John Ronald Reuel Tolkien, 3 Ocak 1892 tarihinde doğdu. O ve erkek kardeşi, zor bir çocukluk geçirdi. Tolkien daha 4 yaşındayken, ateşli romatizmadan babaları Arthur'u kaybettiler. Düşük bir gelirle geçinmeye çalışan dul annesi Mabel, çocuklarını evde eğitmeye karar verdi ve onların ilk eğitimi ve gelişiminde hayati bir rol oynadı. Tolkien zeki bir çocuktu ve dillere karşı büyük bir tutkusu ve öğrenme azmi vardı. Birmingham'daki King Edward's Okulu'nun giriş sınavını katıldı ve başarılı oldu. 1900 yılının son baharından itibaren Tolkien, yıllık 12 poundluk bir bedel ile akademik potansiyelini ortaya çıkarmaya yardımcı olacak bir öğrenim görecekti. John Garth: Tolkien için King Edwards'a gitmek oldukça önemliydi; olağanüstü yetenekli bir çocuktu. King Edward's ona çok büyük imkanlar ve kendi gibi yetenekli çocuklarla arkadaşlık etme fırsatı verdi. Onun bu imkanlara ulaşması okul hayatı olmasa çok zor olurdu. Simon Stacey: Rugby oynamakla kalmadı, münazara ve edebiyat topluluklarında da ışıldayan bir yıldızdı. O gerçekten hayatın ve ruhun karışımı gibiydi, okulu bırakmak zorunda kaldığında bir hayli özledi sanırım. VO: Yalnızca 11 yaşındayken, Tolkien ve kardeşi Hilary annelerini şeker hastalığı yüzünden kaybettiler. Yasa gömülmüş halde, kendini, öncesinden daha büyük bir enerjiyle okula verdi. Akademik olarak sivrildi, ama 1905'te entelektüel olarak dengi ve rakibi Christopher Wiseman ile tanıştı. John Garth: Tolkien en iyi arkadaşıyla King Edward's'da tanıştı; rugby sahasındaki Christopher Wiseman. Müzisyen, matematikçi, Tolkien'den epey farklı. Rugby sahasında, güçlü bir bağ geliştirdiler, kendilerini "Büyük Brethren İkiz Kardeşler", olarak adlandırıdırlar. Tanım, Lord Macauley'in "Lays of Ancient Rome"undan bir alıntı idi. Simon Stacey: Okulda da arkadaşça bir rekabet içindeydiler, ikisi de çok çalışkandı. Wiseman'in yüksek bir idraki vardı ve Tolkien'in de merak sarmaya başladığı birçok şeyle o da ilgileniyordu; yabancı diller, sanırım Mısırcaya ve hiyerogliflere bakıyordu. John Grath: Tolkien ve Wiseman, ergenlik yıllarında, kendilerini tanımlama açısından epey yardımlaşmış olmalılar, çünkü hayata dair tüm inançlarını güçlü bir şekilde tartışırlardı. Simon Stacey: Wiseman çok yetenekli bir müzisyendi; Tolkien'in ise müzik kulağı yoktu ama bu onları durdurmadı! VO: Tolkien Başkan Rob Gilson'un oğluyla da arkadaştı. Tolkien, Wiseman ve Gilson, okul yılları ve sonrasına uzanacak güçlü bir bağ kurdular. Tolkien'in King Edward's'ın dışındaki hayatı değişecekti yine de. John Garth: Tolkien ve kardeşi Hilary, lojmanlarda kalıyordu. 16 yaşındayken, o sırada 19 yaşında olan lojman arkadaşı Edith Bratt ile tanıştı. Edith genç ve güzel bir kızdı; yetenekli bir piyanistti ve yetimdi. Ve ikisi, hüzünlerinin yanı sıra umutlarını ve hayallerini paylaştıkları sıkı bir bağ kurdular. Ronald, Edith ona öyle derdi, ve Edith için zor olan, kendisinin Anglikan, onunsa Katolik oluşuydu. VO: Tolkien'in koruyucusu, Peder Francis Morgan, Katolik bir rahipti, bunu büyük bir ayrım olarak gördü ve Edith'in, Tolkien'in Oxford Üniversitesi girişimlerinde dikkatini dağıtacağını düşündü. John Garth: Peder Francis Morgan görüşmelerini yasakladı, hatta konuşmalarını da. King Edward's'taki arkadaşlıklarına geri döndü, yeşermeye başlayıp kendi alanını kurduğu, o ve arkadaşlarının ortamı yönettiği zamandan önce buradaki son dönemiydi. VO: King Edwards'taki son senesinde yapabileceğini yaparak ve oluşturduğu arkadaşlıklarla Tolkien ve sınıf arkadaşları gayriresmi bir oluşum yarattılar. Bu genç aydınlar okul kütüphanesinde toplanır yasaklandıkları şeyi yaparlar: çay demlerler. Okul saatleri dışında, Birmingham'daki Barrow's Stores'daki bir kafede buluşur, alaycı bir şekilde kendilerine "Çay Klubü ve Baroviyan Topluluk" veya kısaca TCSB derler. (nostaljik müzik) John Garth: TCSB'nin özü muhtemelen Tolkien ve Wiseman'dı ve diğerleri etraflarında toplandılar. Buradaki okul müdürünün oğlu Robert Quilter Gilson, kültürlü ve sosyal bir adamdı, belki de grubu bir arada tutan maskottu; herkesi kucaklardı ve ortak bir payda bulurdu. Çizim yapmayı seven centilmen ve sanatçı bir tipti. Simon Stacey: Yetenekli bir sanatçıydı ve mimar olma ideali vardı. Aralarına geç katılan, Geoffrey Bache Smith mitoloji, Kelt mitolojisinden etkilenmişti; bu da ona Tolkien'le ortak bir payda sağladı, bu alan Tolkien'in tutkularından biriydi. Simon Stacey: Smith oldukça başarılı ve gelişmiş bir şairdi; Tolkien'e güncel şiiri tanıştırdı. Şiir yazmaya başladığında, Tolkien, bir yere kadar Smith ve gruplarından esinlendi. Gerçekten Tolkien'in yazar olarak başlangıç zamanlarıydı. John Garth: Başlarda daha çok eğlence iken daha sonra savaş yılları boyunca her birinin, inanılmaz derecede güç ve rahatlık bulduğu bir yoldaşlığa evrildi. VO: O senenin devamında, Tolkien'in King Edwards'daki zamanı doldu ve Oxford'daki ilk yılına, başarılı bir girişle başladı. Peder Francis Morgan'dan bağımsızlaştığı 21'inci yaş günü arifesinde, Tolkien Edith'e yazar ve bir haftadan kısa bir süre sonra, tekrar bir araya gelirler. Edith başka bir adamla nişanlıdır, ama neredeyse kesin bir saçmalık olmasına rağmen, Ronald'ıyla birlikte olmak için nişanı bozmaya karar verir. Sonraki birkaç ayda, büyüyen bir bela hissi Avrupa'ya çöker ve 1914'ün 28 Haziran'ında, her şey değişir. (silah sesi) (dini müzik) Arşidük Franz Ferdinand'ın suikasti sebebiyle Gavrillo Princip tutuklandı. Dipomatik bir kriz çıkar ve birkaç haftada Avrupa'nın önemli güçleri savaştadır. Almanya Belçika'yı işgal eder ve Britanya Almanya'ya savaş ilan eder. Parlamento Britanya halkını orduya çağırır. Paul Golightly: Renklere doğru direk bir telaş yoktur. İnsanların, vahşet hikayeleri belirdikçe, katılmaya istekli olduğu çok daha aşikar hale gelir, o zaman çok daha sıkı bir katılım telaşı olur. John Grath: Savaşa dair heyecanlı bir atmosfer vardı, bunun genç erkeklere barış zamanında mümkün olmayacak şekilde potansiyellerini gerçekleştirme fırsatı vermesi gibi bir naif his vardı. Muazzam bir yurtseverlik ve sorumluluk hissi İngiltere veya Britanya'da hakimdi. Paul Golightly: Onlar veya en azından bazıları, Almanlarla hesaplaşma fikrini cazip buldular. Olayın bütününde Almanları hırpalayacaklarını düşünüyorlardı. John Garth: "Almanlar adice savaştı" ve başa çıkılıp üstesinden gelinmeliydiler. Paul Golightly: Ekonomik ihtiyaç erkekleri katılmaya iter, bu her savaşta böyledir. Hayat pek de heyecanlı değil ve orduya katılmaktaki romantizm ve renk, çok büyük bir şeyin bir parçası olmak, eminim biraz cezbedici. (dini müzik) Ve daha çok, başarısızlığa mahkum, romantik bir gözle bakıyorlar; Birinci Dünya Savaşı'nın neye döndüğünü hepimiz biliyoruz. Bu bir ilerleme savaşı değil, dash and elan; hücum eden süvariler ve trompetler değil; korkarım, patır patır silah ve top ateşi domine edecek olan. Yani, savaşın nasıl olacağına dair beklentileri var bence, ana duyguları da, Fransa'ya gitmeden önce bitecek mi. John Garth: Kadim kahraman edebiyatının değiştirilmiş halini okuyan, savaşta ne olduğunu şaşılası bir samimiyetle anlatan Tolkien, savaşa, daha gözü açık gidenlerdendi. Kendisini "hayal dünyası çok geniş genç adam" diye tanımladı, ve asla heves duymadı. Paul Golightly: Bence bu durum, sadece orada savaşmış, Tolkien gibi adamlar için değil, savaşı yöneten politikacı ve generaller için de öyle; çok insan korkunç olacağını anladı bence. Simon Stacey: Gilson, Tolkien ve Wiseman arasındaki mektuplara bakınca gördüğünüz, Smith'in de şiirinde, görevlerini yapmaya dair kararlılık ve hayatlarını vermeye hazır olmaları gerektiği. Karanlık zamanlardı ve onların atlatması gerçekten takdire şayan. VO: G.B.Smith ve Rob Gilson orduya 1914'te, Tolkien'in kardeşi Hilary borazancı olarak ve Christopher Wiseman donanmaya katıldı. Tolkiense çelişkiye düştü. Simon Stacey: Savaş patladığında, Tolkien zor durumdaydı; Oxford'da bir yılı kalmıştı ve Tolkien diplomasını almayı çok istiyordu çünkü akademik kariyer yapmak isiyordu; Gilson gibi ailesinde para yoktu, bu yüzden üç yıllık süreklilikten sonra tamamlayıp diploma almak çok önemliydi. Böylece, lisans eğitimini tamamlarken, Memur Eğitim Merkezi'nde de eğitim görebileceği bir dolap keşfetti ve Oxford'u muzaffer bir şekilde birincilikle bitirdi. VO: Aynı tabura düşme umuduyla, iyi arkadaşı G.B.Smith'in peşinden Lancashire Piyadelerine katıldı. John Garth: Tolkien orduda, belli bazı yeteneklerini kullanabileceği bir yer aradı. O yetenekler dil ve yazım sistemleriydi; Tolkien de kod vb şeylere çok ilgiliydi. Yani sinyalci olarak eğitilmesi çok doğaldı. Paul Goliathly: Bu, Tolkien'in, o zaman varolan teknolojiye ulaşması demekti ve ilgisini çekmiş olmalı; radyonun kullanımı, sinyallerin, semaforun kullanımı. Simon Stacey: Mors alfabesini öğrendi, işaret lambalarını kullanmayı öğrendi, verimsiz olması kaçınılmaz olan alan telefonlarını da öğrendi. John Garth: Kendi taburunun Tabur İşaretçi Memuru oldu. Tolkien, duruma göre, 600 veya 1000 adam bulunan bir taburdaki iletişimi denetlemek durumundaydı. Paul Goliathly: Asıl görevi tabii ki, komuta zincirinde bir köprü olmaktı, onun sorumluluğunda; gelen emirler ve bunların doğru insanlara ulaştığından emin olmak vardı, ve tabii ki gidişatı bölümdeki üstlerine bildirmekten sorumluydu. John Garth: Tamamiyle düşmanınızın yeri bilgisine endeksli bir savaşta, kesinlikle kilit bir role sahipti yani. VO: 1916'nın martında, eğitimini tamamlamak üzereyken, Tolkien ve Edith yakında ön cepheye göderileceğinin farkına varırlar. Evlenirler ve sadece iki ay sonra, Tolkien Fransa'ya gönderilir. Bir daha görüşebilecekler mi, bilmeden, ayrıldılar. (yüksek savaş sesi, silah sesi, çığlıklar) (matemli müzik) VO: Tolkien cepheye vardığında, savaş neredeyse iki yıldır sürüyordu. Savaşın bedeli açık; kırsal kesim korkmuş ve ölü sayısı yüksek. 1915 boyunca siperlerde fiilen kazanan olmayınca, yeni eğitim almış binlerce yazıcının da akınıyla, Büyük İtme'nin eli kulağında olduğu açıktı. (bando yürüyüşü) Tolkien'in tugayı yedekteydi ama cephede bulunan eski okul arkadaşları için korkuyordu. Fransa'ya varalı bir ay olmuşken müttefikler Somme Savunması'nı kurdu. 1 Temmuz, Cumartesi, 7:30'da, İngiliz Cephesi'ndeki birlikler tepeye çıktı. (ıslık sesi yankıları) Savunma'nın sadece ilk gününde, 20.000 asker öldürüldü, 35.000'i yaralandı ve 2.000 kişi kayıp ilan edildi. Paul Goliathly: İlk kayıp planlıydı. Çok hızlı dağılmaya başladı. Açıkta yakalananlar, trajik bir şekilde ölüme mahkumdu. Savaşa 1 Temmuz'da giden erkeklerin beşte biri öldürüldü. John Garth: İngiliz Ordusu'nun tarihindeki en felaket gündü ve tüm ülke adına bir trajedi. Tüm genç erkeklerini kaybeden köyler vardı. Paul Goliathly: Bu bir musumiyet kaybı gibi görüldü; 20,000 kişinin ölümü, İngiliz bilinci ve kararları alanlar ile yürütenler arası ilişkiler açısından bir dönüm noktasını temsil etti. (yumuşak piyano müziği) VO: O gün kaybolanların arasında, sevgili arkadaşı ve TCSB üyesi, Robert Gilson da vardı. John Garth: bölüğünün kontrolünü ele alarak Müfrezesini gözü bir kara bir şekilde saldırıya geçirtti. Fakat iki siper arasındaki sahipsiz bölgede vuruldu. Paul Goliathly: dördüncü saldırı dalgasındaydı. İlk saldırının yapıldığını ve başarısız olduğunu gördü. İkinci dalga saldırıya geçti ama onlarda başarısız oldu. ve üçüncü dalga saldırıya geçti, onlarda başarısız oldu. ve dördüncü dalganın bir parçası olarak sıra ona gelmişti. Ve yine de saldırdılar. sanırım 1 Haziran 1916'nın belki de en dokunaklı ve trajik olayı buydu. Bu nesil üstlerine öyle bir inançla bağlı, silah arkadaşlarına o kadar düşkünlerdi ki, sonunda kesin ölüm olsa bile ileri atılmaktan tereddüt etmediler. John Garth: Tolkien bu olayı Somme'deki ilk çatışmalarından bir kaç hafta sonra duyduğunda kahroldu. Bu olay onun inançlarını derinden sarstı. TCBS'nin tüm üyeleri gibi birlikteliklerini kardeşlik hukuku üzerine inşa etmişlerdi. Dünyaya vermek istedikleri idealleri ve ruhları vardı. Her dördü de ayrılmaz bir bütündü ve şimdi içlerinden biri ölmüştü. Peki bu durum yüksek ülkülerine helal getirdi mi? ya da onun ülküsüne? Simon Stacey: Geoffrey Smith ona bir mektup yazdı ve bu mektupta Smith bariz bir şekilde harap olma ve kardeşliğin bozulduğuna dair hislerini kaleme döktü. Rob asla bir mimar olmayacaktı, her ne hayal ettiyse ona ulaşamayacaktı. John Garth: Ve sanırım bu hissiyattan kurtulması epey zaman aldı. Diğer iki üye, Wiseman ve Smith'de onu TCBS ülküsünün devam etmyeceği konusunda ikna etmeye kararlıydılar ve sanırım sonunda Tolkien'de vazgeçti. VO: Tolkien Rob'un King Edward'ın okulunda müdür olan babasına mektup yazarak başsağlığı dileklerinde bulundu. TCBS parlak ve genç bir üyesini yetenekli bir sanatçıyı ve hepsinden de acısı yakın bir arkadaşını kaybetti. Tolkien'in savaşı ise yeni başlamıştı. Gelecek aylarda siper savaşının pek çok zorluğu ile mücadele etti. John Garth: Zamanını siperin içinde ve dışında harcıyordu. Birlikler ön cepheden arkadaki siperlere dönüşümlü olarak dinlenmeye çekilirdi ancak dinlenme yoktu gerçekte sadece eğitim vardı. Tolkien bu savaşın her yerde yarattığı bıkkınlıktan bahsederdi. Ancak üç saldırıya katıldığı dönemde Somme'ye ilk gün girmemekle son derece şanslıydı. Bu zamanda ön cepheden sadece bir kaç km uzaktaydı. Onun bölüğü ikinci dalga hücum i,çin ileri atıldı. Alman ön cephesinin bulunduğu Ovillers adlı bir köye karşı saldırdılar. Bu saldırı da ilk dikkatini çeken şey savaş alanındaki iletişim sisteminde gördüğü mutlak bir kargaşaydı. İletişim sistemi çok ilkeldi. Kısmen yapılmıştı ve bunlarda savaşta tahrip olmuştu. Muharebe subayları ellerinde meşalelerle siper hatları arasını geçerlerdi. Bu biz geldik anlamına geliyordu. Daha fazla meşale "esir aldık" anlamına gelirdi. Güvercinde taşırlardı. En güvenilen iletişim aracı güvercinlerdi. Tolkien'in habercilerinden biri güvercinlerini cepheler arasında geçirebildiği için askeri madalya kazanmıştı. VO: Saldırı başarılıydı ve pek çok esir alındı. Tolkien'in yaptığı savaşların en önemlilerinden biri son savaşıydı; Regina Siperindeki saldırı. John Garth: Ekim ayıydı ve savaş meydanı çamur deryası içindeydi. Saldırı aşırı yağmurdan ertelenmişti ancak 21 Ekim tarihinde ani bir soğuk bastırdı ve toprağı dondurdu. Böylece saldırı yapılabildi. (Derinden gelen bir patlama, gürültülü top atışı) (Tüfek sesleri, kurşunlar vınlıyor) (merasim müziği) John Garth: zor ölen insanları gördü ve en keskin dehşeti hissetti. Bildiğimiz kadarıyla asla detaylı olarak siper savaşıyla ilgili konuşmadı. Ancak mektuplarının birinde bu savaşı "hayvani bir dehşet" olarak tanımladı. Bu savaş seni insanlıktan alarak korkudan titreyen ve hayatta kalmaya çalışan böğüren bir yaratığa çeviriyor. ve Yüzüklerin Efendisine baktğımızda ne zaman karakterlerden biri aşırı korku yaşamaya başlarsa bu karakterler her zaman sersemler ve kamburlarını çıkarırlar. Dehşetten dolayı insanlıktan çıkarlar. Paul Golightly: Pek çok İngiliz siperleri kasıtlı olarak çok kötü haldeydi çünkü Generaller adamlarının orasının sadece geçici olduğuna ve bunun ilerisine gideceklerine inanmalarını isterdi. Burası evleri değildi. VO: Batı Cephesinde Tolkien kendini yalnız ve evden çok uzakta hissediyordu. Edith'le mektuplaşma onun can simidiydi. Güvenlik kaygılarından dolayı Tolkien'in mektuplarında yeriyle ilgili malumat paylaşması yasaktı, ancak noktalardan oluşan bir kodlama ile nerede olduğunu bilgisini Edith'e gönderiyordu. John Garth: Sadece yazdığı mektuptaki harfleri bulur ve ilgili olanların üzerine nokta kordu ve böylece nerede olduğunu bildirirdi. Edith'te duvarına bir harita yerleştirip iğnelerle onun o şimdi nerede olduğunu işaretlerdi. VO: Regina siperindeki başarılı hücümdan sonra Birliği cepheden çekildi ve yüksek rütbeli subaylar önünde geçit töreni yapıldı. Ancak Tolkien hastalandı. John Garth: Bu siper savaşıydı ve siperlerdeki sağlıksız ortamdan dolayı ortaya çıkan bitlerden hastalanmıştı. Paul Golightly: Bitlerin taşıdığı hastalığın belirtileri hiçte hoş değildi. Bu hastalık sana baş ağrısı verir mide krampları geçirmene neden olur ve eklemlerinde ve kemiklerine ağrılar başlar ve derinde kabarcıklar çıkmaya başlardı. Öldürücü olmamasına rağmen inanılmaz derece bitkin düşürürdü Ve bitkin düşen bir asker verimli olamazdı Tolkien hastalığı çok ağır geçirdi öyle ki evi gönderilmesine karar verildi. Aslında onun savaşının sonu gelmişti artık JHastalık Tolkien'in hayatını kurtadı cepheden evine döndü. Birmingham'a evine gönderildi. O zaman "The First Southern General Hospital" adlı hastaneye yattı. Hastane Birmingham Üniversitesi'nin altına kurulmuştu. Ve Tolkien orada eşi Edith'e yeniden kavuştu Bu hastanede Orta Dünyayla ilgili ilk hikayelerini yazmaya başladı. Edith'le tekrar kavuşması duygusal olarak onu çok etkiledi ve mitolojisindeki pek çok kısıma ilham oldu. Özellikle Silmarillion'da geçen Luthien ve Beren'in hikayesi ve Yüzüklerin Efendisindeki bazı kısımlar bu kavuşmanın izlerini taşır. Ölümlü bir erkek ile ölümsüz bir elf arasındaki aşk. (Yumuşak Piyano Müziği) Ancak Tolkien'in dinlenmesi kısa sürdü. Birmingham'a döndükten kısa bir süre sonra Tolkien Christopher Wiseman'dan yakın arkadaşı G.B. Smith'in öldürüldüğünü öğrendi. Somme savaşı bitmişti ve Smith cephenin 6 km gerisindeki adamları için bir futbol maçı organize ediyordu. Serseri bir top mermisi yanında patladı. Şarapnel parçaları vücuduna isabet etti ve Gaz Kangreni olarak adlandırılan rahatsızlık baş gösterdi. Bir kaç gün sonra ölmüştü. 1916'nın ilk zamanlarında Tolkien hala askeri eğitimdeyken O zaman Fransada'ki siperlerde olan Smith'ten bir mektup aldı. Smith bir gece devriyesine çıkmak üzereydi. Bir önceki gece devriyesine çıkan subay yakalanmış ve muhtemelen de öldürülmüştü. Bu devriye Batu cephesinde yapabileceğin en tehlikeli şeydi ve Smith bu görevi ifaya hazırlanıyordu ve bu anı Tolkien'e yazmak için fırsata çevirdi. Mektupta; " Gece devriyesine çıkmak üzereyim" yazdığın ve yazacağın şeylerin müthiş ve büyük bir hayranıyım. Tolkien'e "seçilmiş olduğundan eminim, ve yazdıklarını yayımlamalısın." Smith aslında Orta Dünya'nın ilk hayranıydı. Smith mektubunda ölümün "ölümsüz dörtlü"den oluşan TCSB'yi yok edemeyeceğini yazdı. Tolkien söylemek istediği pek çok şeyi o hala yaşıyorken söyleyebilirdi. Bu çok dokunaklıdır çünkü Tolkien her ne kadar bireysel bir sanatçı olsa da sanırım sonraki kariyerini beraber paylaştıkları hayallerin gerçekleşmesi olarak görmüştü. Gücünü toplayabildi ve belki de Smith'i erişilmesi gereken bir ideal olarak gördü. 1918 yazında Tolkien ve Wiseman Smith2in bazı şiirlerini toplayarak "Bir Bahar Hasadı" isimli küçük hacimli bir kitapta yayımladılar. Tolkien'in savaşı bitmişti ancak yaşadıklarının etkisi onda ve yazdıklarında sonsuza kadar kalacaktı. Savaşın bütün tecrübesi Tolkien'in mitolojisinde sürekli bir etkiye sahip oldu. Somme'den döner dönmez Tolkien "Gondolin'in Düşüşü" isimli bir hikaye yazmaya başladı. Hikaye onun mitolojisinin savaşla ilgili ilk kısmıydı. Hikaye hakkında büyüleyici olan şey saldıran güçlerin Tolkien tarafından "ejderhalar", "canavarlar" ya da "yaratıklar" olarak adlandırılmasıydı. Ancak bu canlılar metalik ve yuvarlanan, ateş püskürten ve bazıları içlerinde askerler taşıyanlar şeklinde tasvir edilmişti. Gayet açık bir şekilde burada bir nevi Tank'ın mitleştirilmesi yapılmıştı. Tank, Tolkien halan ordayken İngiltere'nin gizli silahı olarak Somme'de kullanılmaya başlanmıştı. Yüzüklerin Efendisi arkadaşlık hukukuna odaklanır. tıpkı TCBS'de olduğu gibi farklı cephelere dağılmışlardır. Yüzüklerin Efendisinde arkadaşlığın dağılmasıyla ilgili kısmı yazarken Tolkien'in Birinci Dünya savaşındaki kendi kayıplarından ve TCBS arkadaşlığının dağılmasından etkilenmediğini söylemek mümkün değildir. Yazdığı bir mektupta Sam, Frodo ve Gollum'un geçtiği ölü bataklıkların Kuzey Fransa'da savaştığı Somme'deki bir yerden aldığından bahsetmiştir. Frodo ve Sam'in ilişkisi bir subay ve emir eri, hizmetçisi arasındaki ilişkiyle aynıdır. Aslında Tolkien bir defasında Sam Gamgee karakterini savaşta tanıdığı emir erlerinden ilham aldığını söylemiştir Frodo aslında savaşa itilen ve vazife yükü gibi korkunç bir yük taşımak zorunda kalan kendisi gibi genç bir adamın hislerini temsil etmektedir. Frodo'nun şimdi "Tramva Sonrası Stres Bozukluğu" olduğunu bildiğimiz ya da o zaman Savaş Tramvası olarak ya da Top Şoku olarak bilinen adlandırılan semptomlar geliştirdiği görülmektedir. Dünyadan çekilmeye ve gittikçe içine kapanmaya başlamış ve çimenin ve güneş ışığının nasıl olduğunu hatırlayamadığını yazmıştır. Yüzüklerin Efendisindeki savaş bittiğinde Frodo bir kahraman gibi davranmamış, açık bir şekilde bütün yaşadıkları onda tramvaya neden olmuştur. Bu durum Batı Cephesinden dönen pek çok asker için doğrudur. Bu askerler onları çok derinden etkileyen olaylar hakkında konuşamamışlardır bile. (Piyano Müziği) Birinci Dünya Savaşını yapan nesil gerçekten çok cesur insanlar olmalı. Bu nesilin fedakarlıkları gerçekten de olağanüstüydü. Sadece aileler ve arkadaşlar için değil tüm medeniyet için çok trajik kayıplar oldu. Savaş onur ve zafer gibi çok uzun süredir el üstünde tutulan inançları derinden sarstı. Bu ilk büyük makinalar savaşıydı ve binlerce nihayet milyonlarca insan düşmanlarıyla yüz yüze bile gelmeden yok edilebilirdi. Bu insanlar bir defada bir kişinin ölmesi imtiyazına sahip değildi. Onlar toplu ölüyorlardı. Sanırım işte bu sayılar bizi tramvaya itiyordu. Bu durum neden sadece uzun listeler şeklinde isimler bulunan insanlar için Thiepval ve Menin Gate'de anıtlar yaptığımızın da de cevabıdır. Bu insanların bedenleri kolayca yok oldu. Farklı hayatları vardı ancak hepsi bir anda yok oldular. King Edward's School'un kayıtlarını okuduğunda (Tolkien'in oradaki hayatını incelerken) onun beraber büyüdüğü çocuklara ve başarılarına aşina oluyorsun, neler öğrendiklerini, ne kadar zeki olduklarını potansiyel olarak ne kadar yaratıcı ve parlak olduklarını görüyorsun. Ve sonra Birinci Dünya Savaşı ve bu çocuklar savaşa doğru gidiyor. Daha yaşayacak koca bir hayatları olan bu genç adamlar hayatlarının baharında biçildiler. Potansiyelleri olan, yaşama sevinciyle dolu, planları olan, coşkuları olan, ihtirasları olan, gelecekteki meslekleri hayatlarıyla ilgili hayalleri olan bu genç adamlara yaşama fırsat verilmedi. Savaşa baktığımız da Tolkien'in hayatta kalması ve edebiyata çok büyük eserler kazandırması ve kültürümüzü dahi şekilllendiren işler yapmasının ne kadar hayret verici olduğunu görüyoruz. Hayatta kalamayan diğerlerinde olan potansiyelin asla ortaya çıkmaya fırsat bulamadığı düşünülünce insan hayret eidyor. Orada sayısız kayıplar oldu. yaşamının baharında yok olan G.B. Smith örneği hayatlarının baharında hayallerini gerçekleştiremeden giden genç adamlarla ilgili bize bir fikir veriyor. Bu nesil hissettiğini konuşmayan bir nesildi ve bu durum sanırım uzun süren psikolojik etkilere sebep oldu. Savaşta Hayatta kalmayı başarabilen bazı askerler barışta hayatta kalmayı beceremedi. King Edward Okulundaki mabette 8 adet prinç levha savaş sırasında hayatını kaybeden 245 mezunun adını taşıyor. Tolkien ve onun TCBS arkadaşları Büyük Savaşta savaşmak için ülkelerinin çağrısına cevap veren 1500 okul mezunundan sadece dördü ve herbirinin hikayesi anlatılmaya değer. Kuzey Fransa'da yürüyebileceğin mezarlıklar şimdi neredeyse 21. yy'nin katedrali oldular. Burada savaşın ve fedekarlığın doğası hakkında gerçekten çok önemli sorular sorulmayı bekliyor. Gerçekten herhangi bir savaş BUNA DEĞER MİYDİ? (Piyano solo) (Piyano solo) (Piyano solo) (Piyano solo) (Piyano solo) (Piyano solo) (Piyano solo) (Piyano solo) (Piyano solo) (Piyano solo) (Piyano solo) (Piyano solo) (Piyano solo) (Piyano solo) (Piyano solo) (Piyano solo) (Piyano solo) (Piyano solo) (Piyano solo) (Piyano solo) (Piyano solo) (Piyano solo) (Piyano solo) (Piyano solo) (Piyano solo) (Piyano solo) (Piyano solo) (Piyano solo) (Piyano solo) (Piyano solo) (Piyano solo) (Piyano solo) (Piyano solo) (Piyano solo)