On yaşındayım, yatağımda uzanıyorum.
Nevresime sarılmışım, ağlıyorum.
Mutsuzum, yüreğim yorgun ve hassas.
Ebevenylerimin ikisi de yatağımın ucunda.
Annem, babamın arkasında.
Bundan biraz önce annemle tartışmıştım
ve ikisi de peşimden geldiler.
Babam dikkatle bana bakıyordu
ve içten bir endişeyle şunu sordu:
"Neler oluyor?
Gözyaşları içinde ona
şöyle cevap verdim:
"Annem beni anlamıyor."
Gözümün ucuyla anneme baktığımda
yüzündeki tuhaf gülümsemeyi görebiliyordum
ki bu da beni anlamadığının onayı gibiydi.
Mutsuzluğum artmaya başlamıştı, kafam
karışıktı ve gözlerimden yaşlar akıyordu.
Aklım bulanıklaşmaya,
dizlerim tutmamaya başladı.
Annemle istediğim şekilde
iletişim kuramıyordum
ve bu, yıllar boyunca mutsuz, çaresiz,
sinirli hatta öfkeli hissetmeme yol açtı.
Tek çocuk olmak da
her şeyi daha da zorlaştırdı.
Sanki içimde derin bir boşluk var gibiydi.
Kaçmayı başaramadığım
sessiz, gözle görülür bir travma gibi.
Büyüme çağlarımda, elimi attığım
her işte başarılı gibi görünüyordum.
Ancak insanlarla kurduğum ilişkilerde
hep başarısız hissettim.
Herkeste anne sevgisi arıyordum.
Bu da doğru değildi.
Annemle kuramadığım ilişki,
hayatımın her anını ele geçiriyordu.
Babamın sevgisi ise
bu boşluğu doldurmaya yetmiyordu.
Çok sonraları,
annemle kuramadığım ilişkinin
yaralarını sarabileceğimi fark ettim.
Bunu yapınca da hayatımdaki
diğer tüm ilişkilerim değişmeye başladı.
Ancak beni o noktaya getiren
yolculuk tam otuz yıl sürdü.
Terapiye ilk gidişimde yirmi yaşındaydım
hayatım ve seanslar arasında
çok şey yaşansa da oraya adım atıp
bir saat boyunca endişeyle annemden
ve yaptığı ya da söylediği
tüm o şeylerden bahsediyordum.
En net hatırladığım şey görülme
ya da sevilme ihtiyacı hissetmemdir.
En çok da olduğum gibi görülebilmek.
Annemin beni anlayamaması
belki çok önemli değildi
ama kim olduğumu görememesi sorundu.
Sanki kafasında bana dair
onun istediği türde biri vardı.
Bağlanma Kuramı şunu söyler:
"gerçek kimliğimize dair
benlik algısı geliştirmek için
bir çocuk, annesinin
yüzünde gördüğü ifadelere bakar."
Tıpkı bir ayna gibi.
Ben ise annemin gözlerinde
kendimi net olarak görememiştim.
Yıllar geçtikçe kendini
çeşitli yollarla gösterir oldu.
Ne istediğimi hissetmek benim için zordu.
Örneğin bir restoranda yemek siparişi
verirken ya da büyüyünce ne yapacağımı
düşünmeye çalışırken olduğu gibi.
Bazen kendimi gecenin kollarına atar,
içimde hissettiğim boşluktan
kaçmaya çalışırdım.
İlk aşk ilişkim harikaydı, hasretini
çektiğim sevgi ve yakınlığı bulmuştum.
Birlikte olmak ikimiz için de
keyifli olmuştu.
Ancak on sekizime geldiğimde
bu ilişkiyi bitirdim.
Bu süreçte de kendi kalbimi kırdım.
Onca sevgiyi ve mutluluğu
kabullenemedim.
Altı yıl sonra evlendim.
Annemin bana yaşattığı acıyı
aynen yaşatan bir adama aşık oldum.
Tıpkı annem gibi, onun da beni
gerçekten sevmediğini düşündüm.
Daha ilk anda bunu fark ettim
ama aradığım ilişki şekli buydu.
Bunu daha iyi hâle getirecektim.
Görüyorsunuz ya, eğer annemi
değiştirmeyi başarabilirsem
onu ya da eşimi beni sevmeye
ikna edebilirsem,
her şeyin düzeleceğine inanıyordum.
On yedi yıl ve dört çocuk sonra,
yavaşça ayrılmaya başladık.
Düzeltmeyi başaramadım.
Ancak yıllarca yardımlarını aldığım
çokça terapiden sonra
kim olduğuma dair net bir algı kazandım.
Sonra görünüşüm değişmeye başladı.
Sonra bir gün fark etmeye başladım.
Üzerime bir sıkıntı çöktü.
Zaten tüm bunları düzeltmem
mümkün değildi ki.
Çok uzun süre, çok çabaladım.
Oturdum ağladım.
O kadar ağladım ki
saatlerce sürmüş gibi hissettim.
Durumu kabullendikçe
içimde bir şey sonunda vazgeçti.
Kendimden başka hiç kimseyi
değiştiremeyeceğimi fark ettim.
Bir arkadaşım daha az öfkeli
göründüğümü söyledi.
Doğru, ihtiyaçlarım karşılanmadığı için
oldukça öfkeliydim.
Ama artık anlamıştım ki annem de
eşim de ellerinden geleni yapmıştı.
Keşke bunu daha önce anlasaydım diyorum.
Dönüşümümün en önemli parçası
insanları olduğu gibi
kabul ettiğim noktaya varmamdır.
Zamanla bunu kabul ettikçe
sevgi ve kabul görme ihtiyacını
başkalarında aramaz oldum.
Böylece onlarla daha açık şekilde
iletişim kurar oldum.
Durumu sadece kendime çevirmektense
karşımdaki insanı merak eder oldum.
Bu, benim için her şeyi değiştirdi.
Bir kaç yıl önce annem,
bilişsel zayıflama belirtileri gösterdi.
Ve ömrünün son senesinde, onun yanında
olma şansı yakaladım. Gerçekten yanında.
Ondan bir şeyler almaya çalışmadım.
Onun, kendi gibi olmaya hakkı vardı
benim de kendim olmaya.
O yıl birlikte çok zaman geçirdik ve
oldukça basit anlarımızdan keyif duydum.
Mesela birlikte
bu Paskalya tavuğunu işledik.
O çizgileri yaptı, ben de kenarlarını.
Ömrünün son aylarında onu görmeye
gittiğimde sıklıkla beni uzaklaştırdı.
Babam benim adıma çok üzüldü.
Ama ben hiç kırılmadım.
Ona bir öpücük verip dedim ki:
"Bugün beni görmek istemiyor musun?
Sorun değil, sonra gelirim."
Hem annemle hem hayatla barış imzaladım.
Kendi isteklerimin sorumluluklarını almayı
zor yoldan öğrendim.
Ama bu süreçte üç yol keşfettim.
Çok büyük farklılıklar yaratacak üç yol.
Sizden sorun yaşadığınız
ilişkiyi düşünmenizi istiyorum.
Birinci yol; duygusal ihtiyaçlarınıza
yakından bakın.
Onlarla gerçekten tanışın
ve onların sizin ihtiyaçlarınız
olduğunun farkına varın.
Bu ihtiyaçları karşılamak
ailenizi görevi olabilir
ama bunlar sizin ihtiyaçlarınız.
İkinci yol; tutunduğunuz o kini bulun.
Ve şunu kendinize sorun:
"Bu kinden nasıl kurtulabilirim?"
Çözümü bulunca, kurtulmayı
istiyor musunuz bir bakın.
Çoğunlukla affedemeyeceğimizi düşünürüz.
Sanki karşı taraf,
kolay kurtulmuş gibi gelir bize.
Ama aslında kurtulan siz olacaksınız.
Üçüncü yol; o kişiyle aranızdaki
en az bir benzerliği
ve bir farklılığı bulun.
Sonra şunu görün; siz, siz olma hakkına
karşı taraf da kendi gibi olma
hakkına sahip.
Oldukça zahmetli şekilde bu süreçten
geçtiğim için size bunu söyleyebilirim.
İlk aşk gibi hissettiren
harika bir aşkın ne olduğunu bilirim.
Şu an bunca sevgiyi ve mutluluğu
rahatlıkla kaldırabilirim.
Dört çocuğumla, oldukça açık
ve sıcacık bir ilişkim var.
Derin ve anlamlı arkadaşlıklardan
keyif alıyorum.
Başkalarının daha mutlu
ve huzurlu insanlara dönüşmelerine
yardım etmeye de bayılıyorum.
Hepimizin bu üç yolu takip ettiği
bir dünya hayal edebiliyor musunuz?
Gerçekten gerekeni yaptığımız bir dünyayı?
Eski ilişkilerin yarasını sarıp
bugün yaşananların tadını çıkardığımızı?
2008 yılının Kasım ayında
telefon çaldı.
Annem az daha tıkanıp ölecekken
hastaneye kaldırılmış
ve oldukça tedirgin bir hâlde.
Hastane odasına girdiğim an
beni bir rahatlama ifadesiyle karşıladı.
Buna paha biçmek imkansız.
Bir kaç saat geçmişti, babam ve ben
hâlâ annemin yanı başındaydık.
Bir anda bize doğru uzanıp
ikimizin de elini tuttu
ve kendine doğru bastırdı.
Cebimden telefonumu alıp
bu anı kaydetmek istedim.
Tam şu anı.
Altı hafta sonra, bir seyahat öncesi
ailemle vedalaştım.
Annem biraz huzursuzdu
ve beni istemedi.
Biraz batıl bir endişeye kapıldım
ve kalmak için ısrar ettim
ama yine kabullenme alanıma döndüm.
Ona bir öpücük verdim ve
"Döndüğümde gelir görürüm seni." dedim.
Onu bir daha hiç göremeyeceğimi
o an fark edemedim.
Ama şükürler olsun ki
annemi affetmenin yolunu buldum.
Otuz yıldan fazla sürdü
ama yine de başardım.
Hayatımda radikal bir değişiklik yaptım.
Gerçek olduğuna bile inanmadığım
mutluluğu buldum.
Siz de bir düşünün.
Mutluluğa ulaşmak için
sizin de hayatınızda
affedebileceğiniz böyle biri var mı?
Çok teşekkür ederim.