veya
geçerli bir neden olmadan
üzerinde istediği gibi
araştırma yaparak
Amerikalılar hakkında bilgi arayabilir
ve hiçbir belge ya da şüphe olmaksızın
hangi suçları işlediğimize bakabilirler.
Bunların bir kısmının
olmasına izin veren yasaya
FISA Değişiklik Yasası'nın
702. bölümü deniyor
ve bu sene harika bir fırsatımız var,
çünkü 702. bölümün süresi
2017'nin sonunda dolmuş olacak.
Yani Kongre'nin durağanlığı bizim
tarafımızda olacak,
eğer bu reformu istiyorsak.
Ve temsilcilerimize baskı yaparak
bu yasa üzerinde önemli
reformlar yapmalarını sağlayabilir
ve bilgilerimizi bu yönlendirme
ve suistimalden koruyabiliriz.
Son olarak, işlerin bu kadar kontrolden
çıkmasının en önemli nedenlerinden biri
teftişle birlikte olanların çoğu
- teknoloji, buna fırsat veren
ve bizi koruması gereken
kural ve yasaların
orada olması veya olmaması -
bir sır ya da gizlenmiş.
Şeffaflığa ihtiyacımız var ve
Amerikalılar olarak devletin
bizim adımıza neler yaptığını
bilmemiz gerekiyor
ki böylece teftişin
ve bu bilgilerin kullanımının
demokratik olarak hesabı verilmiş olsun.
Artık hepimiz birer eylemciyiz,
yani hepimizin teftiş hakkında
endişelenmek için bir nedeni var.
Ama Dr. Martin Luther King'in
dönemindeki gibi
yapabileceğimiz bazı şeyler var.
Lütfen bana katılın
ve hep birlikte işe koyulalım.
Teşekkürler.
(Alkışlar)