[Politikacılar, Seçimler ve Demokrasi]
Politikacılar, diğer hepimiz gibi insandırlar. Çevreden etkilenirler.
Dolayısıyla politikacılar parlemento ortamına girdiklerinde ona göre davranırlar.
- İnsanların kurduğu devletler binlerce yıldır var. - Şüphesiz.
Ve bir birleriyle savaşıp bir birlerini öldürüyorlar. Tüm devletler temelde yolsuzdur.
'Grubun içindeki' kişilere hizmet ederler. - Başka türlü seçilmeleri mümkün değil.
İşte burada toplumu düzelttiğini, iyileştirdiğini, hükümete iyi insanları soktuğunu
düşünüp oturuyorsun. Bunların hepsi hayal. Paraya dayalı olmayan bir devlete ihtiyacın var.
Mal ve hizmetleri dağıtan, ırka, dine veya kisisel inançlara bakmadan dağıtan makinelere sahip olan bir devletiniz olması gerekir
Yani, insanların istedikleri şekilde yaşamasına izin verilmesi gerekiyor.
Onlara ne yapmaları gerektiğini söylemek zorunda olmamalısınız.
Çıkıp, doğru yolun senin yolun olduğunu, böyle büyüdüğünü söylersen,
bu, seni haklı yapmaz, sadece senin için uygun olanın bu olduğu anlamına gelir.
Gelecek, bugünden çok farklı olacak. Geleceği şekillendirecek sorular da:
Sistem işliyor mu? Mümkün olan en fazla sayıda insana hizmet ediyor mu? Paylaşılan değerler sağlıklı ilişkiler kurmaya yarıyor mu?
Veya sistem bunlara zarar veriyor mu? olacak. Seçilecek sisteme böyle karar veriyoruz.
Sistem ne kadar iyi işliyor? Mühendislik standartlarına göre bu, yapılacak son test,
ve geçerliliği olan tek test.
Peki, bahsettiğimiz sistem bir demokrasi mi? İnsanlar bana hep bunu soruyor.
Bunun cevabını bilmiyorum. - Peki katılımcı bir demokrasi mi? Ben katılmayı seviyorum. Bzen buraya geldiğimde hemen katılımda bulunmak istiyorum.
Bu iyi! Peki arabaların bir birine çarpmasını nasıl önleyeceksin. - Bilmiyorum.
Peki binaların yanmasını nasıl önleyeceksin? - Bilmiyorum.
Nasıl katılımda bulunuyorsun? Uzay Programı için oy verdin mi? Kimse Vietnam Savaşı için oy verdi mi?
Herhangi bir kimse herhangi bir savaş için oy verdi mi? Aya çıkılırken kimse oy verdi mi?
Bu nasıl katılım, anlamadım.
Yapılan bir araştırmaya göreAmerikalı yetişkinlerin sadece yarısı
dünyanın güneş etrafında döndüğünü anlıyor.
Neyse ki şüpheyle yaklaşılan genetik mühendisliği ve nükleer enerji gibi alanlardaki
araştırmaya destek fazla. Ulusal Bilim Kurumu'nun verdiği temel ekonomi ve bilim bilgisi
anketinden geçen Amerikalı yetişkinler
toplumun sadece %25'ini oluşturuyor. Bu senin şarkını söylüyor değil mi?
Evet, Zebanilerin Dünyası isimli kitabımda tam da bundan bahsediyorum.
Charlie, ben sahte bilimin, batıl inançların
'new age' gibi şeylerin, inançların ve kökten dinciliğin ve bağnazlığın yeni olduğunu düşünmüyorum.
Bence bunlar insanlık kadar eski.
Ancak biz, teknolojik gücümüzün çok yüksek olduğu bilim ve teknoloji çağında yaşıyoruz.
- Bilim ve teknoloji bizi artan bir hızla ileriye götürüyor.
- Evet! Ancak biz bunu anlamıyoruz. 'Biz' derken kastettiğim kamunun geneli.
Eğer insanlar "Ben fenden anlamam, bir şey bilmem"
diyorsa, o zaman çocuklarımızın yaşayacağı geleceği belirleyecek bilim ve teknoloji
ile ilgili kararları kim veriyor? Kongre üyeleri mi?
Ancak bir avuç vekilden başka kongrede bilim temelli kimse yok.
Ve de çoğunluğu Cumhuriyetçilerden oluşan kongre kendi teknoloji değerlendirme komitesini feshetti.
Bu organizasyon onlara bilim ve teknoloji konusunda yetkin bir fikir veriyordu.
Diyorlar ki "Biz bunları bilmek istemiyoruz."
İki tür tehlike var: Biri az önce bahsettiğim.
Kimsenin bilim ve teknolojiden anlamadığı
bir bilim ve teknoloji toplumu yarattık.
Cehalet ve gücü böyle tehlikeli bir biçimde bir araya getirdik ve
bu önünde sonunda patlayacak. Bilim ve teknolojinin hiç bilinmediği bir demokraside
bilim ve teknolojiyi kim yönetiyor?
Bilim ve teknolojinin beni endişelendirmesinin ikinci sebebi de
bilim ve teknolojinin bir bilgi bütününden ziyade bir düşünme tarzı olması.
Bilim, insanın hata yapabileceğini çok iyi anlayan
ve evreni şüpheci bir şekilde sorgulayan bir düşünce tarzı.
Eğer bize bir şeylerin doğru olduğunu söyleyenleri, otorite sahibi insanları
şüpheci bir şekilde sorgulayamıyorsak, o zaman bir sonraki şarlatan
dini lidere veya politikacıya kurban gitmeye hazırız.
- Şeyden bahsettik mi... belki sen söylemiştin... Bir devlet başkanı bilim hakkında
en son ne zaman konuştu? Bundan şunu anlıyoruz: Bilim, bizim için bir anlamda en önemli şey değil
bir anlamda öğrenmek istemiyoruz.
- Bak, insanlar borsada olup bitenleri takip ediyorlar,
ekonomiyle ilgili gazeteleri takip ediyorlar. Çok karmaşık bir mesele.
- Bunlara bakıp kendilerinin nasıl etkileneceğini biliyorlar.
- Ortada bir motivasyon var. Ve insanlar, pek çok sayıda insan, bunu becerebiliyor.
İnsanlar spor istatistiklerine bakabiliyorlar. Bunu yapabilen ne kadar çok insan olduğuna bakar mısın?
Bilimi anlamak bundan daha zor değil. Daha karmaşık bir enteklektüel faaliyete ihtiyaç duymuyor.
Bilim, evrenin gerçekliğini takip ediyor, bizi iyi hissettiren şeyleri değil.
Pek çok doktor, doğruyu değil bizi iyi hissettiren şeyleri
bulmak için rekabet halinde.
Politikacıların ise sorunları çözecek teknik yetenekleri yok.
Dürüst olsalar bile sorunları
nasıl çözeceklerini bilmiyorlar.
Suyu tuzdan arındırma tesislerini kuranlar teknisyenler,
sana elektrik sağlayanlar teknisyenler, motorlu araçları üretenler,
kışın evini ısıtanlar, yazın evini soğutanlar hep teknisyen.
Sorunu çözen şey teknoloji,
politika değil. Politikacılar sorunları çözemezler, çünkü sorun çözmek için eğitilmemişler.
Kongredeki temsilcine mektup yazman gerçekten çok iyi bir şey. İnsanlar, bir şeyin yapılmasını istiyorsan kongredeki temsilcine mektup yazmanı söylerler.
Washington'daki adamların teknolojinin en ön saflarında bulunmaları gerekiyor.
İnsanlarla ilişkili, suçla ilgili araştırmaların, insan davranışlarını inceleyen
araştırmaların en ön saflarında bulunmaları gerekiyor. Bunlar konusunda kongre temsilcilerine mektup yazman gerekmemeli.
Bunlar nasıl insanlar ki, bunlara bir iş veriliyor
ve otoyolu aşındırıcı bir malzemeyle kaplayıp, yağışlı havada kaygan olmamasını sağlamak yerine
yola "Dikkatli sürün, yağışlı havada kaygan olabilir" diye işaret koyuyorlar?
Biri arabaya sarhoş binince araba sağa sola savruluyorsa
sağa sola savrulup arabayı hemen sağa
çekecek bir sarkaç koymak gerekiyor. İhtiyaç olan bir kanun değil bir çözüm.
Her arabaya bir sonar ve bir radar koy ki çarpışmasınlar.
İnsanlar, ortaya çıkan problemlerle başa çıkmak için
kanunları yarattılar. Çözümünü bilmedikleri sorunlar için kanun ürettiler.
Dolayısıyla, yönetilen bir dünyada yaşıyorsun. Gelecekte çocukların dönüp sana, çözüm açık değil miydi diyecek.
Diyecek ki istediklerini almak için senatörlere, hükümetlere
farklı kişilere rüşvet verdin. Bu belli değil mi? Sanırım değil.
Dolayısıyla parasal sistemden kurtulursan, uyuşturucu satılmaz, senatörler rüşvet alamaz. İnsanları satın alamazsın.
Anlıyor musun? Para olduğu sürece kimi seçersen seç.
Diyorsun ki, "Belki iyi insanları seçsek..." Hiç farketmez.
Dünyadaki en iyi kiliselerden en iyi insanları bile seçsen
kaynak tükenince onlar da yalan söyleyecek, hile yapacak, insan öldürecek ve çalacak.
İhtiyacın olan kaynak, para değil. Kaynaklara erişim.
Ancak elimizde ihtiyacımız olandan fazla kaynak mevcut. 2. Dünya Savaşı için harcanan kaynak miktarını hiç düşündün mü?
Bu kadar kaynakla dünyadaki tüm varoşları yok edebilir,
tüm insanları eğitebilir, ve en iyi üniversiteleri inşa edip bedava eğitim verebilirdin.
Bunu neden bedavaya yapıyoruz?
Çocuklarımız ne kadar zekiyse, hepimiz o kadar zenginiz.
Çocuklar uyuşturucu alıyor, alışveriş merkezlerinde aylak aylak geziyorlar. Neden? Çünkü gidecekleri başka bir yer yok.
İnsanların gidebileceği sanat merkezleri, müzik merkezleri, kültür merkezleri, tiyatro grupları inşa etmeliyiz.
Gidip alış veriş merkezlerinde, mağazalarda takılıyorlar çünkü gidebilecekleri başka yer yok.
Bunu devletin yapması gerekiyor. Devlet, insanları hiç ama hiç önemsemiyor.
İşte size ispatı. Bir kere fason iş yaptırmazlardı. Eğer büyük bir fabrikam varsa ve herkese asgari ücret vermezsem
ve de devlet işi Çin'e devrederse ayakta kalamam. Anlıyor musun?
Parayı, çocuklarına oyun parkı üreten kadınların çalıştığı bir fabrikaya yatırmazsın.
Parayı reklama yatırıp karını artırmak için kullanırsın. Yatırımını böyle yaparsın.
Dolayısla, parasal sistemde hepimiz hergele gibi davranıyoruz.
Sistem bizi buna itiyor.
Ama bunların hepsinin bir sebebi var. Bunun bir sebebi var, eğitimin kötü olmasının bir sebebi var.
Ve bu, bizim asla ve asla kurtulamayacak olmamızın sebebiyle aynı.
Durumumuz asla iyileşmeyecek. Aramayı bırak. Sahip olduklarından memnum ol.
Çünkü bu ülkenin sahipleri iyileşmemizi istemiyor.
Şimdi ülkenin gerçek sahiplerinden bahsediyorum. Büyük ve zengin olan şirketlerin çıkarlarından bahsediyorum.
Her şeyi onlar kontrol ediyorlar ve bütün önemli kararları onlar veriyorlar.
Politikacıları unut. Politikacıların tek fonksiyonu sana tercih özgürlüğün olduğu fikrini aşılamak.
Ancak bu yalan! Tercihin filan yok!
Sahiplerin var, birileri sana sahip, birileri her şeye, tüm önemli topraklara sahip.
Bu insanlar şirketlere sahip olan ve onları kontrol eden kişiler.
Uzun süre önce senatoyu, kongreyi, yerel yönetimleri belediyeyi parasını verip satın aldılar. Yargıçlar arka ceplerinde.
Bütün büyük medya şirketlerine de sahipler. Ondan sana ulaşan tüm haber ve bilgiyi de kontrol ediyorlar.
Seni hayalarından yakalamış durumdalar. Her yıl lobi yapmak için milyarlarca dolar harcıyorlar.
İstediklerini elde etmek için lobi yapıyorlar.
Ama ne istediklerini biliyoruz. Kendileri daha fazlasını alsın, geri kalan da daha azını alsın istiyorlar.
Ama sana istemedikleri bir şey söyleyeyim: Eleştirel düşünce yetisine sahip bir nüfus, düşünen vatandaşlar istemiyorlar.
Bilgili, eğitimli ve eleştirek düşünebilen insanlar istemiyorlar.
Bu, onların sevdiği bir şey değil, çünkü onlara bir faydası yok! Bu, işlerine gelmiyor!
Doğru duydun!
Akıllı insanların mutfak masasına oturup
sistemin ağızlarına s**tığını konuşan akıllı insanlar istemiyorlar.
Onları otuz sene önce yok ettiler. Onlar bunu istemiyorlar! Ne istiyorlar, biliyor musun?
İtaat eden işçiler istiyorlar! İtaat eden işçiler!
Ancak makineleri işletip formları dolduracakkadar kafası çalışan,
ve de pasif olarka git gide b**tanlaşan işleri olduğu gibi kabul edecek kadar aptal insanlar istiyorlar.
Daha az paraya daha uzun mesailer. Hak yok, fazla mesai ücreti yok.
Emeklilik birikimlerin ise bankadan çekmeye kalktığın anda yok oluveriyor.
Şimde de sosyal güvenlik fonunun peşindeler. Evet, emekli maaşını istiyorlar!
O parayı geri istiyorlar! Bu parayı alıp Wall Street'teki haydut arkadaşlarına vermek istiyorlar!
Şaşırtıcı olan ne biliyor musun? Bu parayı alacaklar. Bu paranın hepsini senden önünde sonunda alacaklar!
Çünkü bu b**tan yerin sahibi onlar! Bu büyük bir klüp ve sen üyelerden biri değilsin!
Sen ve ben büyük klübe üye değiliz!
Bu arada, hayatın boyunca kafana vuranlar da bunlar... Sana diyorlar...
Şuna inanacaksın diyorlar... Kafana vurup duruyorlar. Medya
sana neye inanacağını, neyi düşüneceğini ve neyi satın alacağını söylüyor...
Masa yamuk, oyunda hile var ve kimse farketmiyor, kimse önemsemiyor.
İyi, dürüst çok çalışan insanlar, beyaz yaka, mavi yaka, rengi farketmez
iyi, dürüst çok çalışan insanlar... bunlar imkanları fazla olmayan insanlar....
bunlar da gidip gidip onları iplemeyen bu zengin hıyarlara oy veriyorlar!
Seni ipledikleri yok, evet tamamen önemsizsin!
Hiç, hiç, hiç önemin yok!
Yaa!
Ve kimse farkında değil, kimse önemsemiyor.
Ülkenin sahipleri neye güveniyor, biliyor musun? Amerikalıların çoğu büyük ihtimal cahil kalmayı tercih edecek...
Her gün g*tlerine giren kırmızı, beyaz ve mavi y*ğı görmek istemeyecekler.
Çünkü bu ülkenin sahipleri gerçeklerin farkında. Bunun adı Amerikan rüyası...
ama bu rüyayı görmek için uyuyor olman lazım.
-- Alternatif Çözümler
Kararlar, kişisel fikirleri yansıtmamalı.
Eylemler bilimsel araştırmalara göre yapılmalı.
Politikacıların teknik bir bilgisi yok, dolayısıyla karar verirken
bir faydaları da yok.
Benim bildiğim yeni düzende kararlara varılır, karar verilmez.
Karar varmak da şu demek: Tüm kararlarını test et ve işliyorlar mı gör.
Kararları gerçekleştirmek için bilimsel becerilerini kullan.
Bu sayede diğer ülkelerle daha iyi anlaşabiliriz.
Bence tüm ülkeler aynı şeylere ihtiyaç duyuyor:
Temiz hava, temiz su, tarıma uygun topraklar,
sağlık güvencesi
ve de yiyeceğe ve diğer ihtiyaçlara erişim.
Birlikte çalışıp bu sorunlara çözüm getirmezsek
bence bu sorunlar çok daha kötüye gidecek, fena olacak.
Çünkü bu sorunların ortaya çıkardığı gerçek durumlara
bu değerlerin nasıl ortaya çıktığına hiç bakmıyoruz.
Dolayısıyla, karar vermek yerine karara varmamız lazım dediğim zaman
önce gezegenin kapasitesine bakman gerekiyor, gezegenin ne kadar insanı barındırabileceğine.
Ondan sonra şehirlerini tasarlaman, ve çevrenin taşıyabileceği nüfus yoğunluğunu
tutturman gerekiyor.
İnsanlara karara varın, karar vermeyin dediğimde kastettiğim de bu.
Bir denizaltında ne kadar oksijen olması gerektiğini nasıl buluyorsun?
E, bu denizaltında kaç kişi olduğuna
ve ne kadar su altında kalacağına bakar.
Peki denizaltında ne kadar su taşıyacağını nasıl buluyorsun?
Ne kadar yiyecek taşıyacağını? Ne kadar elektriğe ihtiyacın olduğunu?
O denizaltıda görmek istediğin performansa bakar.
Ona göre denizaltını işletecek
elektriği depolarsın.
Mürettebatı besleyecek miktarda yiyeceğin ve bunları saklayacak
soğuk dolabın olması gerekiyor. Eğer onları beslemezsen teknoloji çalışır, mürettebat çalışmaz.
Dolayısıyla karar vermemelisin, karara varmalısın.
İhtiyaçlarla alakası olan isteklerimiz en önemli mesele. Ve bunları gezegenin kaynaklarına göre belirlememiz gerekiyor.
Ama bu fikir parasal sisteme tamamen ters.
Dolayısıyla, farklı bir sisteme ihtiyacımız var.
Gerçek neyse odur, ve tek bir gerçeklik vardır.
Bu gerçekliği tanımlamanın en iyi yolu ise bilimsel gözlemdir.
İnsanların yapabileceği yegane şeyle gözlemlemek
ve kararlarını ve eylemlerini yanlış fikirlere göre değil
gözlemlerine göre belirlemektir.