Sekiz yıldır zorbalığı araştıran bir araştırmacıyım. İnsanlara ne iş yaptığımı söylediğimde neredeyse her zaman neden özellikle bu konuyu çalışmayı seçtiğimi soruyorlar. Ben hiç zorbalığa uğramış mıydım? Ya da belki başkalarına zorbalık yapmıştım. İlginçtir ki bu sorulara cevap vermek pek kolay değil. Lisede popüler biri olmaktan çok uzaktım. Pek arkadaşım yoktu ve zaman zaman kısa saçlarımla ilgili yorumlar yapan bir çocuk vardı. Bu tabii ki hiç hoş değildi fakat gerçekten zorbalık mıydı? Bundan emin değilim. Birkaç yıl sonra, üniversitede işler tam tersine dönmüştü. Pek hoşlanmadığım bir kız vardı, ben ve arkadaşlarım o kızı dışladık. Besbelli ki bu hoş bir davranış değildi ve bunu sizinle paylaşırken biraz utanıyorum. Fakat bu o zamanlar gerçekten zorbalık mıydı? Benim gibi işi zorbalığı araştırmak olan birisi için bile, bu sorulara kesin bir cevap vermek zor. Peki ya siz? Siz hiç zorbalığa uğradınız mı? Belki de siz başkalarına zorbalık yaptınız. Yaşananların gerçekten zorbalık mı, yoksa sataşma gibi daha başka bir şey mi olduğunu nereden biliyoruz? Buna nasıl karar veriyoruz? Teoride bu kolay. Zorbalığı, sataşma gibi diğer zararlı ilişkilerden ayırmanın üç unsuru var. Birincisi, tekrar etmek. Zorbalık bir kez yaşanmaz, tekrar tekrar yaşanır. İkinci olarak, güç farkını sayabiliriz. Zorba, kurbanından daha güçlü, bu güç farkı fiziksel olabilirken, zorba sosyal açıdan da daha güçlü olabilir, örneğin daha fazla arkadaşa sahip olabilir. Üçüncüsü, zorba zarar vermeyi amaçlar. Zorbalar kasıtlı olarak kurbanlarını yaralarlar. Bunu kazara yapmazlar. Bu üç unsuru; yani, tekrar, güç farkı ve zarar verme amacını öğrendiğinize göre bu unsurları, henüz üzerine düşündüğünüz zorbalığa uygulayabilir misiniz? Bunun gerçekten zorbalık olup olmaması kararınızı değiştiriyor mu? Gördüğünüz gibi teoride oldukça kolayken, bu üç unsuru gerçek hayata uyarlamak zor olabilir. Verdiğim iki örnek üzerinde deneyelim. Lisedeki çocuk olayında, tekrar vardı çünkü kısa saçımla ilgili birden fazla kez yorum yapmıştı. Muhtemelen güç farkı da vardı çünkü bu çocuk benden çok daha uzun boylu ve güçlüydü. Üçüncü unsur ise zarar verme niyeti ve bu biraz meşakkatli. Çünkü niyetinin ne olduğunu bilmiyorum. Fakat zorbalığın üç unsurundan en az ikisinin lisede var olduğunu görebiliyoruz. Ancak en önemlisi, ben o zaman kendimi zorbalığa uğramış hissetmiyordum. Üniversitedeki kız örneğine bakarsak bu da çok sık gerçekleşmişti, yani tekrar vardı. Ondan daha fazla arkadaşım olduğunu düşünürsek güç farkı da vardı diyebiliriz fakat bundan emin değilim. Zarar verme niyeti ile ilgiliyse de niyetimin ne olduğunu bilmiyorum fakat amacım ona zarar vermek değildi. Burada da üç unsurdan ikisini görüyoruz. O zaman bu bana zorbalık gibi gelmemişti fakat o öyle hissetmiş olabilir. Hayatımdaki bu iki örnekten, çok daha geniş bir gruba geçelim. Ben ve meslektaşlarım yüzlerce ilkokul ve ortaokul öğrencisine, onların öğretmenlerine ve arkadaşlarına sınıflarındaki zorbalık hakkında sorular sorduk ve algılarının birbirinden oldukça farklı olduğunu gördük. Birçok öğrenci zorbalığa uğradığını ifade ederken sınıf arkadaşları ve öğretmenleri onları zorbalığa uğramış olarak görmüyordu. Hatta bazı öğretmenler bunun farkında olduklarını, sınıfta bazı öğrencilerin zorbalığa uğramış hissettiklerini fakat aslında zorbalığa uğramadıklarını, yanıldıklarını ve abarttıklarını söylediler. Kişisel ve profesyonel deneyimime dayanarak sizinle paylaşmak istediğim düşünce şu: Belki de zorbalığın bilimsel tanımına bu kadar da aldırış etmemeliyiz. Bu "gerçek" zorbalıktan ziyade, insanların hislerine odaklanmalıyız. Zamanımızın ve enerjimizin çoğunu, birinin gerçekten zorbalığa uğrayıp uğramadığını anlamak için harcıyoruz halbuki gerçekte, olanları yeniden bir araya getirmek genellikle çok zordur. Zorbalığın bu üç unsuru, faydalı ve gerekli yönergeler sunuyor fakat gördüğümüz gibi, bu unsurları doğrudan gerçek deneyimlere uyarlamak pek kolay değil. Muhtemelen en önemlisi, kişinin zorbalığa uğramasından ziyade zorbalığa uğramış hissedip hissetmediği. Ne de olsa kişiyi etkileyen gerçek zorbalık değil, algılanan zorbalık. Vaktimizin çoğunu, birinin zorbalığa uğrayıp uğramadığını anlamakla geçirmektense hisleri ciddiye alalım. Çevresi kişinin zorbalığa uğramadığını söylese bile kişi zorbalığa uğradığında kendini kötü hissediyor. Doğrusu, eğer çevrenizdeki herkes zorbalığa uğramadığınızı düşünüyorsa kendinizi daha da kötü hissedebilirsiniz. Benim size mesajım şu: Fark yaratabilirsiniz. Lütfen her yerde zorbalık olduğunun farkına varın, neredeyse her grupta var. Keza okulunuzda, iş yerinizde, spor kulübünüzde, her yerde var. Görmüyor olabilirsiniz. Size şaka gibi gelen şey, başkaları için zorbalık olabilir. Biri size zorbalığa uğramış hissettiğini söylerse bunun gerçekten zorbalık olup olmadığı ile ilgili tartışma başlatmak yerine, onları ciddiye alarak fark yaratabilirsiniz. Lütfen şunun farkına varın: Zorbalığa uğrayan insanların bu durumu birileriyle paylaşması, utandıkları veya durumun daha da kötüleşeceğini düşündüklerinden dolayı onlar için zor olabilir. Bu yüzden eğer birisi size zorbalığa uğradığını söylerse lütfen açık fikirli olun ve bu kişinin gerçekten bir mücadele verdiğine inanın ve birlikte bir çözüm bulmaya çalışın. Eğer zorbalığa uğradığınızı hissediyorsanız fakat çevreniz sizi dikkate almıyorsa lütfen hislerinizden şüphe duymayın. Siz çevrenizdeki insanların size kötü davrandığını düşünüyorsunuz, önemli olan bu. Kendi hislerinizi de dikkate alın. Bu sizin gerçeğiniz ve bunu kimsenin inkar etmeye hakkı yok. Teşekkür ederim. (Alkış)