Return to Video

Dolly Parton bana nasıl yol gösterdi

  • 0:06 - 0:09
    Size bir gazeteci olarak anlam
    arayışımdan ve onu bulmamda
  • 0:09 - 0:12
    Dolly Parton'ın bana nasıl yardım
    ettiğinden bahsetmek istiyorum.
  • 0:13 - 0:16
    Neredeyse 20 yıldır
    sesli hikayeler anlatıyorum,
  • 0:16 - 0:18
    önce radyoda, daha sonra podcastlerle.
  • 0:18 - 0:21
    2002'de "Radiolab" isimli
    programa başladığımda
  • 0:22 - 0:25
    yapacağımız hikâyelendirmenin özü şuydu:
  • 0:25 - 0:26
    Birini getirecektik--
  • 0:26 - 0:29
    (Ses) Steven Strogatz:
    Doğadaki en hipnotik
  • 0:29 - 0:31
    ve büyüleyici gösterilerinden biriydi
  • 0:31 - 0:34
    çünkü şunu unutmamalısınız ki
    tamamen sessizlik hakim.
  • 0:34 - 0:37
    Jad Abumrad: Tıpkı matematikçi
    Steve Strogatz gibi
  • 0:37 - 0:39
    ve o bir resim tasvir edecekti.
  • 0:39 - 0:41
    SS: Düşünün bir.
    Thailand'da ormanın izbe köşelerinde
  • 0:41 - 0:42
    bir nehir kenarı var.
  • 0:42 - 0:45
    Siz bir kanodasınız,
    nehirde ilerliyorsunuz.
  • 0:46 - 0:47
    Hiç ses yok,
  • 0:47 - 0:50
    belki nadiren
    egzotik kuş sesleri falan.
  • 0:50 - 0:53
    JA: Steve'le hayali bir kanodasınız
  • 0:53 - 0:56
    ve havada milyonlarca ateş böceği var.
  • 0:56 - 1:00
    Ve gördüğünüz şey rastgele
    yıldızlı bir gece etkisi gibi bir şey.
  • 1:01 - 1:04
    Çünkü bütün ateş böcekleri
    farklı aralıklarla yanıp sönüyor.
  • 1:04 - 1:05
    Beklentiniz bu yönde olurdu.
  • 1:05 - 1:08
    Fakat Steve'e göre burada,
  • 1:08 - 1:11
    hiçbir bilim insanının
    tamamen açıklayamayacağı--
  • 1:11 - 1:12
    SS: Whoop.
  • 1:13 - 1:14
    Whoop.
  • 1:15 - 1:16
    Whoop.
  • 1:16 - 1:19
    Binlerce ışık senkronize bir şekilde
    yanıyor ve sönüyor.
  • 1:19 - 1:26
    (Müzik ve elektrik sesleri)
  • 1:26 - 1:28
    JA: Ve işte tam bu anlarda
  • 1:28 - 1:31
    genellikle az önce yaptığım gibi
    güzel bir müzik koyarım
  • 1:31 - 1:33
    ve siz de daha sıcak
    hissetmeye başlarsınız.
  • 1:33 - 1:35
    Bilimden aşina olduğumuz,
  • 1:35 - 1:37
    baş ve göğsünüzde toplanıp
  • 1:37 - 1:38
    vücudunuza yayılan bir his.
  • 1:38 - 1:40
    Büyülenme hissi.
  • 1:40 - 1:43
    2002'de 2010'a kadar
    bunun gibi yüzlerce hikâye anlattım.
  • 1:45 - 1:48
    Bilimsel, nörobilimsel kafayı, beyni yoran
  • 1:48 - 1:51
    her zaman o büyüleyici
    hissi doğuran hikayelerdi.
  • 1:52 - 1:54
    İnsanlara büyüleyici anlar yaşatmayı
  • 1:54 - 1:56
    işim olarak benimsemeye başladım.
  • 1:56 - 1:58
    Kulağa şöyle geliyordu:
  • 1:58 - 2:02
    (Farklı sesler) "Huh!" "Wow!" "Wow!"
  • 2:02 - 2:03
    "Bu inanılmaz."
  • 2:03 - 2:05
    "Whoa!" "Wow!"
  • 2:05 - 2:08
    JA: Ancak bu hikâyelerden
    sıkılmaya başladım.
  • 2:09 - 2:11
    Yani kısmen, tekrara düşmekten.
  • 2:11 - 2:13
    Hatırlıyorum da bir gün
    bilgisayarda oturmuş,
  • 2:13 - 2:15
    bir nöron sesi yapıyordum.
  • 2:15 - 2:16
    (Çıtırtı sesi)
  • 2:16 - 2:19
    Biraz beyaz gürültüyü al,
    karıştır, yapması çok kolay.
  • 2:19 - 2:23
    Kendi kendime şöyle düşündüm,
    "Bu sesi 25 kez yaptım."
  • 2:23 - 2:25
    Bundan da fazlası vardı--
  • 2:25 - 2:27
    bu hikayelerde ortak bir yol vardı.
  • 2:27 - 2:30
    Bilimsel gerçeğin yolunu izleyip
  • 2:30 - 2:31
    büyülenmeye varıyordunuz.
  • 2:31 - 2:33
    Beni yanlış anlamayın, bilimi severim.
  • 2:33 - 2:35
    Ailem savaşın parçaladığı
    bir ülkeden göçtü,
  • 2:35 - 2:37
    Amerika'ya geldi.
  • 2:37 - 2:41
    ve bilim, onları en iyi tanımlayan şeydi.
  • 2:41 - 2:44
    Bu onlardan bana da geçti.
  • 2:44 - 2:47
    Fakat bilimden meraka bu basit geçişte
  • 2:47 - 2:48
    bir sıkıntı vardı,
  • 2:48 - 2:50
    bana yanlış gelmeye başlamıştı.
  • 2:50 - 2:52
    Hikayenin alabileceği tek yol bu mu?
  • 2:53 - 2:55
    2012'de,
  • 2:55 - 2:59
    beni şöyle düşündüren bir
    sürü hikayeyle karşılaştım: "Hayır."
  • 2:59 - 3:01
    Özellikle bir hikâyede,
  • 3:01 - 3:05
    Laos dağlarında,
    kendisine ve köylülere karşı
  • 3:05 - 3:07
    kullanılan kimyasal silahları
  • 3:07 - 3:09
    anlatan biriyle görüştük.
  • 3:09 - 3:11
    Batılı bilim insanları oraya gitmiş,
  • 3:11 - 3:13
    kimyasal silahları ölçmüşler,
    hiçbir şey bulamamışlar.
  • 3:13 - 3:15
    Bu adamla bu konuda konuştuk,
  • 3:15 - 3:16
    bilim insanları yanılıyor, dedi.
  • 3:16 - 3:18
    "Ama test yaptılar", dedik.
  • 3:18 - 3:20
    "Umrumda değil,
    bana ne olduğunun farkındayım." dedi.
  • 3:20 - 3:23
    Bu konu üzerine gittik geldik,
    gittik geldik
  • 3:23 - 3:24
    ve uzun lafın kısası,
  • 3:24 - 3:26
    röportaj gözyaşlarıyla son buldu.
  • 3:27 - 3:28
    Berbat...
  • 3:29 - 3:30
    Berbat hissettim.
  • 3:31 - 3:34
    Bilimsel gerçekle acı çeken
    birine vurmuş gibi.
  • 3:35 - 3:37
    Bu hiçbir şeyi iyileştirmeyecekti.
  • 3:37 - 3:42
    Belki de gerçeği bulmak için
    bilime fazla güveniyordum.
  • 3:42 - 3:44
    Ve o anda sanki
  • 3:44 - 3:46
    odada birçok gerçek varmış,
    ama biz sadece
  • 3:46 - 3:48
    bir tanesini arıyormuşuz gibi hissettim.
  • 3:48 - 3:50
    "Bu konuda daha iyi olmalıyım."
    diye düşündüm.
  • 3:50 - 3:52
    Ve sonraki 8 yılda,
  • 3:52 - 3:55
    kendimi gerçeklerin çarpıştığı
    hikayeler yapmaya adadım.
  • 3:55 - 3:57
    Rıza politikası hakkında hikayeler yaptık.
  • 3:57 - 4:00
    Anlattıkları uyuşmayan, hayatta kalanların
  • 4:00 - 4:02
    ve faillerin görüşünü
    duyduğunuz hikayeler.
  • 4:02 - 4:03
    Irk hakkında hikayeler yaptık.
  • 4:03 - 4:05
    Siyahi erkeklerin sistemli
    jürilerden atıldığı
  • 4:05 - 4:07
    ve buna engel olması
    gereken kuralların işleri
  • 4:07 - 4:09
    daha berbat ettiğiyle ilgili hikayeler.
  • 4:09 - 4:12
    Terörle mücadele hakkında hikayeler,
    Guantanamo tutukluları,
  • 4:12 - 4:14
    her şeyin tartışıldığı,
  • 4:14 - 4:17
    yapılacak tek şeyin anlamaya
    çabalamak olduğu hikâyeler.
  • 4:17 - 4:19
    Bu çaba, bir yerde önemli hâle geldi.
  • 4:20 - 4:22
    "Belki de işim budur"diye
    düşünmeye başladım.
  • 4:22 - 4:24
    İnsanları çabalamaya itmek.
  • 4:25 - 4:26
    Kulağa şöyle geliyordu:
  • 4:27 - 4:29
    (Farklı sesler) "Fakat ben--ben, yani--"
  • 4:29 - 4:30
    " Ben--" (İç çekiş)
  • 4:30 - 4:32
    "Şöyle ki, bu yüzden, şey"
  • 4:32 - 4:33
    "O, yani, ben--"
  • 4:33 - 4:38
    "Yani-- Hay Allah! -- ben--" (İç çekiş)
  • 4:38 - 4:40
    JA: Bu iç çekiş işte,
  • 4:40 - 4:43
    Bunu her hikayede duymak istiyordum.
  • 4:43 - 4:46
    Çünkü o ses bi yerde
    şu anımızdır, değil mi?
  • 4:46 - 4:51
    Gerçeğin artık sadece bi dizi
    olayın yakalanmasıyla oluşan
  • 4:51 - 4:52
    bir dünyada yaşamıyoruz.
  • 4:52 - 4:53
    Bu bir süreç halini aldı.
  • 4:53 - 4:55
    Bir isim olmaktan çıkıp bir eylem oldu.
  • 4:55 - 4:57
    Peki hikayeyi nasıl bitirirsiniz?
  • 4:57 - 5:01
    Sürekli aynı şeyler oldu,
    bir hikaye anlatıyorduk,
  • 5:01 - 5:04
    lafı çeviriyorduk, iki farklı bakış açısı
  • 5:04 - 5:06
    ve sonuna gelirdiniz ve şey --
  • 5:06 - 5:07
    Hayır, izin verin.
  • 5:07 - 5:09
    Sonunda ne söylerdim?
  • 5:09 - 5:10
    Aman Tanrm.
  • 5:10 - 5:12
    Ne söyler -- Hikâyeyi nasıl bitirirdiniz?
  • 5:12 - 5:14
    Sonsuza dek mutlu yaşadılar denmez
  • 5:14 - 5:15
    çünkü gerçekçi değil.
  • 5:15 - 5:16
    Aynı zamanda,
  • 5:16 - 5:19
    eğer insanları öylece
    bi yerde bırakırsanız,
  • 5:19 - 5:21
    "Neden bunu dinledim ki şimdi?"
  • 5:21 - 5:23
    Başka bir hareket yapmam
    gerekiyor gibi hissettim.
  • 5:23 - 5:26
    Çabanın ötesinde bir yol olmalıydı.
  • 5:26 - 5:30
    İşte bu, beni Dolly'ye götürdü.
  • 5:30 - 5:33
    Ya da burada,
    Güney'deki adıyla Aziz Dolly.
  • 5:33 - 5:36
    Geçen yıl "Dolly Parton'ın Amerikası"
    adlı dokuz bölümlük diziyi yaparken
  • 5:36 - 5:40
    yaşadığım küçük bir epifani anımdan
    bahsetmek istiyorum.
  • 5:40 - 5:41
    Benim için bir kalkış noktasıydı,
  • 5:41 - 5:45
    fakat Dolly'nin bu problemi çözmede
    bana yardım edeceğine dair
  • 5:45 - 5:46
    içimde bir his vardı.
  • 5:46 - 5:48
    Temel his şuydu:
  • 5:48 - 5:49
    Dolly'nin konserine gidersin,
  • 5:49 - 5:52
    Kamyoncu şapkalı adamlarla,
    elbiseli adamlar yan yana,
  • 5:52 - 5:54
    Demokratlar, Cumhuriyetçilerle yan yana,
  • 5:54 - 5:55
    el ele tutuşan kadınlar,
  • 5:55 - 5:57
    her çeşit insanı iç içe görürsünüz.
  • 5:58 - 6:00
    Birbirinden nefret ettiği
    söylenen insanlar
  • 6:00 - 6:02
    orada beraber şarkı söylüyorlardı.
  • 6:02 - 6:06
    O Amerika'da böyle
    eşsiz bir mekan yarattı
  • 6:06 - 6:08
    ve bunu nasıl yaptığını bilmek istiyordum.
  • 6:08 - 6:13
    Dolly ile iki farklı kıtada
    12 kez röportaj yaptım.
  • 6:13 - 6:14
    Bütün röportajlara şöyle başladı:
  • 6:15 - 6:17
    (Ses) Dolly Parton:
    Sormak istediğin her şeyi sor
  • 6:17 - 6:19
    ve ben de duymak istediğin
    şeyi söyleyeyim.
  • 6:19 - 6:20
    (Gülüşmeler)
  • 6:20 - 6:23
    JA: O, inkâr edilemez bir doğa gücü.
  • 6:23 - 6:25
    Ama karşılaştığım sorun şuydu ki,
  • 6:25 - 6:30
    dizi hakkında bir kibrim vardı ki
  • 6:30 - 6:32
    ruhumu daraltıyordu.
  • 6:32 - 6:34
    Dolly'nin Güney'le ilgili çok şarkısı var.
  • 6:34 - 6:36
    Diskografisine bakacak olursanız
  • 6:36 - 6:38
    ardı ardına Tennessee
    şarkıları duyarsınız.
  • 6:38 - 6:41
    (Müzik) DP: (Farklı şarkılar çalıyor)
    Tennessee, Tennessee
  • 6:41 - 6:42
    Tennessee'yi özledim.
  • 6:43 - 6:48
    Sürekli kafamda Tennessee'ye özlemim var.
  • 6:49 - 6:50
    Tennessee.
  • 6:50 - 6:53
    JA: "Tennessee Dağ Evi,"
    "Tennessee Dağı Anıları."
  • 6:53 - 6:54
    Ben Tennessee'de büyüdüm
  • 6:54 - 6:56
    ve orayı hiç özlemiyorum.
  • 6:56 - 6:59
    İntihar saldırılarının icat edildiği
    yerden gelen
  • 7:00 - 7:03
    sıska Arap çocuktum.
  • 7:03 - 7:05
    Odamda çok zaman geçirdim.
  • 7:05 - 7:07
    Nashville'den ayrıldığımda...
  • 7:07 - 7:09
    ayrıldım.
  • 7:09 - 7:10
    Dollywood'da, bir replikanın
  • 7:10 - 7:14
    Tennessee Dağ Evi'nin replikasının önünde
    durduğumu hatırlıyorum.
  • 7:14 - 7:16
    Etrafımdaki herkes ağlıyordu.
  • 7:16 - 7:18
    Bu bir dekor.
  • 7:19 - 7:20
    Neden ağlıyorsunuz ki?
  • 7:20 - 7:22
    Neden bu kadar duygusallaştıklarını
    anlamamıştım.
  • 7:22 - 7:25
    Özellikle de Güney'le ilişkimi düşününce.
  • 7:25 - 7:28
    Bu konuda panik ataklar yaşamaya başladım.
  • 7:28 - 7:30
    "Bu proje için doğru kişi
    ben değil miyim?"
  • 7:31 - 7:33
    Fakat sonra...
  • 7:33 - 7:34
    kaderin cilvesi.
  • 7:34 - 7:36
    Bu adamla tanıştık, Bryan Seaver,
  • 7:36 - 7:39
    Dolly'nin yeğeni ve koruması.
  • 7:39 - 7:42
    Bir hevesle beni ve yapımcı
    Shima Oliaee'yi arabayla
  • 7:42 - 7:43
    Dollywood'dan dışarıya,
  • 7:43 - 7:45
    dağların ardına,
  • 7:45 - 7:47
    20 dakika kadar dağlara çıkıp
  • 7:47 - 7:48
    dar bir toprak yola inerek
  • 7:48 - 7:51
    "Game of Thrones"tan fırlamış
    dev ağaç geçitlerden geçerek
  • 7:51 - 7:55
    gerçek Tennessee Dağ Evi'ne getirdi.
  • 7:57 - 7:58
    Fakat gerçek mekan.
  • 7:58 - 8:00
    Valhalla.
  • 8:00 - 8:01
    Gerçek Tennessee Dağ Evi.
  • 8:01 - 8:03
    Ve bunun puanını Wagner'a yazacağım.
  • 8:03 - 8:05
    Çünkü anlamalısınız ki
  • 8:05 - 8:06
    Tennessee'de
  • 8:06 - 8:09
    Tennessee Dağ Evi,
    kutsal topraklar gibidir.
  • 8:09 - 8:11
    Çimenlerin üzerinde
  • 8:11 - 8:14
    Piegon Nehri'nin dibinde
    durduğumu hatırlıyorum.
  • 8:14 - 8:16
    Kelebekler havada uçuşuyordu
  • 8:16 - 8:18
    ve kendi büyülenme anımı yakaladım.
  • 8:19 - 8:22
    Dolly'nin Tennessee Dağ Evi
  • 8:22 - 8:26
    babamın Lübnan'ın dağlarındaki
    evine benziyordu.
  • 8:26 - 8:30
    Dolly'nin evi tıpkı
    terk ettiğim o yere benziyordu.
  • 8:30 - 8:34
    Ve bu basit olay babamla,
    daha önce hiç konuşmadığım
  • 8:34 - 8:35
    evini terk etmenin acısını
  • 8:35 - 8:37
    ve Dolly'nin müziğinin onun için anlamını
  • 8:37 - 8:39
    konuşmaya itti.
  • 8:39 - 8:43
    Sonra Dolly'le konuştum.
    Şarkılarının göçmen müziği
  • 8:43 - 8:44
    olduğunu söyledi.
  • 8:44 - 8:46
    Hatta o klasik şarkı bile,
  • 8:46 - 8:49
    "Tennessee Dağ Evi,"
    eğer dinleyecek olursanız --
  • 8:50 - 8:52
    (Dolly Parton "Tennessee Mountain Home")
  • 8:52 - 8:56
    "Evimin önünde bir yaz günü oturuyorum.
  • 8:57 - 9:00
    İki ayağı üzerinde bir sandalye,
  • 9:00 - 9:04
    duvara yaslanmış."
  • 9:05 - 9:10
    Çoktan bittiğini bildiğiniz bir anı
    yakalamakla ilgili.
  • 9:10 - 9:13
    Fakat bir şekilde hayal edebilirseniz
  • 9:13 - 9:16
    belki o yerde dondurabilirsiniz.
  • 9:16 - 9:18
    Geçmiş ve gelecek arasında sıkışmış.
  • 9:19 - 9:21
    İşte bu göçmen deneyimi.
  • 9:22 - 9:25
    İşte bu basit düşünce,
    bana milyonlarca konuşma sağladı.
  • 9:25 - 9:29
    Müzikologlarla taşra müziği hakkında
    bütünüyle konuşmaya başladım.
  • 9:29 - 9:31
    Bu müzik çeşidi bana,
  • 9:31 - 9:33
    geldiğim yerle alakasız
  • 9:33 - 9:36
    müzik aletleri ve stilleriyle yapılmış,
  • 9:36 - 9:38
    doğrudan Orta Doğu'danmış gibi geliyordu.
  • 9:38 - 9:42
    Aslına bakarsanız, şimdiki Lübnan'dan
    Doğu Tennessee'deki dağlara kadar
  • 9:42 - 9:45
    ticaret yolları varmış.
  • 9:45 - 9:49
    Şunu söyleyebilirim, orada
    öyle durmuş evine bakarken
  • 9:49 - 9:52
    ilk defa Tennesseeli gibi hissettim.
  • 9:53 - 9:54
    Sahiden öyle.
  • 9:55 - 9:56
    Ve bu sadece bi kerelik değildi,
  • 9:57 - 9:58
    Tekrar tekrar
  • 9:58 - 10:02
    Dolly beni dünyaya yaptığım
    basit kategorilerin
  • 10:02 - 10:03
    ötesine gitmeye zorluyordu.
  • 10:03 - 10:06
    Onun Porter Wagoner ile
    olan yedi yıllık ortaklığından
  • 10:06 - 10:07
    konuştuğumuzu hatırlıyorum.
  • 10:07 - 10:12
    1967'de, onun grubuna katılır,
    Porter taşra müziğindeki en büyüktür.
  • 10:12 - 10:14
    Dolly yedek bir şarkıcı, hiç kimsedir.
  • 10:14 - 10:17
    Kısa sürede, Dolly çok ünlenir,
  • 10:17 - 10:18
    Porter kıskanır
  • 10:18 - 10:20
    ve Dolly ayrılmak istediğinde ona
  • 10:20 - 10:22
    üç milyon dolarlık dava açar.
  • 10:22 - 10:25
    Porter Wagoner'ı
    Dolly'yi geride tutmaya çalışan,
  • 10:25 - 10:28
    klasik, ataerkil bir hıyar demek
  • 10:28 - 10:29
    basit olurdu.
  • 10:29 - 10:31
    Fakat ne zaman bu konuya değinsem...
  • 10:31 - 10:33
    hadi ama.
  • 10:33 - 10:37
    (Ses) Videolarda kollarını etrafına
    dolamış bir adam.
  • 10:37 - 10:41
    Ortada bir güç olduğuna şüphe yok.
  • 10:41 - 10:44
    DP: Kesinlikle daha karışık bir durum bu.
  • 10:44 - 10:46
    Yani bir düşünün.
  • 10:46 - 10:47
    Yıllarca o şov onundu,
  • 10:47 - 10:50
    gösterisi için bana ihtiyacı yoktu.
  • 10:50 - 10:54
    Benim öyle olmamı beklemiyordu da.
  • 10:54 - 10:57
    Ben ciddi bir göstericiydim
    ve o bunu bilmiyordu.
  • 10:57 - 11:01
    Birçok hayalim olduğunu bilmiyordu.
  • 11:01 - 11:02
    JA: Aslında, bana sürekli şöyle dedi,
  • 11:02 - 11:05
    "Hikâyeme sakın
    bu saçma görüşünü koyma
  • 11:05 - 11:07
    çünkü gerçek öyle değildi."
  • 11:07 - 11:10
    Evet, bir güç vardı
    fakat sadece ondan ibaret değildi.
  • 11:10 - 11:12
    Bunu böyle özetleyemezsin."
  • 11:14 - 11:15
    Tamam, bir uzaklaşalım.
  • 11:15 - 11:16
    Bundan ne çıkarırım ben?
  • 11:16 - 11:20
    Bence burada bir yol, bir ipucu var.
  • 11:20 - 11:22
    Gazeteciler olarak farklılığı severiz.
  • 11:22 - 11:24
    Farklılığa takılmayı severiz.
  • 11:24 - 11:26
    Ama gün geçtikçe bu çetrefilli dünyada
  • 11:26 - 11:29
    bu farklılıklar arasında köprü
    olmamız gerek.
  • 11:29 - 11:31
    Ancak bunu nasıl yaparsınız?
  • 11:31 - 11:34
    Bana göre şimdi cevap basit.
  • 11:34 - 11:36
    Bu farklılıkları sorgularsınız,
  • 11:36 - 11:39
    Tutabildiğiniz kadar tutarsınız,
  • 11:39 - 11:42
    ta ki, tıpkı o dağdaki gibi,
  • 11:42 - 11:43
    bir şey olur,
  • 11:43 - 11:45
    bir şey kendini belli eder.
  • 11:46 - 11:48
    Hikaye farklılıkla bitemez.
  • 11:48 - 11:50
    Bir mucizeyle bitmeli.
  • 11:50 - 11:53
    Dağdaki yolculuğumdan geri döndüğümde
  • 11:53 - 11:56
    bir arkadaşım bu fikre
    isim veren bir kitap verdi.
  • 11:57 - 11:59
    Piskoterapide, üçüncü diye
    adlandırılan bir şey var.
  • 11:59 - 12:01
    Kabaca şöyle bir şey.
  • 12:01 - 12:05
    Tipik olarak kendimizi özerk
    bireyler olarak görürüz.
  • 12:05 - 12:07
    Ben sana bir şey yaparım,
    sen de bana.
  • 12:07 - 12:10
    Fakat bu teoriye göre,
    iki kişi bir araya gelip
  • 12:10 - 12:13
    birbirlerini aynı yolda görmeye
  • 12:13 - 12:15
    bağlı kalırlarsa
  • 12:15 - 12:18
    yeni bir şey üretiyorlar.
  • 12:18 - 12:20
    İlişkileri olan yeni bir bütün.
  • 12:21 - 12:25
    Dolly'nin konserleri kültürel
    üçüncü mekan olarak düşünebilirsiniz.
  • 12:25 - 12:28
    Dinleyicileri arasındaki
    farklılıklara bakışını,
  • 12:28 - 12:29
    dinleyicilerin ona bakışı
  • 12:29 - 12:32
    mekandaki manevi havayı yaratıyor.
  • 12:33 - 12:36
    Ve sanırım şimdi benim sıram.
  • 12:36 - 12:38
    Bir gazeteci,
  • 12:38 - 12:40
    bir hikaye anlatıcısı,
  • 12:40 - 12:42
    sadece bir Amerikalı,
  • 12:42 - 12:45
    bir ülkede yaşamaya çabalayan biri olarak
  • 12:45 - 12:48
    anlattığım her hikaye üçüncüde bitmeli.
  • 12:49 - 12:52
    Farklı düşündüğümüz şeylerin
  • 12:52 - 12:55
    yeni bir şey oluşturduğu yerde.
  • 12:56 - 12:57
    Teşekkürler.
Title:
Dolly Parton bana nasıl yol gösterdi
Speaker:
Jad Abumrad
Description:

Bir hikayeyi nasıl bitirirsiniz? "Radiolab"ın sunucusu Jad Abumrad, bir cevap arayışının onu Tennessee dağlarına nasıl götürdüğünü anlatıyor -- ve burada bilge öğretmeni Dolly Parton'la tanışmasını.

more » « less
Video Language:
English
Team:
closed TED
Project:
TEDTalks
Duration:
13:07

Turkish subtitles

Revisions