Tüm ebeveynlerin korkulu rüyası: 20 Temmuz 2012 Sabah 4.30'da telefonum çalıyor. Oğlum Alex'in kız arkadaşı Amanda, kendinden geçmiş bir şekilde "Tom, birileri silahlı saldırı düzenledi, beni olay yerinden apar topar uzaklaştırdılar. Orada kalmama izin vermediler. Kalmak istedim ama beni çıkardılar." dedi. Amanda'ya sordum: "İyi misin? Yaralandın mı yoksa?" "Hayır" dedi, "Ben iyiyim." "Alex hayatımı kurtardı." Daha sonra "Alex nerede?" diye sordum. Hıçkırıklar içindeydi "Bilmiyorum, onu bulamıyoruz. Beni olay yerinden uzaklaştırdılar. Dışarı çıkardılar. Onu vurdular. Onu uyandırmaya çalıştım ama başaramadım. Bir türlü gözlerini açmıyordu. Beni oradan uzaklaştırdılar. Onu bırakmak istemedim" Ben de Amanda'ya "Onu en son gördüğünde kanaması var mıydı? Üzerinde onun kanı var mı?" diye sordum. Ağlıyordu, "Evet, hem de çok" dedi ve daha çok ağlamaya başladı. Alex, Amanda'yı seviyordu. Dünyanın en onurlu insanlarından biriydi, henüz 24 yaşındaydı, sevdiği kadın yaşasın diye kendi hayatını riske atmıştı. Eğer bir daha gözünü açmazsa öleceğinden emindim. Daha yeni, önceki gece Karım Caren ve küçük oğlumla birlikte tatil için Hawaii'ye gelmiştik. Tamı tamına 5310 km uzaktaydık. Caren ile birlikte telaş içinde onun numarasını çaldırdık ama boşunaydı. Birkaç tane mesaj attık. Sonra da medyayı takip ettik. Ama haberler sadece katille ilgiliydi. Bubi tuzağı evini bile gösteriyorlardı. Aurora polis merkezini aradık fakat cevap vermiyorlardı. Tabii sonradan onlara da hak verdik. İşleri başlarından aşkındı. 12 ölü ve 70 yaralıyla uğraşıyorlardı. Öyle kötü bir katliamdı ki kurbanlardan bazıları polis araçlarıyla hastaneye yetiştirilmişti çünkü ambulans kalmamıştı. Korkunç ve kaotik bir olaydı. Alex'i bir daha asla göremeyecektik. Yaraları o kadar ağırdı ki annesinin bile ona bakmasına izin verememiştim. Onu sonsuza dek o şekilde hatırlamasını istemedim. Peki defalarca kimi görmek zorunda bırakıldık? Katili elbette. Her yerde onun fotoğrafları vardı. Altı paragraflık bir yazıda onun ismi tam 41 kere geçiyordu. Medya, onu ünlü yaptı. Ama benim ilk oğlum Alex, bir kahraman olarak o haberlerin hiçbirinde yoktu. O an Caren'le, medyanın Columbine'den beri bu toplu katliamlara karşı izlediği tutumun yanlış olduğunu fark ettik. Araştırma yapmaya başladık. Şunu gördük ki eğer medyayı, habercilik anlayışlarını değiştirebilirsek bu tarz katliamların sayısını azaltabilir ve hayatlar kurtarabiliriz. (Alkışlar) Şöyle açıklayayım: Bu tarz katliamlar yapanların neredeyse hepsi ortak bir özellik taşıyor. Ne olduğunu tahmin edebiliyor musunuz? Şöhret istiyorlardı. Ünlü olmak istiyorlardı. Aslında bu katiller bunu bizlere kendileri söylüyorlar. Katil Sandy Hook, daha önce toplu katliam yapanların ve öldürdükleri kişi sayılarının olduğu bir liste taşıyordu. Orlando Pulse gece kulübündeki katliamın faili ise saldırıyı gerçekleştirirken yerel haber istasyonlarını aramış sonra da viral olup olmadığını kontrol etmek için Facebook'a bakmış. Parkland katliamının faili bir video kaydetti ve paylaştı. Videoda şunu söylüyordu: "Beni haberlerde gördüğünüzde kim olduğumu öğreneceksiniz." Aurora katliamının faili, psikiyatristine bilimle dünyada iz bırakamayacağını ama insanları patlatırsa ünlü olabileceğini düşündüğünü söylemiş. En çok konuşulanlardan biri, Umpqua Community College katliamının faili ise, blogunda eski bir toplu katliam faili için şunları söylemiş: "Onun gibi insanlar genelde yalnızlar ve kimse tarafından tanınmazlar ama biraz kan döktüklerinde tüm dünya kim olduklarını öğrenir." Kimsenin tanımadığı bir adam artık herkes tarafından tanınıyordu. Ekranlarda onun yüzü, dudaklarda onun ismi vardı. Herkes onu konuşuyordu. Bunu bir günde başarmıştı. Görünen o ki ne kadar insan öldürürsen o kadar konuşulursun. Bunlar sadece birkaç örnek. Anlatmakla bitmez. Bu katiller bizlere ünlü olmak istediklerini söylüyorlar. Tıpkı önceki katiller gibi. Medya da onlara istediklerini vermeye devam ediyor: Şöhret. Bireysel silahlanma hassas bir konu. Akıl sağlığı konusu ise oldukça karmaşık. İkisinin de düzelmesi zaman alacak. Ancak bu kıyımları azaltmak için meclisin toplanmasına gerek yok. İhtiyacımız olan tek şey medya üreticilerinin ve tüketicilerinin bilinçli olmaları ve kötü şöhreti ödüllendirmemeleri. (Alkışlar) Böylece hayatlar kurtarmak için Caren ile "No Notoriety," kampanyasını başlattık ve toplumumuzu korumak için medyanın uyması gereken araştırmalarla desteklenmiş bazı prensipler sunduk. Bir: Bu katillerin zihin yapılarını sosyal yapılarını ve ortak güdülerini paylaşın ama isimlerini ve fotoğraflarını mümkün olduğunca az kullanın. Tabii eğer kanun kaçağı değillerse. İki: Makalelerde katillerin isimlerini en fazla bir kez kullanın, başlıklarda asla kullanmayın ve haberin dikkat çeken yerlerine asla fotoğrafını koymayın. Üçe gelirsek... Üç. (Kahkahalar) Rakamlarla aram iyi sayılmaz. (Kahkahalar) Katillerin kamuyla paylaştığı materyalleri asla yayımlamayın. (Alkışlar) Açık olmak gerekirse Bu kimsenin anayasal özgürlüklerini ihlal etmek değil. Bu sansür değil. Medyadan sadece temel ilkelerini iyileştirmesini istiyoruz. Mesela, medya kaçırılan gazeticilerle ilgili haber yapmayarak onları koruyor. Medya, cinsel taciz mağdurlarının ve intihar edenlerin fotoğraflarını ve isimlerini paylaşmıyor. Bu sorumlu gazetecilik uygulamaları, toplumun güvenliğini sağlarken bilme hakkı için hiçbir engel oluşturmuyor. Akademik çalışmalar, ortalama bir gazete okuyucusunun katillerle ilgili daha az şey görmek istediğini gösteriyor. Bunun yerine medya, katledilen ve yaralanan mağdurların resimlerini ve isimlerini paylaşmalı. Yani asıl kahramanların. Hatta ilk yardımcıların da. Yapılması gereken... (Alkışlar) Akıl sağlığı ve toplum güvenliği uzmanları tarafından sunulan verileri ve analizleri yayımlamalılar. Tüm uzmanlar buna katılıyor. FBI, Uluslararası Polis Birliği, Major City Chiefs Association, A.L.E.R.T., ve ilk yardımcıları bu katliamları yapanlara karşı eğitmek için görevlendirilen kolluk kuvvetleri. Hepsi "Şöhrete Hayır" kampanyasının ilkelerini onaylıyorlar. Aslında FBI, 2014 senesinde aynı fikri destekleyen "İsimlendirmeyin" kampanyasını başlatmıştı. Amerika Psikiyatri Derneği de katillerin olabildiğince az betimlenmesi gerektiğini düşünüyor. Yine aynı fikir, Yeni Zelanda Başbakanının Christchurch'teki saldırı sonrası yaptığı çağrıyla birlikte tüm dünyaya yayılmış oldu. Fakat ne kadar değişmesini istesek de medya kuruluşları kâr amacı güdüyor. Biz onları sorumlu tutmadığımız sürece değişmeyecekler. (Alkışlar) Medya, reklamlar sayesinde gelir elde ediyor. Bu reklamları da görüntülenme ve tıklanma sayılarına göre alıyor. Eğer herhangi bir içeriğin tıklanma ve görüntülenme sayısını düşürürsek medya o içeriği sunuş biçimini değiştirmek zorunda kalır. Yani bir daha bir medya kuruluşunun, gazete, internet, radyo ya da televizyon fark etmez, bu katillerin isimlerini ve fotoğraflarını kullandığını görürseniz, izlemeyi bırakın dinlemeyi bırakın tıklamayı bırakın beğenmeyi bırakın ve paylaşmayı bırakın. Bu haber kuruluşlarının üreticilerine, editörlerine, istasyon müdürlerine ve hatta CEO'larına yazın. Bu haberlere reklam verenleri bir yere not edin ve CEO'larına yazın. Çünkü birlikte, medyayı, toplumun güvenliği lehinde hareket etmeye zorlayabiliriz. Kâr için değil. Alex için çok geç, artık ailem için çok geç. Bir gün bize katılmak istemiyorsanız lütfen kayıtsız kalmayın. Kimse bunu yaşamak istemez. Bedeli çok ağır. Henüz kurban olmamış insanlar için hâlâ çok geç değil. Bu katliamları azaltacak güce sahibiz. Bu gücü kullanalım. Teşekkürler. (Alkışlar)