Herkese merhaba. Vispera olarak hızlı tüketim ve perakende sektörlerinde yaşanan değişimi ele almak amacıyla hazırladığımız re:retail programımızda bu hafta konuğumuz, Getir Kurucu Ortağı Tuncay Tütek. Tuncay Bey hoş geldiniz. Hoş bulduk, merhaba. Merhaba. Genel olarak kişilere ve şirketlere baktığımızda birçok sınıflandırma yapılabilir. Ancak iki tane ana grup var. Bir tanesi dijital doğanlar, bir de dijital dönüşümü yaşayanlar. Getir dijital doğan şirketlerden bir tanesi. Her şeyiyle "pure" dijital, aslında ortamın içerisine doğmuş bir şirket. COVID-19 nedeniyle şimdi yıllar içinde yaşanacak değişim aylar mertebesinde gerçekleşiyor. Bunu hızlandırılmış bir değişim, dönüşüm süreci olarak söyleyebiliriz. Bu süreçte, bu hızlandırılmış değişim sürecinde, şirketinizin başarılı olması için belirleyici etkenleri bizimle paylaşmanız mümkün olur mu? Tabii ki. Belki şöyle başlarsam daha iyi olur, Getir’i hala tam bilmeyenler ya da farkını bilmeyenler olabilir. O yüzden ben çok kısaca bir iki cümleyle anlatmaya çalışayım. Arıksoy ailesi olarak yoğun bir şekilde kullandığımızı söyleyebiliriz. Sağ olun, belki sonradan izleyenler bilmeyebilir. Getir ihtiyaç malzemelerini, çoğunlukla market ürünlerini, 10 dakika gibi bir sürede, olduğunuz yere getiren bir uygulama, cep telefonu uygulaması. Böyle doğdu Getir. Akabinde yemeği de benzer şekilde, yine kendi kategorisinde 20-25 dakika arasında getiren bir uygulama oldu. Size yemeği getirirken onu gösteren, resmini gösteren, kuryenin gelişini gösteren ve direkt size gelen bir uygulama oldu. Bunun yaparken de, yapmak için de dediğiniz gibi, teknoloji destekli değil, teknoloji şirketi olarak bunu yaptı. Biz kendimizi %70 teknoloji, %20 perakende ve şimdi işte yemek ve damacana diyebiliriz, %10’da bunun tepesinde bir lojistik firması olarak görüyoruz. Pandemi ne değiştirdi hayatımızda? Getir zaten alanında öncü olan bir firma. Daha önce Getir gibi bir firma dünyada vardı da biz ondan kopya çektik gibi bir durum olmadı. Buna bizim dünyalarda... genelde şöyle olur Türkiye’de; yurt dışında bir model çalışır, ondan sonra tutar, Türkiye’de ya da bizim coğrafyamızda çoğunlukla klonlanır. Buna klonlamak denir. Bu o işin bir Türk replikası olur. Getir ise dünyada bir ilk. Getir’den önce hiçbir firma 10 dakikada mal getirmeyi hayal bile etmiyordu. Biz bu fikri ilk önce iş ortaklarımızla paylaştığımızda "Ne gerek var?" dediler; "Ertesi gün gelse, saatler içinde gelse, hadi bilemedin 45 dakika içinde gelse bize yeter," dediler. Dedik ki biz hemen, İngilizcesi de “almost now”, hemen hemen şimdi hissiyatını verecek bir duygu yaratmak istiyoruz burada. "Bunu siz müşterilere, tüketiciye sordunuz mu?" dediler. "Sormadık" dedik, sormaya gerek yok. iPhone da çıkarken tuşsuz bir telefon olsun mu diye müşterilere sorsaydı “Gerek yok ben Blackberry’mden memnunum.”, o zamanlar Nokia vardı hatırlarsınız, “Nokia’mdan memnunum.” cevabı gelecekti büyük ihtimalle. Benim aslında öz geçmişimde, 15 yıllık hızlı tüketim şirketlerinde marka yönetimi, pazarlama tecrübem var. Hayatım Türkiye’ye, bölgeye, dünyaya tüketici testleriyle bir şeyin neden doğru neden yanlış olduğunu anlatmakla geçti. Ama Getir modelini açıkçası ben test etmek istemedim. Çünkü biz kurucular olarak, biz 3 ana kurucuyuz; Nazım Salur, Serkan Borançılı ve ben, üçümüzün de inandığı bir modeldi ve o yüzden "pure tech" diyebileceğimiz bir şirket olarak doğduk. COVID ile ne oldu? Zaten zamanın öncesinde bir fikirdi Getir, dediğim gibi ve biz zamanın öncesinde giderken biraz COVID-19 bunu... "Evet bu gerçekten çok gerekli. Ben neden markete gideyim, neden risk alayım? Benim ayağıma gelsin." Zaten sokağa çıkma yasağı var. Sokağa çıkamayan da birçok insan oldu bu süreçte. 65 yaş üstü, 20 yaş altı, daha sonra 18’e indi, işte bir takım kronik hastalıkları olanlar zaten çıkmadılar ve çıkmamaları gerekiyordu. Getir bir anda elzem hale geldi açıkçası. Dediğiniz gibi fütürist bir fikir gibi gözükürken bir anda hayatın temel ihtiyaçlarından birisi haline geldi. Çok başarılı, aslında girişimcinin en önemli özelliği, bazı konularda hislerine dayanarak bu konularda yatırım yapması ya da girişimde bulunması. Bazen inanmayan kişilerin olması, birçok girişimcinin zaman zaman karşı karşıya kaldığı bir durum. Bunu başarılı bir şekilde yapıyor olmanız tabii ki takdire şayan, önemli bir başarıya imza attı. Dediğiniz gibi birçok uygulamada klonlanması, yabancı bir uygulamanın yabancı bir ülkede özellikle Amerika’daki uygulamaların Türkiye’de klonlanması çok rastlanan bir durum. Yapılmamış bir şeyi yapmak ise ekstra bir başarı olarak gözüküyor. Tabii COVID ile beraber hayatımıza başka kavramlar da girdi. Özellikle COVID süreciyle hayatımıza "yeni normal" kavramının girdiğini söyleyebiliriz. Tabii "yeni normal" kavramı, Türkiye’de "yeni normal" nedir, "eski normal" neydi, bunlar birbirlerine ne kadar yakınlar, ne kadar uzaklar tartışılır ama öyle ya da böyle, dünyada bir "yeni normal" kavramı var. Sizce "yeni normal" nedir? Bu dönemde iş süreçlerinizi destekleyecek teknolojiler için öngörüleriniz nelerdir? "Yeni normal" aslında, "eski normal" vardı COVID-19 sonrasında bir tane "yeni normale" geçildi gibi bir şey yok, eskisi ve yenisi diye bir şey yok. Aslında her gün bir "yeni normal" oluyor. Yanlış hatırlamıyorsam Türkiye’de ilk vaka 11 Mart gibi çıktı. 11 Mart'tan beri işin ekseni her gün değişiyor. Ne oluyor işte burada, insanların duyguları değişiyor her gün. İşte ilk başta birinci vakadan sonra vaka sayıları arttı. Ondan sonra vaka sayıları bir yere oturdu. Türkiye ile beraber dünyayı izlemeye başladık. Ondan sonra maalesef ölümler gerçekleşmeye başladı. Ölümleri bir anda kanıksamaya başladık. Son günlerde 20 ve 20’nin altı olursa seviniyoruz ama ilk kaybı yaşadığımızda tüm Türkiye olarak çok derinden sarsılmıştık. Sokağa çıkma yasakları oldu, kısıtlamalar oldu, tedarik sorunları yaşadık. Bir 3-4 gün ofiste çalıştık, 11’inden, yanılmıyorsam salı günüydü, perşembe gününe kadar ofisteydik, perşembeden sonra biz ofisi kapattık, 13 Mart olmalı. Evlerine sandalyelerini gönderdik insanların, rahat bir şekilde çalışsınlar diye, alıştıkları şekilde çalışsınlar diye. Ondan sonra Haziran başı gibi tekrar ofislere dönüş oldu. Ama işte, ben de ofisteyim şu anda, maskeli bir hayatla ofislere geri geldik, şu an etrafımda kimse olmadığı için maske takmıyorum. İşte o 1,5 metre kuralı gibi bir sürü şey yaşıyoruz şu anda. Şirkette, ofiste normalde 450 kişi var. Biz 100 ila 150 kişinin gelmesini istiyoruz. Onlara göre servisler ayarlandı. Birçok şeyi günbegün değiştiriyoruz. O yüzden tek bir normalden bahsedemeyiz. İşte ikinci dalgayı konuşuyoruz. Bunlar çok artık haber programlarında, her yerde çok konuşulur oldu. Terimler artık kulağa o kadar çok geliyor ki, kabuk bağladı kulağımız, öyle söyleyeyim. İkinci dalgadır, şudur, budur. Ama geliyor. Bir "yeni normal"i aslında günlük, bazen saatlik yaşıyoruz. Çünkü zaten 10 dakika gibi bir sürede hizmet veren bir şirket için saniye saymak çok önemli. Biz saniye, dakika ve saat sayan bir şirketiz. Saatler içinde kampanya çıkarabiliyoruz, bir hizmeti kapatıp açabiliyoruz. O kadar çok çabuk reaksiyon gösteriyoruz. "Yeni normal" için tam bir tanım yok, ama dediğimiz gibi bu iş uzun sürede gidilecekken bir anda eve teslimat işi ve Getir gibi 10 dakikalık bir model tam da hayatımızın ortasına oturdu diyebilirim. Doğru. Çok güzel, gerçekten de Getir bir teknoloji şirketi. Yaklaşık 10 yıl önceydi, bir "keynote" sunumu sırasında şöyle bir şey demiştim, o gün için birazcık daha ütopik görünüyordu, “Bütün şirketler teknoloji şirketi olacak,” ve dinleyiciler arasında ilaç şirketleri, kimya şirketi, banka, enerji şirketi, teknoloji şirketi, farklı portföyde, farklı profilde, endüstride şirketler vardı. Gerçekten de 10 yıllık dönem içerisinde şirketler birer teknoloji şirketine dönüştüler. Çünkü veriyi anlamlandıran bazı yükselen teknolojileri; yapay zeka gibi, yapay görme gibi, görüntü işleme gibi veya blok zinciri gibi bazı yenilikçi teknolojileri kullanan şirketler gerçek birer teknoloji şirketi olmaya doğru adım attılar. Yeni dönemde aralarında yapay zeka, yapay görme, görüntü işleme, nesnelerin internetinin de bulunduğu yeni teknolojilerin sektörünüze sunabileceği faydaları nasıl görüyorsunuz? Bunları eğer örnekler varsa bizimle paylaşır mısınız? Tabii, şöyle, teknoloji şirketi olarak ilk başta yazılım çok önemlidir. Bir şeyi yazarsınız, o kodlama çok önemlidir, kodlandıktan ve makine çalışmaya başladıktan sonra da aslında makinanın kendi kendini yönetmesi önemli. Bu da şöyle oluyor, siz çok hakimsiniz tabii ki de genel izleyici için bunu anlatmaya çalışayım, bir kod oluştuktan sonra oluşan data ile bir algoritma oluşturuyorsunuz ve bu algoritma artık bu kodlama yapan kişilerin yerine karar vermeye başlıyor. Bizim işimiz aslında çok pahalı bir iş. Neden pahalı? Bugün bir sohbette, yurt dışından birisiyle konuşuyordum telekonferansta. "İşinizin özü ne?" dedi, Getir’i bilmeyen birisiydi, hiç Türkiye’de bulunmamış uzun zamandır. Dedim ki işimizin özü; mesela İstanbul’dan sadece örnek vereyim, şu an 6 şehirdeyiz ama İstanbul gibi bir yerde 150 tane minik depomuz var. Bu da şu demek; uygulamayı açtığınızda ben size 10 dakikalık bir çemberde ulaşabileceğim bir deponun stokunu gösteriyorum aslında. Buradan, datadan beslendikten sonra ben size depoda neyi önereceğim, neyi kampanya yapacağım, kampanya olarak göstereceğim, sizin gibi kaç kişinin o ürünü satın alacağı, benim bunu üreten firmaya nasıl bir bilgi geçeceğim, her şeyin başında o depoyu nerede kuracağım gibi bilgileri ben topluyorum ve artık sistem kendi kendine sipariş vermeye, bir depoda kaç kurye olacağına kendi kendine karar vermeye ve önermeye başlıyor. Bu bizim işimizin en büyük yapı taşı. Bunun dışında neler yapıyoruz, nelerle çok uğraşıyoruz bu dönemde; en çok uğraştığımız şeylerden bir tanesi kuryelerimizin güvenliği. Yaklaşık 4 bin tane sistemde kurye var, bayilerimiz üzerinden 4 bin tane kuryemiz var. Bu kuryelerin güvenliği için biz onların cep telefonunda, motosikletleri ne yatıklıkta kullanıyorlar, frenleme zamanı ne kadar, hızlanma zamanı nasıl, nereden ne hızla geçmiş her birini takip ediyoruz, ölçüyoruz. Ve burada da biz bir start-up’ız ama yavaş yavaş artık bir "skill-up" olmaya başladık diyebiliriz. Ölçeklenmiş bir şirketiz şu anda. Burada da bizden daha küçük olan bir start-up’la çalışıyoruz. Çünkü benim bu teknolojik geliştirmeye ihtiyacım var. Artık sahada bilfiil gidip arkadaşları kontrol etmek yerine; panelden, uzaktan kontrol edip gerektiğinde gidiyoruz, birebir konuşmalarımızı yapıyoruz. "Sen burada bak hızlanmışsın, burada şöyle bir tehlikeli dönüşün var," deyip bunun üzerine "senin puanın bu" diyoruz. Sürekli olumsuz olan birisi olursa da kendisine teşekkür ediyoruz. Pandemi öncesinde kırmızı et ve beyaz et satmıyorduk. Sonrasında çok istendi ve çok arandı ve bunları satmaya başladık. Bunlar da raf ömrü olarak çok dikkat edilmesi gereken ürünler. +4 derece dolaplarımızda bunlar bulunur, sürekli olarak SKT kontrolüne bakılır. Ama dedik ki bu dolaplarımızın biz sıcaklığından sürekli olarak emin olmalıyız. Bunun için bir proje başlattık. Şu anda tüm dolaplarımızın içine ki yaklaşık iki bin tane +4 derece dolabımız var, iki bin adet dolabın içine ısı sensörleri yerleştiriyoruz. İşte o dolaplar ne kadar açık kalmış, ne kadar kapalı kalmış, ani dalgalanmalar var mı; bunları takip ediyoruz. Burada aslında en büyük iki örnek şu anda hem motosikletin ve aracın benimle konuşmasını hem de dolapların benimle konuşmasını sağlıyoruz. Teknolojiyi geliştirmiş olmak için geliştirmiyoruz açıkçası. Gerçekten ihtiyaç varsa geliştiriyoruz. Ne yaptık başka, aslında dijital bahşiş sistemini sisteme aldık. Çünkü insanların elinde artık çok fazla nakit olmuyor, nakdi tutmak istemiyorlar. Yoktu, yaklaşık 5 gün gibi bir sürede oturdu bizim teknoloji departmanı, yazılımcı arkadaşlar, 5 gün gibi bir sürede dijital bahşişi devreye aldık. Burada sürekli müşteriyi dinliyoruz, başta dinlemedik ama çıkarttıktan sonra müşteriyi dinliyoruz artık. Neye ihtiyaç varsa ona bakıyoruz. Kapıda teslim büyük bir ihtiyaç olarak ortaya çıktı. Kapı kapalıyken teslim etmeye başladık. Bu geliştirmeyi yaptık bu süreç içinde. Başka, vefa kolisi diye bir şey başlattık. Böyle bir projenin içinde olduk İstanbul Valiliği ile beraber. Bunun için merkez depolarımıza bantlama sistemleri kurmaya başladık. Bununla beraber bu bantlama sistemini başlattıktan sonra merkez depolarımız, merkez yapılarımız çok büyüdüğü için şu anda içeride uçtan uca bant sistemine başladık. Ürün bir ucundan koyulacak, minik depolara, küçük depolara götürülmek üzere; ürünleri biz artık kendi kendine toplayan bir sisteme geçiyoruz. Bana izin verirseniz daha anlatmaya devam ederim de burada keseyim bence. Aklınıza gelen her şeyi dinlemek isteriz. Şöyle özetleyeyim, iş neyi gerektiriyorsa biz günler mertebesinde bu şeye cevap bulmaya çalışıyoruz teknolojik geliştirmelerle açıkçası. İçeride bir yazılım ekimiz olduğu için de bu hızda çalışabiliyoruz, işimiz hızlı olduğu için ekibimizin de çok hızlı olması gerekiyor. Bir sorum bir konu başlığı altında olabilir. Siz online alışveriş yapan bir uygulamanın, bir hizmetin parçası olduğunuz için stoku anlık olarak tutuyorsunuz. Mal eğer stoktaysa ve satın alınabilir durumdaysa birisi satın alıyor, siz de satın aldığı an itibariyle envanterinizden o ürünü düşüyorsunuz. Ama İstanbul’da bir de farklı bölgeler var. Eminim ki farklı bölgelerde farklı ürünler daha çok satılıyordur ya da daha fazla ihtiyaç vardır. Doğru. Bunun için bir optimizasyon; çünkü bu işin optimizasyonu çeşitli metotları, yöntemleri kullanarak yapmak en temel konulardan. Hem müşteri hizmetinin daha iyi bir yere getirilmesi hem de arka taraftaki verimliliği daha iyi hale getirebilmek için önemli olabiliyor. Bu konularda bir şey söylemeniz mümkün olur mu? Doğru. Ya var. Beni hep şu çok şaşırtıyor, çiğ köfte mesela. Çiğ köfte de sattığımız ürünlerden bir tanesi. Nedense işte Küçükçekmece, Büyükçekmece, Beylikdüzü taraflarında daha çok tüketiliyor diğer yerlere göre, litrelik kola da oralarda daha çok tüketiliyor. Beşiktaş tarafında 6*250 mililitrelik teneke kolalar tüketilirken orada litrelik daha çok tüketiliyor. Ne yapıyoruz şu anda? Getir’deki genel portföy tecrübesini kırmamaya çalışıyoruz. Beşiktaş’ta bir litrelik yok da Küçükçekmece’de var değil, iki tarafta da var. Ama biraz önce değindiğiniz gibi ben bunun adedini ayarlıyorum. Beşiktaş’ta 2 tane litrelik kola, 8 tane 250 mililitrelik kola tutarken, Küçükçekmece’de gidiyorum 8 tane litrelik tutuyorum, oradaki çiğ köftenin stok adedini daha yüksek tutuyorum. Öyle bir yönetim yapıyorum tabii ki de orada yok dedirtmemeye ve dememeye çalışıyoruz müşterilerimize. Ya perakendenin en önemli şeylerinden bir tanesi, mağazaya gelen müşteriye bu "online" da olsa "offline" da olsa bir şeyi yok dedirtmemek. Onu iyi bir şekilde yönetebiliyor olmak önemli. Getir bir sonraki aşamada ne yapacak? Bize bir sonraki aşamada ne yapacağınızla ilgili birkaç cümle söylemeniz mümkün olur mu? Şunu söyleyeyim, sürprizlerimiz olacak. Bugün durduğumuz yerde durmayacağız. Bir taraftan yeni hizmetler için çalışıyoruz. Şu anda bölge ve şehir bazında değişmekle beraber Getir uygulamasını açan birisi 4 tane sekme görüyor. Bir tanesi Getir, diğeri GetirYemek, GetirBüyük ve GetirSu olmak üzere. Yemek ve su İstanbul dışındaki şehirlerde şu an için yoklar. Buralarda ve GetirBüyük’te de bu üçünde çok genişleme hedeflerimiz var. Genişlemeye devam edeceğiz bu üç şeyde. Yeni dikeylere de gireceğiz, üzerinde çalışıyoruz onu söyleyebilirim. 2 milyon üzerinde müşterisi var Getir’in. Bu büyük bir baz aslında. Bir ürün Getir’de eğer bulunuyorsa, %100 o şehir için bulunurluk demektir. Ben bugün İstanbul’un yaklaşık %98’ini kapsıyorum nüfus olarak, %98’in tamamında var demektir aslında. Şöyle diyeyim, ben eski tüketim ürünleri geçmişli olduğum için; bir ürün çıkarttıktan sonra onu rafa koymak, bulunur yapmak son derece zordur. İşte %40-50 bulunurluklar iyidir, 70-80'ler çok iyidir, 90 ve üzeri mükemmeldir. İstanbul’da yaklaşık 20 binin üzerinde bakkal var, ciddi sayıda da market var. Sizin o %90 bulunurluğu sağlamak için 18 bin bakkalda olmanız lazım. Oysa ki ben Getir sayesinde o ürün sahibine %100 bulunurluk sağlayan bir şirketim. Aynen. Gerçekten çok başarılı. Tuncay Bey re:retail’e katılarak bizlere vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Bahsettiğiniz gibi özellikle bu süreçte iş dünyası hep birlikte şahit olduğumuz gerçekten çok ciddi bir dönüşüm yaşıyor. Getir de bu dönüşümün gerçekten önemli oyuncularından bir tanesi. Verdiğiniz bilgiler için ve paylaştığınız, herkesin ilgisini çekebilecek konular için kendim adına ve izleyiciler adına teşekkür ediyorum. Rica ederim. Evet, biz bir taraftan bir kamu işine de döndük bu süreçte demin dediğim gibi. Vefa kolileri işte- O da çok başarılı. Onun için de teşekkürler. Sağ olun, 65 yaş üzerine özel hizmetlerimiz oldu. Turkcell’le bir iş birliği yaptık orada. Telefonla sipariş aldık ilk defa, 65 yaş üzerine, doktor ve sağlık çalışanlarımıza indirimler yaptık, özel kampanyalar yaptık. Övünülmez, yapılan iyiliktir, iyiliği yaparsınız ve onu suya atarsınız ama kamu hizmeti beklentisi oldu. Bizim omuzlarımızın üzerine bir sorumluluk yüklendi. Altından kalkmaya çalıştık, öyle söyleyeyim. Türk şirketi, Türk yazılımcılarla bu işi yapmak gurur verdi bize, öyle söyleyeyim. Halkımıza hizmet etmekten mutluluk duyduk biz bu süreç içinde. Biz de bütün bu yaptıklarınız ve sağladığınız hizmetler için çok teşekkür ediyoruz. Ben de çok teşekkür ederim.