[Çevre] "Şu yaşlı Siggy'ye bakalım. Sigmund Freud, ki, zamanında önemli bir adamdı. Ona göre davranışı etkileyenler ebeveynler, rüyalar, şakalar ve seks, ancak bu sırayla olmasına gerek yok. Peki, bu ne demek? Bu kulağa çevre kampı gibi geliyor, değil mi?" Pek çok bilimsel araştırma, bize çok bilinen bir gerçeği anlatıyor. İnsanların davranışlarını çevre yaratır. Eğer genler bir davranışı muhtemel kılıyorsa, ancak çevre bu davranışı desteklemiyorsa, o zaman davranış ortaya çıkmaz. Bu durumda genler, önemli değildir. Gerçekten çok etkileyici gelişmelerle dolu olan genom çağında yaşıyoruz. Genomun, sahip olduğun DNA dizgesinin tamamı. Senin ve benim sahip olduğum dizgeler birbirinden biraz farklı. Ondan farklı görünüyoruz. Benim gözlerim kahverengi. Seninkiler belki mavi, belki de gri. Ancak farklılıklarımız sadece görünüşte değil. Gazete manşetleri genlerin korkunç hastalıklara yol açabileceğini ve belki karakterimizi şekillendirebileceğini, hatta bizi akıl hastası bile yapabileceğini yazıyor. Genlerimiz kaderimizin üzerinde dehşet verici bir güce sahip gibi görünüyor. Fakat, şahsen genlerimden fazlası olduğumu düşünmek istiyorum. Beynimizdeki nöron kanalları da zamanla değişiyor. Ne tür değişiklikler oluyor? Nöronlar, aynı ağaçlar gibi yeni dallar çıkarabilirler ya da eski dallarını kaybedebilirler. Sinir kavşakları yaratılabilir veya yok edilebilir. Sinir kavşakları büyüyebilir veya küçülebilir. İkinci soru: Bu değişikliklere ne sebep oluyor? Genleriniz tarafından programlandığınız, bir ölçüde doğru. Ancak, hikayenin tamamı bu depil. Nöron dalları üzerinde hareket eden elektrik sinyalleri bulunuyor, ve de daldan dala atlayan kimyasal sinyaller mevcut. Bu sinyallere nöral faaliyet deniyor. Nöral faaliyetlerin düşüncelerimizi, duygularımızı, ve gözlemleri kısacası zihinsel deneyimlerimizi düzenlediğini destekleyen pek çok kanıt var. Nöral faaliyetlerin bağlantılarının değişmesine yol açabileceğini destekleyen de pek çok kanıt var. Ve bu iki gerçeği bir arada düşününce, deneyimlerinin sinir düğümlerini değiştirebileceği ortaya çıkıyor. Bu sebeptep ötürü her sinir düğümü eşsizdir, genetik olarak bir birine tıpatıp benzeyen ikizlerde bile. Sinir düğümü, doğayla çevrenin buluştuğu yer. Ve de sadece düşünerek sinir düğümlerini değiştirebileceğin fikri de doğru olabilir, bu fikir, seni daha güçlü hissettirebilir. "İnsanın cinsel kimliğinin sosyal yollarla mı şekillendiği yoksa biyolojik veya hormonal mı olduğu meselesini biliyor musunuz? Tabii ki, ben bu meselenin biraz biyoloji tarafındayım ancak yıllarca biyoloji alanında çalıştıktan sonra başa geldiğime inanıyorum. Ve de bu noktada doğa-çevre tartışmasının pek çok anlamda artık sona erdiğini düşünüyorum. Sebebi de şu: Beyni işlemek gerçekten çok kolay; Hepimiz erkek veya dişi eğilimlerle doğuyoruz, ve de sinir devrelerini güçlendiren, davranışlarımızı etkileyen hormonlara sahibiz. Hormonların işi de bu zaten. Hormonların işi, bizi belli davranışlara eğilimli kılmak. Örneğin, küçük erkek çocukları olarak nasıl yetiştirildiğimizi düşünün: Araştırmalar gösteriyor ki erkek çocuklarına bir şeye dokunmamaları söylendiğinde genel olarak o şeye dokunurlar, ancak kız çocukları bir şeye dokunmamak konusundaki sözlü talepleri dinlerler. Tüm dünyada, erkek çocukları, yaramazlıkları için daha sık cezalandırılırlar. Erkek çocuklarına ağlamamaları söylenir... "Erkek gibi" davranmaları gerekir, değil mi? Oğulları küçük yaşlarda herhangi bir efemine davranış gösterirse babalar bazen çok, hem de çok korkarlar. Örneğin, bir gün ülkenin bir kıyısından öteki kıyısına uçarken yanımda bir adamın oturduğunu hatırlıyorum. Dedi ki, 18 aylık oğlu, bir kaç gün önce kız kardeşinin bir hediyeyi açtığını görmüş. Hediye bir kadın çantasıydı. Kız dört yaşındaydı. Oğlu da "Benim de bir çantam olabilir mi?" demiş. Adam, sanki biri karnını tekmelemiş gibi hissettiğin söyledi. 18 aylık oğluna dönüp bağırmış, "Hayır, erkek çocuklarının çantaları olmaz." Bana bu olayı anlattı...Sonradan çok utanmış; çünkü çocuk hiçbir şey ifade etmeye çalışmıyormuş... ne efemine bir şey ne de başka bir şey. Yani, bunlardan bahsediyorum: küçük erkek çocuklarını ve küçük kız çocukları yetiştirme tarzımız. Beynimizdeki devreleri değiştirmek o kadar kolay ki. Örneğin, doğduğumuzda piyano çalmayı bilmiyorduk, değil mi? Devamlı pratik yaparak öğreniyorsunuz. Beyin devrelerini farklı pek çok şey yapmak üzere eğitebilirsiniz. Ve hayatımız boyunca eğitiliyoruz...cinsiyete gelince de şu ya da bu şekilde eğitiliyoruz. Erkekler: mesela, erkeklerin yüzlerine elektrotlar yerleştirip ifadelerini ölçtük. Onlara korkmaları ve duygusal tepki vermeleri gereken bir ayı resmi gösterdiğimizde, daha bilinçli olarak hareket etmeden gösterdikleri tepki, kadınlara daha duygusaldı. Sonra, yüzlerini bilinçli olarak oynattıklarında ise ifadeleri donmaya başlıyor. Sert veya gülümseyen bir ifade takınıyorlar. Kadınların ifadeleri canlanırken erkeklerin ifadeleri donuk hale geliyor. Bilim adamları, erkeklerin duygularını bastırmak için eğitildiğini savunuyor. Evet, soru için teşekkür ederim. Bu, hayatımız boyunca hareket eden bir hedef. Yetiştirilme şeklimize göre erkek çocuklarının yapmasına izin verilen ve verilmeyen şeyler nasıl bir erkek olarak büyüdüklerini çok büyük ölçüde etkiliyor. Davranış şekilleri, yüz ifadeleri kabul edilen değerler, konuşma tarzı...herşey. Bunların çevreden kaynaklandığını unutmayın. İnsan beyninin önemli olan şeyleri önemsiz şeylerden ayırmak için bir mekanizması yok. Arka planda ŞARKI başlıyor ve sesi git gide güçleniyor. ŞARKI zayıflıyor ve orkestra hafifçe çalmaya başlıyor. [Kendimi boyuyorum çünkü bir kızın kalbini kazanmak istiyorum.] Orkestra. MÜZİK sözsüz olarak devam ediyor. [Şu adam gerçekten çok yakışıklı.] [Kan içmek bizi güçlendirir.] [Kabile ilk defa beyaz bir adamla tanışıyor...] Orkestra. MÜZİK zayıflamaya başlıyor. Kötü, suçlu, tembel, parlak insan, hırsız veya ırkçı diye bir şey yoktur. İnsanlar bu tür davranışlara eğilimli olabilir, ancak çevre tetiklemediği sürece davranış kendini göstermez. Unutma: İnsan beyninin önemli olan şeyleri önemsiz şeylerden ayırmak için bir mekanizması yok. Orkestra. MÜZİK yeniden başlıyor. Yabani çocuklar ise en uç örnekleri oluşturuyor. Yabani çocuklar, küçük yaşlardan itibaren insanlardan kopuk bir şekilde yaşamış ve insanların bakımından ve sevgisinden, sosyal davranışlardan ve de en önemlisi dilden habersiz bir şekilde büyümüş olan insan çocuklarıdır. Yabani çocuklar, temel sosyal becerilerden yoksundur. Bu beceriler, genelde yetişme sürecinde öğrenilir. Örneğin, yabani çocuklar tuvaleti kullanamayabilirler, dik yürümekte zorlanabilirler ve etrafındaki insanların davranışlarına hiç ilgi göstermeyebilirler. "Oxana Malaya, hayatına köpeklerin arasında başladı. Anne ve babası tarafından reddedilen küçük kız, bakıma alınmadan önce nasılsa altı yıl hayatta kalmıştı. Nadir durumlarda yabani çocuklar, ilgi görmediklerinden ötürü ortaya çıkan eksiklerini kapatabilirler. Oxana şimdi 22 yaşında, ancak geleceği hala belirsiz. Bilim insanları önceki örneklerden onu yeniden topluma kazandırmaya yetecek kadarını öğrendiler mi? Oxana Malaya altı yıl boyunca köpeklerle birlikte, bir köpek barınağında yaşadı. Annesi ve babası tarafından tamamen terk edilen kız bulunduğunda bir insan çocuğundan çok bir hayvan gibi davranıyordu. İki yüz yıldır yabancı çocuklarçok ilginç araştırmalar konu oldu. Sevgiden ve sosyal etkileşimden yoksun bir şekilde büyüyen yabani çocuklar bize şu soruyu soruyor: Bizi insan yapan nedir? Oxana, 1983'ün Kasım ayında doğdu. (kadın sesi) "Bebek doğduğunda, 2 kilo 570 gram ağırlığındaydı ve herhangi bir sorunu yoktu." Genie, 13 yıl boyunca neredeyse boş bir odada, her türlü sosyal etkileşimden uzak, tecrit halde yaşadı. Herhangi bir akıl hastalığı olmamasına rağmen çevreden ötürü bir akıl hastası gibi davranır hale gelmişti. Sosyal bağ kuramıyordu ve konuşamıyordu. Yürümesi bile garipti. Onu topluma kazandırmaya niyetli kişilerin ısrarlı emeği sayesinde Genie kendini işaret diliyle ifade etmeye ve sosyalleşmeye başladı. "Genie'nin terapisini de üstlendiler, çocukluğunun korkunç anılarıyla yüzleşmesine yardımcı olmaya çalışacaklar. "Haydi bebecik, aç ağzını!" "Bu ilkel rol üstlenme oyununda Marilyn Genie'nin annesiymiş gibi davranıyor." "Haydi haydi, artık zaman bitti. Baban kızacak." "Marilyn, Genie'nin geçmişteki hatıralarını canlandırmaya çalışıyor." (Marilyn) "Ne düşündüğünü merak ediyorum." (Genie) BELİRSİZ CEVAP. Genie, çevrenin üzerimizde olan etkisinin uç bir örneği. Yaşadığı her şeye rağmen Genie'nin sorunları henüz sona ermiş değil. İlk koruyucu ailesi, kustuğu için Genie'yi fena halde cezalandırmışlardı. Deneyim o kadar büyük bir travma yarattı ki Genie çocuk hastanesine yatırıldı. Rigier ise ona yardım etmeyi teklif etti." "Yapmamak olmazdı." "Evet, kusmamak için ağzını kapalı tutuyorsun." "Genie, ağzını açmaya korkuyordu. Eğer bir insanı cinayete, tecavüze, pedofiliye, zoofiliye, nekrofiliye, silahlara ve ırkçılığa maruz bırakmazsanız o da bunların ne olduğunu bilmez. Bu, hiç görmediğiniz bir rengi hayal etmeye çalışmak gibidir.