Dinozorların nasıl öldüklerini duyduk. Size anlatacağım hikaye, son dinozorun ölümünden 200 milyon yıl önce yaşandı. Hikaye ta en baştan, dinozorların dünyamıza yeni yerleşmesiyle başlıyor. Evrimsel biyolojideki en büyük gizemlerden biri dinozorların nasıl bu kadar başarılı olduğudur. Yıllar boyu süren küresel hakimiyeti sağlayan neydi? İnsanlar dinozorların niçin ilginç olduğunu düşündüklerinde genellikle en büyük ya da en küçük dinozoru akıllarından geçirirler ya da en hızlısını ya da en çok tüyü olanı; en absürt zırha, dikenlere, dişlere sahip olanı düşünürler. Ama belki de cevap iç anatomilerinde saklı -- deyim yerindeyse gizli silahlarında. Ekibim ve ben, biz cevabın ciğerleri olduğunu düşünüyoruz. Ben bir paleontolog, aynı zamanda bir karşılaştırmalı anatomistim ve dinozorların özelleşmiş ciğerlerinin gezegeni ele geçirmelerindeki rolüyle ilgileniyorum. Şimdi 200 milyon yıl önceye, Trias Dönemi'ne gidiyoruz. Çevre son derece acımasızdı, etrafta hiç çiçekli bitki yoktu, bu da demek oluyor ki hiç çim mevcut değildi. Çam ağaçlarıyla ve eğrelti otlarıyla kaplı bir manzara hayal edin. Aynı zamanda küçük kertenkeleler de vardı, memeliler, böcekler, etçil veyahut otçul sürüngenler -- hepsi aynı kaynaklar için savaşıyordu. Hikayenin önemli bir unsuru da günümüzdeki yüzde 21 ile kıyasladığımızda oldukça düşük kalan oksijen seviyesinin yaklaşık yüzde 15 olduğu tahmin ediliyor. Yani dinozorlar için bu düşük oksijen seviyesini solumak oldukça önemli olmalıydı; yalnızca hayatta kalmak için değil, gelişip çeşitlilik gösterebilmek için de. Peki bir dinozordan tüm kalan genelde fosilleşmiş iskeleti ise dinozor ciğerlerinin neye benzediğini nasıl biliyoruz? Kullandığımız tekniğin adı "filogenetik ağaçlandırma." Bu; evrim ağacında, dinozorların yaşayan mirasçılarının anatomilerini -- bu vaka için ciğer ve iskeletlerini -- incelediğimizi söylemenin havalı bir yolu. Böylece dinozorların öz torunlarını, yani kuşları incelemeye koyulduk; sonrasında yaşayan en yakın akrabalarını, yani timsahları mercek altına aldık; daha sonra kuzenleri diyebileceğimiz kertenkeleler ve kaplumbağalar araştırma konumuz oldu. Ardından bu verileri fosil kayıtlarına işledik ve böylece dinozorların ciğerlerini yeniden oluşturabildik. Bu belirli örnekte, dinozorların iskeleti, günümüz kuşlarınınkini oldukça andırıyor. Dinozorlar, bu dönemde ilkel memelilerle rekabet halinde olduğu için memeli ciğerinin basit yapısını anlamak son derece önemli. Akciğerin genel yapısını hatırlatmak amacıyla, ödüllere boğulan yüz köpeğim Truvalı Mila modelimiz olacak. (Kahkaha) Bu hikaye bir göğüs boşluğunda geçiyor. Sizden bir köpeğin göğüs kafesini hayal etmenizi istiyorum. Omurganın nasıl yere tamamen paralel olduğuna dikkatinizi çekmek istiyorum. İki ya da dört ayak üzerinde yürümeleri fark etmeksizin üzerinde duracağımız bütün hayvanların omurgaları buna benzer şekilde olacak. Şimdi sizden hayali göğüs kafesinin içine dalıp etrafa bakınmanızı istiyorum. Burası göğüs çatımız. Burası, akciğerlerin üst kısmının kaburga ve omurgayla direkt temasa geçtiği bölge. Bu arayüz hikayemizin geçtiği yer. Şimdi sizden bir köpeğin ciğerlerini hayal etmenizi istyorum. Dışarıdan bakınca nefes alma sırasında şişen, nefes verme sırasında büzülen; dev, şişirilebilir bir poşet gibi. Poşet içinde dallanan birtakım tüpler mevcut ve bu tüplere bronş ağacı deniyor. Bu tüpler içeri çekilen oksijeni, eninde sonunda alveollere aktarıyor. İnce bir zardan difüzyon ile damar yoluna geçiyor. Bakın, burası çok önemli. Tüm memelilerin akciğerleri hareketlidir. Yani tüm solunum süresince hareket ediyor, dolayısıyla bu ince zar, kan-gaz bariyeri, fazla ince olamaz, yoksa parçalanır. Kan-gaz bariyerini aklınızda tutun, ileride döneceğiz. Hala benimle misiniz? Çünkü kuşlara geçiyoruz ve işler çığırından çıkmak üzere, koltuklarınıza kenetlenin. (Kahkaha) Kuşlar, memelilerden tamamen farklı. Biz de dinozorların ciğer modelini oluşturmak için kuşları kullanıyor olacağız. Kuşlara gelecek olursak, hava ciğerden geçiyor ancak ciğer ne şişiyor ne de büzülüyor. Ciğer hareketsiz bırakılmış ve kuru bir sünger görünümünde. Esnek olmayan bir yapıda, üstten ve yanlardan göğüs kafesi ile ve alttan yatay bir zar ile sabitlenmiş durumda. Bronş ağacından dallanan, ciğerin ötesindeki bir dizi esnek, poşet benzeri yapılar yardımıyla solunum tek yönlü olarak gerçekleşiyor ve bu yapılara hava torbaları diyoruz. Bu son derece narin sistem, göğüs çatısı boyunca uzanan çatal kaburgalar ile yerine sabitlenmiş durumda. Ayrıca çoğu kuş türünde hava keselerinden ve ciğerden birtakım uzantılar çıkıp iskelet sistemini işgal ediyor -- genelde omurgayı, bazen de kaburgaları -- ve solunum sistemini yerine sabitliyor. Buna "omurga boşluğu" deniyor. Çatal kaburgalar ve omurga boşluğu fosil kayıtlarında arayabileceğimiz ipuçlarından çünkü bu iki iskelet özelliği dinozorların solunum sistemi bölgelerinin sabit olduğunu gösterir. Solunum sisteminin bu şekilde yerine sabitlenmesi, oksijenin damar yoluna geçtiği kan-gaz bariyerinin incelmesi için evrime zemin hazırladı. Hareketsizlik bunu sağladı çünkü ince bir bariyer zayıf bir bariyerdir ve zayıf bir bariyer, eğer bir memeli ciğerinde olduğu gibi sürekli havalandırmaya maruz kalırsa parçalanır. Peki, bunu neden önemsiyoruz? Ne anlama geliyor? Oksijenin difüzyonu ince zarlarda daha kolay gerçekleşir ve ince bir zar özellikle Trias Devri'ndeki gibi düşük oksijen şartlarında solunumu kolaylaştırmak için iyi bir yoldur. Bu demek oluyor ki eğer dinozorlar gerçekten böyle bir ciğer yapısına sahipse solunum için, memeliler dahil olmak üzere, diğer tüm hayvanlardan daha iyi donatılmıştı. Modern hayvanların anatomilerini ele alıp fosil kayıtlarıyla karşılaştırdığımız filogenetik ağaçlandırma metodunu hatırlıyor musunuz? Birinci ipucu, modern kuşların çatal kaburgalarıydı. Bunlardan dinozorların büyük bir çoğunluğunda bulunuyor. Yani bunun anlamı, dinozorların ciğerlerinin üst kısmı tıpkı modern kuşlardaki gibi yerine sabitlenmiş durumda olacaktır. İkinci ipucu, omurlardaki boşluk. Bunu, yırtıcı dinozorları kapsayan ve modern kuşlara zemin hazırlayan saropod ve teropod dinozorlarında görüyoruz. Dinozorlarda fosilleşmiş ciğer dokuyla ilgili kanıt bulamazken omursal boşluk bize yaşam süreleri boyunca bu hayvanların ciğerlerinin ne yaptığını anlatıyor. Ciğer dokusu ya da hava kesesi dokusu, omurları işgal edip tıpkı modern kuşlardaki gibi içlerini oyuyordu ve solunum sisteminin parçalarını yerine sabitleyip hareketsiz bırakıyordu. Çatal kaburgalar ve omursal boşluk, beraberce, solunum sistemini yerine sabitleyip hareketsiz bırakılmış, sabit bir yapı oluşturarak bugün modern kuşlarda gördüğümüz son derece hassas, oldukça ince kan-gaz bariyerinin evrimine izin verdi. Dinozorlardaki bu adeta deli gömleği giydirilmiş ciğerin kanıtları, Trias Dönemi'nin oksijen fakiri atmosferinde solunum yapabilecek kapasitede bir ciğer geliştirebilecek yeterlilikte olduklarını gösteriyor. Dinozorlardaki bu sabit iskelet sistemi diğer hayvanlara, özellikle esnek ciğerleri Trias Dönemi'ndeki oksijence fakir atmosfere uyum sağlayamamış memelilere karşı oldukça mühim bir avantaj sağlar. Bu anatomi dinozorlara, diğer hayvanlara karşı avantajlarını sağlayan gizli silah olabilir. Bu, dinozor çeşitlenmesi hipotezini sınamak için harika bir başlangıç noktası sağlıyor. Bu, dinozorların başlangıcının hikayesi ve bizim bu konu üzerine olacak çalışmalarımızın yalnızca başı. Teşekkürler. (Alkış)