Yaklaşık yedi buçuk milyar insanız.
Dünya Sağlık Örgütü,
300 milyonun insanın depresyonda olduğunu
ve her yıl 800 bin kişinin
intihar ettiğini söylüyor.
Bunların küçük bir kısmı
aşırı nihilist bir yol seçiyor,
alabildikleri kadar can alarak ölüyorlar.
Son zamanlara dair ünlü örnekler var.
İşte pek de ünlü olmayan biri.
Dokuz hafta önce gerçekleşti.
Eğer hatırlamıyorsanız
sebebi bunun çok fazla yaşanıyor olması.
Vikipedi geçen yıl
323 kitlesel silahlı saldırı saydı,
bunlar sadece evim Birleşik Devletler'de.
Saldırganların hepsi
intihara meyilli değildi,
hepsi ölüm oranlarını
maksimize etmeye çalışmıyorlardı
ama pek çoğu öyleydi.
Burada önemli soru şu:
Bu insanları kısıtlayan şey ne?
Vegas saldırganını ele alalım.
Elli sekiz insanın canına kıydı.
Yeterli olduğunu düşündüğü için mi durdu?
Hayır, bunun cevabını biliyoruz
çünkü 422 kişiyi de vurarak yaraladı,
onları öldürmeyi tercih ederdi.
Bu rakam 4.200 de olsa durmazdı.
Böylesi nihilist bir kişi
hepimizi bile memnuniyetle öldürebilirdi.
Bunu bilemeyiz.
Bildiğimiz bir şey var ki
o da intihara meyilli katillerin
o kararı verdiklerinde
teknolojinin bir kuvvet çarpanı olduğu.
İşte size bir örnek.
Birkaç yıl önce Çin'de
10 kitlesel okul katliamı oldu,
katliamlar bıçak, çekiç
ve satır gibi şeyler kullanılarak yapıldı
çünkü orada silah erişimi gerçekten zor.
Korkunç bir tesadüftür ki
bu son saldırı
Connecticut, Newtown'daki
katliamdan sadece saatler önce oldu.
Ancak o tek Amerikan saldırısı
Çin'deki 10 saldırının toplamıyla
yaklaşık aynı can kaybına sebep oldu.
Yani şunu söyleyebiliriz,
bıçak ne kadar korkunçsa silah daha kötü.
Bir de uçak var: çok daha kötü.
Pilot Andreas Lubitz bunu bize
149 insanı kendisiyle intihara zorlayarak
uçağı Fransız alplerine
çarptırdığında kanıtladı.
Buna dair başka örnekler de var.
Korkarım yakın gelecekte uçaklardan
çok daha ölümcül silahlar var...
Metalden olmayan silahlar.
O bahsettiğim
kıyamet dinamiklerini bir düşünelim,
intihara meyilli kitlesel cinayetin
hızla gelişen bir alana taşındığını,
toplum için genellikle
sınırsız vaat sunan bir alana...
Dünyanın herhangi bir yerinde
başarısız dahi olsalar
eğer nasıl yapacaklarını anlarlarsa
hepimizi öldürmeye yeltenecek
küçük bir grup insan var.
Vegas saldırganı onlardan biri
olabilir de olmayabilir de
ama 7,5 milyar nüfusumuz düşünülünce
bu sayı elbette sıfır değil.
Çok sayıda intihara meyilli nihilist var.
Buna şahit olduk bile.
Kontrol edemedikleri şiddetli durum
bozukluğu olan insanlar var.
Hayattan koparan travmalar
geçirmiş insanlar var ve daha neler neler.
İnsanların geneli için
Soğuk Savaş baş gösterene kadar
bu sayı hep sıfır olacaktı
ancak sonra ansızın
bu iki küresel ittifakın liderleri
dünyayı mahvetme yeteneği elde etti.
Kıyameti koparacak
o düğmeye sahip insan sayısı
o zamandan beri hep dengeliydi.
Ama korkarım bu sayı büyümek üzere
ve üçle sınırlı değil.
Daha önce hiç olmadığı kadar.
Bu bir teknoloji iş planına
benzeyecek diyebilirim.
(Gülme sesleri)
Bunun sebebi de
üst düzey teknoloji çağında olmamız,
bu teknoloji bugüne dek
imkânsız olan şeyleri ele alıp
bunları yaşayan birkaç dahinin
süper gücü hâline getiriyor
ve -- burası önemli --
onlar da bu güçleri
herkese karşı kullanıyorlar.
İşte size iyi niyetli bir örnek.
1952 yılında bir bilgisayarla
dama oynamak istediğinizde
gerçekten istiyor olmanız gerekirdi,
sonra o bilgisayarın dünyadaki
19 kopyasından birini ele geçirir,
sonra da Nobel Ödülü'ne layık beyninizle
ona dama öğretirdiniz.
Çıta buydu.
Şimdi ise telefonu olan birini
tanıyan birini tanımanız yeterli
çünkü bilgisayar üst düzey bir teknoloji.
Sentetik biyoloji de öyle,
ben buna kısaca ''synbio'' diyeceğim.
2011'de iki araştırmacı
dama hilesi kadar zekice
ve eşi görülmemiş bir şey yaptılar,
konu H5N1 gribiydi.
Enfekte ettiği insanların
yüzde 60'ına kadarını öldüren bir silsile,
Ebola'dan daha fazla.
Ama hiç bulaşıcı değil,
öyle ki 2015 yılından beri
50'den can kaybına sebep oldu.
Bu araştırmacılar H5N1'in
genomunda düzenleme yaptılar
ve onu inanılmaz öldürücü
ve ayrıca bulaşıcı hâle getirdiler.
Dünyanın önde gelen iki bilim dergisinin
birinin haberler kısmında
bu şey açığa çıktığı takdirde
milyonlarca can kaybıyla sonuçlanacak
bir salgına sebep olacağı yazdı.
Dr. Paul Keim
bunun kadar korkunç bir organizma
düşünemediğini söyledi,
Biyolojik Güvenlik Ulusal
Bilim Danışma Kurulu Başkanı'ndan
benim asla duymak
istemeyeceğim türden bir şey.
Bu arada Dr. Keim şunları da ekledi --
["Bununla karşılaştırılınca
anthrax hiç korkutucu değil."]
Kendisi ayrıca...
[Anthrax uzmanı] (Kahkahalar)
İyi haber şu ki
2011 biyolojik hack olayında
bunu yapan insanlar
bize zarar vermek istemiyorlardı.
Onlar virolog.
Bilimin ilerlemesine inanıyorlardı.
Kötü haber ise şu ki
teknoloji olduğu yerde durmaz
ve önümüzdeki birkaç on yıl içinde
onların bu becerisi aşırı kolay olacak.
Aslında şimdiden çok daha kolay
çünkü dün sabah öğrendiğimize göre
bu işi yapmalarından sadece iki yıl sonra
CRISPR sistemi
genom düzenleme için ayarlandı.
Bu başlı başına bir çığır,
gen düzenlemeyi
inanılmaz derecede kolaylaştırıyor.
O kadar ki CRISPR
artık liselerde öğretiliyor.
Bu şey programlamadan
daha hızlı ilerliyor.
Orada gördüğünüz yavaş,
cansız beyaz çizgi var ya?
Moore yasası.
Programlamanın ucuzlamasının
ne kadar hızlı olduğunu gösteriyor.
O hızlı, gösterişli yeşil çizgi...
genetik dizilimin ucuzlamasının
ne kadar hızlı olduğunu gösteriyor.
Pekâlâ, gen düzenleme,
sentezleme ve dizilim...
...bunlar farklı disiplinler
ama birbirlerine bağlılar.
Şimdi hepsi hızla hareket ediyor.
Krallıklarının anahtarları ise
bu küçücük veri dosyaları.
Bu gördüğünüz,
H5N1'in genomundan bir alıntı.
Tüm şey sadece birkaç sayfaya sığabilir.
Merak etmeyin, eve gider gitmez
Google'da bunu aratabilirsiniz.
Artık nasılsa her şey internette.
Bu şeyi bulaşıcı yapan kısım ise
bir Post-it kağıdına rahatça sığabilir.
Ve bir dahi bir veri dosyası yapar,
tüm aptallar onu kopyalayabilir,
tüm dünyaya dağıtabilir
veya basabilir.
Ve sadece şunun üzerine değil,
bunun üzerine de basılabilir.
Bir senaryo hayal edelim.
Yıl 2026 diyelim,
gelişigüzel bir yıl seçmiş olalım
ve bilimi ilerletmek isteyen
çok zeki bir virolog var,
salgın konusunu da
daha iyi anlamak istiyor,
yeni bir mikro organizma geliştiriyor.
Kızamık kadar bulaşıcı,
Ebola kadar ölümcül
ve bir salgına sebep olmadan önce
aylarca kuluçkaya yatıyor,
bu yüzden de tehlike görünmeden
tüm dünya enfekte olabilir.
Sonra viroloğun üniversitesine erişiliyor.
Tabii bu bilim kurgu değil.
Son zamanlarda ABD'de görülen bir dava
300'den fazla üniversitede
hack olaylarını irdeliyor.
Sonra o mikro organizmanın genomu
internetin karanlık sayfalarına yayılıyor.
Dosya bir kez karşıya gitti mi
bir daha geri gelmez --
bir fim şirketi veya müzik stüdyosu
işleten herkese sorun.
Belki de 2026'da
bu canlı yaratığı yaratmak için
bizim örneğimizdeki virolog gibi
bir dahi gerekir
ama belki de 15 yıl sonra,
tüm liselerde bulabileceğiniz
bir DNA yazıcıyla iş hallolabilir.
Olmazsa da...
Bir 10 veya 20 yıl sonra kesin olur.
Şunu da hızlıca geçeyim.
Bu slaytı hatırladınız mı?
Bu iki kelimeye dikkat edin.
Biri bunu denerse ve yalnızca
yüzde 0,1 etkili olursa
sekiz milyon insan ölür.
Bu tam tamına 2.500 tane 11 Eylül demek.
Medeniyet hayatta kalabilir
ama sonsuza dek kalıcı hasar taşır.
Bu da demek oluyor ki
amaca giden yolda en küçük
şansı olan kişiye bile dikkat etmeliyiz,
sadece dâhilere değil.
Bugün yüzde 0,1 etkili
ve belki biraz daha yüksek oranlı
bir kıyamet mikro organizması
yapabilecek dâhi sayısı
bir elin parmaklarını geçmez.
Dengeli ve başarılılar
ve bu grubun bir parçası değiller.
Ben de bununla
zoraki barış içinde sayılırım.
Peki ama teknoloji geliştiğinde
ve bunlar yayıldığında
ve binlerce beşeri bilim öğrencisi
bunlara erişim sağlayınca?
Her biri kusursuz şekilde
dengeli olacak mı?
Peki ya birkaç yıl sonra,
stres yüklü tıp öğrencileri
bunlara erişim sağlayınca?
O zaman çerçevesi içinde,
o çemberler kesişecek
çünkü burada bahsettiğimiz şey
tüm dünya üzerinde yüz binlerce insan.
Buna bir de Joker gibi giyinip
Batman filminin ön gösteriminde
12 kişiyi öldüren adamı da ekleyelim.
Kendisi sinirbilim doktora öğrencisiydi,
NIH bursu vardı.
Peki, sürpriz gelişme:
Buna şimdi odaklanırsak
hayatta kalabileceğimiz kanısındayım.
Bunu söylüyorum
çünkü saatlerimi harcayarak
synbio üzerinde glonal liderlerle konuştum
ve ayrıca yarattığım bilim podcasti
için yaptıklarını araştırdım.
Başardıkları işler beni korkuttu,
eğer fark etmediyseniz diye söylüyorum --
(Kahkahalar)
ama daha da önemlisi,
bunun potansiyelini onurlandırmak için de.
Bu şey kanseri tedavi edecek,
çevreyi iyileştirecek
ve diğer canlılara olan zulmü durduracak.
Kendimizi imha etmeden
tüm bunları nasıl yapacağız?
Birincisi, beğenin ya da beğenmeyin,
sentetik biyoloji kapımıza dayandı,
o yüzden bu teknolojiyi kucaklayalım.
Eğer bir teknoloji yasağı koyarsak
O zaman direksiyonu
kötü aktörlere devretmiş oluruz.
Nükleer programların aksine,
biyoloji görünmez şekilde çalışılabilir.
Dev Sovyetler'in biyolojik silah
anlaşmaları ihlalleri bunu netleştirdi,
tabii dünyadaki
her yasa dışı madde de öyle.
İkincisi, uzmanlara sahip çıkın.
Onları bu işe dahil edelim.
Sahip olduğumuz her
bir milyon bir biyo mühendis için
en azından bir milyonu
bizim tarafımızda olacaktır.
Al Capone bizim tarafımızda olacaktır.
İyi insan olmanın çıtası o kadar düşük ki.
Dev sayısal avantajların da önemi var,
tek bir kötü adam
çok büyük zarara sebep olsa da...
çünkü pek çok şeyin yanında
bu şeyi tam tamına
kullanmamızı sağlıyorlar:
Hazırlık ve önlem için yıllarımız
ve umuyorum ki on yıllarımız var.
Korkunç bir şey deneyecek ilk kişi --
biri mutlaka olacak --
henüz doğmamış bile olabilir.
Sonra, bu topluma yayılan bir çaba olmalı
ve her biriniz bunun parçası olmalısınız
çünkü küçük bir grup uzmandan
sentetik biyolojiyi hem muhafaza edip
hem de fayda gütmelerini isteyemeyiz
çünkü bunu finansal sistemle zaten denedik
ve finans çalışanlarımız
umarsızca işi yapmayı öğrendikçe
büyük ölçüde yozlaştılar,
üzerimize devasa riskler yüklediler,
kazançları özelleştirdiler,
kötü bir şekilde zenginleştiler
ve bizi 22 trilyon dolarlık borçla
kapana kıstırdılar.
Daha da yakın zamanda --
(Alkışlar)
Teşekkür mektuplarını alanlar siz misiniz?
Benimkini hâlâ bekliyorum.
Sanırım minnet duymak için
çok meşguldüler.
Daha da yakın zamanda,
internet gizliliği büyük bir patlak verdi
ve bunu dış kaynaklara yaptırdık.
Bir kez daha
özelleştirilen kazançlar,
sosyalleşen kayıplar.
Bu kalıptan bıkıp usanan kim var?
(Alkışlar)
Refahımızı korumak için
daha katılımcı bir metota ihtiyacımız var
ve gizliliğimizi
ve de çok yakında... hayatlarımızı.
Peki tüm bunları nasıl yaparız?
Vücudumuz patojenlerle savaşırken
maharetli bağışıklık sistemi
devreye girer,
çok karmaşık ve çok katmanlı bir sistem.
Bunlardan bir tanesini
tüm ekosistem için neden yapmıyoruz?
İlk katmana yönelik konuşmalar içeren
bir TED Talks yılı yapılabilir.
Bunlar sadece
pek çok harika fikirden birkaçı.
Biraz Ar-Ge emeği ile
şu an sahip olduğumuz
ilkel patojen sensörlerini alıp
çok eğimli bir fiyat
performansına taşıyabiliriz,
bu kısa sürede dikkat çeker
ve buna sahip çıkılır
ve adım adım duman detektörü
ve hatta akıllı telefon kadar yaygınlaşır.
Şunu da ekleyeyim,
üretimi ve dağımıtı söz konusu olunca
aşıların da türlü türlü sorunları var.
Ve bir kez yapıldıklarında yeni tehdit
ve mutasyonlara adapte olamıyorlar.
tam teşekküllü bir biyo üretim üssü lazım,
her bir eczaneye kadar uzayacak
ve hatta evlerimize bile.
Aşı ve ilaç için yazıcı teknolojisi
ulaşabileceğimiz seviyede,
tabii öncelik olursa.
Sonra, akıl sağlığı.
İntihar meyilli kitlesel katliam zanlıları
tedaviye yanıt vermeyen depresyon
veya TSSB yaşıyorlar.
Rick Doblin gibi bunun üzerinde çalışan
asil araştırmacılara ihtiyacımız var
ama ayrıca sayılarla uğraşan bencillere de
çünkü bu akut rahatsızlıkların hepimizi
tehlikeye soktuğunu söylüyorlar,
sadece onu yaşayanları değil.
Bu benciller bu durumla savaşmada
bize ve Al Capone'a katılacak.
Üçüncüsü, her birimiz
bu bağışıklık sisteminde
beyaz kan hücresi olabiliriz ve olmalıyız.
İntihara meyilli kitlesel caniler
rezil olabilirler, tamam
ama aynı zamanda korkunç derecede
kırılmış ve üzgün insanlar
ve bu durumda olmayan bizlere düşen görev
kimsenin sevgisiz
kalmadığından emin olmak.
(Alkışlar)
Sonra da bu tehlikelerle savaşmayı
sentetik biyolojinin temel prensibi
hâline getirmeliyiz.
Pek çok şirketin iddia ettiğine göre
mühendisleri
zamanlarının yüzde 20'sini
istediklerini yaparak geçiriyor.
Peki biyo mühendis işe alan
ve biyo mühendis olan kişiler
herkesin yararı için savunma geliştirmeye
zamanlarının yüzde 20'sini verseler?
Kötü bir fikir olmazdı.
(Alkışlar)
Son olarak da...
Bu hiç eğlenceli olmayacak.
Ama zihnimizin bazı çok ama çok
karanlık yerlere gitmesine izin vermeliyiz
ve sizi bu akşam o yerlere götürmeme
izin verdiğiniz için teşekkürler.
Soğuk Savaş'tan sağ çıktık
çünkü hepimiz tehlikeyi anladı
ve ona saygı duydu,
bunun kısmen bir sebebi de
yıllarca kendimize anlattığımız
korkunç hayalet hikâyeleri,
''Dr. Strangelove'' gibi isimlerle
ve ''Savaş Oyunları.''
Sakin olma zamanı değil.
Panik yapmanın inanılmaz üretken olduğu
o nadir zamanlardan biri --
(Kahkahalar)
hayalet hikâyeleri çıkarmak için
ve korkumuzu bu tehlikeyle savaşmak için
yakıt olarak kullanmada.
Çünkü size sunduğum bu korkunç senaryolar
kader değil.
Seçenek.
Bu tehlike hâlâ uzak sayılır.
Bu da demek ki biz izin verirsek
üzerimize çökecek.
İzin vermeleyim.
Dinlediğiniz için teşekkürler.
(Alkışlar)